Muhkem - müteşabih ayetler neler?

Ki sana bu kitabı indirdi. Onun bazı ayetleri kesin anlamlıdır (muhkem), ki bunlar kitabın özüdür. Diğerleri de benzer anlamlıdır (müteşabih). Kalplerinde hastalık bulunanlar, insanları şaşırtmak ve farklı anlam vermek için benzer anlamlı olanlarının ardına düşerler. Onların gerçek anlamını ise kimse bilmez, ancak istisnadır ALLAH ve derin bilgiye sahip olanlar "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır," derler. Akıl ve anlayış sahiplerinden başkası öğüt almaz. (Ali İmran - 7) Muhkem âyetler:
Alimlerin, tevillerini bilebildikleri, mânâlarını anladıkları ve tefsir edebildikleri âyetlerdir.

Müteşabih âyetler ise hiçbir kimsenin bilmeye imkân bulamadığı, bilgileri ancak Allahın nezdinde bulunan âyetlerdir.

Mesela: Meryemoğlu İsanın gelme vakti, güneşin doğudan batma zamanı, kıyametin kopma anı ve dünyanın yok olma zamanına işaret eden âyetler bu türdendir.Çünkü bunların vakitlerini Ancak Allah teala bilmektedir.

Taberi diyor ki: Muhkem ve müteşabih âyetler hakkında zikredilen bu görüşler arasında, muhkem ve müteşabihin te'viline en yakın olan görüş, Cabir b. Abdullahtan nakledilen yukarıdaki görüştür. Zira Allah teala, Peygamberi Mu­hammed (s.a.v.) e indirmiş olduğu bütün âyetlerini, ona ve ümmetine bir açıkla­ma ve bütün âlemlere bir yol gösterici olarak indirmiştir. Kur'anın içinde insan­ların muhtaç olmadıkları âyetlerin bulunması veya muhtaç oldukları hakle mânâlarını bilmeye imkânları bulunmayan bir kısım âyetlerin bulunması asla caiz görülemez. Madem ki durum böyledir, o halde Kur'an-ı Kerimde bulunan bütün âyetlere, Allanın kulları muhtaçtırlar. O âyetleri anlamak zorundadırlar. Ancak, bu âyetlerin bazılarını anlamak kolaydır diğer bir kısım âyetler vardır ki onların mânâlarından bir çok yönlerini anlamaya insanların ihtiyaçlan var iken yine o mânâların bazı yönlerini anlamaya insanların ihtiyaçları yoktur.

Mesela şu âyet-i kerime bu kabildendir. "...Rabbinin alâmetlerinden bir kısmının geldi­ği gün, daha önce inanmamış veya imanıyla bir iyilik kazanmamış olan bir nef­se, iman fayda vermeyecektir.”

Bu âyet-i kerimede. Allanın hangi alâmetleri geldiği zaman kişinin iman etmesinin fayda vermeyeceği beyan edil­memektedir. Kulların, mücerred akıllanyla bunu bilmeye imkânları yoktur.

Bu nedenle Resulullah, geldiği takdirde iman etmenin artık fayda vermeyeceği alâmetin, güneşin batıdan doğması alameti olduğunu beyan etmiştir. Burada kulların bilmeye muhtaç oldukları mânâ, tevbenin fayda verdiği vaktin sıfatını bilmeleridir. Resulullah da bunu açıklamıştır. Burada kulların, tevbenin fayda vermeyeceği zamanı, yılı, ayı ve günleriyle sınırlandırılmış olmaya ihtiyaçlan olmadığından Allah teala onlara bu gibi zamanlan bildirmemiş, Resulullah da onlara açıklamamıştır.

İşte Allah tealanın, âyetlerin mânâlarından kendi nezdinde saklı tuttuğu ve kullarana öğretmediği mânânalar bu gibi mânâlardır. Yahudiler de, mukattaa harfler ve bu gibi mânâları bilmeye çalıştıklanndan Allah teala, onlara bu gibi mânâları bilemeyeceklerini ve bunları ancak kendisinin bildiğini beyan etmiştir.

Müteşabih olan âyetler daha önce zikrettiğimiz gibi İsa’nın inmesini belirten, güneşin batıdan doğmasını bil­diren, kıyametin kopacağını haber veren vb. âyetlerdir. Bunların ifade ettikleri vakitlerin ne zaman geleceği bilinmemektedir. Bunların bilgisi ancak Allaha ait­tir. Bunların dışında bulunan bütün âyetler ise muhkemdir.

Muhkem âyetler, ya herkesin anlayabileceği şekilde açık ve seçiktirler veya birçok şekilde tefsir edebilebilecek mahiyettedirler. Bu mânâlan ya bizzat Allah teala açıklamıştır veya Hz. Muhammed, onları ümmetine izah etmiştir. Bu itibarla bunların mânâları , üm­metin âlimlerine gizli kalmamıştır.

Ayet-i kerimede "Muhkem âyetler, kitabın anasıdır (esasıdır)" demektedir .

"Kitabın anasıdır" denmesinin sebebi farzların, cezaların ve diğer hükümlerin onların içinde olmasındandır.

"Kalblerinde haktan sapma duygusu bulunanlar, uydurdukları ve bid'at olarak icadettikleri şeyleri tasdik ettirmek için kitabın âyetlerinden çeşitli şekillerde yorumlanabilecek olanlarına uyarlar ki söylediklerine delil olsun ve ortaya bir şüphe atmış olsunlar.”