MEZHEPLERE GÖRE yiyecek içecek giyim kuşam temizlik

MURDAR HAYVANIN YALNIZ ETİ Mİ YOKSA TÜM FAYDALANIŞ ŞEKİLLERİ Mİ HARAMDIR?

Şafiî mezhebinin yaygın olan görüşüne göre, bir hayvan öldüğü andan itibaren onun yünü, kılı, tüyü ve kemiği necis olur. Dolayısıyla bunlardan yararlanmak caiz değildir.
Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre, meyte’nin etinden yararlanmak caiz olmadığı gibi kemiğinden yararlanmak da caiz değildir. Fakat kemiğinin aksine yünü, kılı ve tüyü ise temizdir; kullanılabilir.
Hanefî mezhebine göre ise meyte’nin kemiğinden, kılından ve yününden yararlanmakta herhangi bir sakınca yoktur. Ayet ve hadislere uygun olması açısından bize göre de doğru olan görüş budur.


KESİLEN HAYVANIN KARNINDAKİ CENİN YENİR Mİ?
imam-ı azam Ebu Hanife (ra), cenin etinin yenilmeyeceğine hükmetmiştir. Zira cenin ölmüştür. Allah (cc), ölen bir hayvan etinin yenilmesini kesin olarak haram kılmıştır. Eğer hayvanın kesiminden sonra içinden canlı bir cenin (yavru) çıkarsa, mü­barek hayvanlar gibi kesilerek yenir. Kesilmediği takdirde cenin etinin ye­nilmesi haramdır.

İmam Şafiî (ra). İmam Munammed (ra), İmam Yusuf (ra) ise bir hay­vanın kesiminden sonra içinden ölü olarak çıkan cenin etinin yenilmesinin helal olduğuna hükmederler. Zira onlar, Resulullah (sav)´ın: «Ceninin kesimi, anasının kesimi iledir» hadisi ile delil getirirler.
Zira cenin, hayvanın uzuvlarından herhangi bir uzuv gibidir. Uzuvların yenmesi gibi. cenin eti de yenir.

İmam Malik (ra)´e göre hayvanın kesiminden sonra, içinden çıkan ceninin uzuvları tam ve düzlenmiş ise eti yenir. Eğer araları tamamlan­mamış veya tüylenmemişse yenilmez.


KAÇAN EVCİL HAYVAN OKLA VEYA BAŞKA BİR ŞEYLE ÖLDÜRÜLSE ETİ YENER Mİ?


İmam Malik (ra)'e göre böyle vahşileşerek kaçan ehil hayvanın ke­simi yine ehli bir hayvan gibi yapılmalıdır,

İmam Hanbel (ra), bu hususta, «Öyle sanıyorum ki İmam Malik (ra), Rafi bin Hadic'in rivayet ettiği hadisi iş itmemiştir.» der.

YENİLEBİLİR DİYENLERİN DELİLİ:
Buharı, Nesaî ve Ebu Davud, Rafi bin Hadic'ten şöyle rivayet etmişlerdir: 
«Bir yolculukta Resulullah iie birlikte idik. Arkadaşların develerinden bir tanesi ürktü ve kaçtı. Yanımızda onun arkasından yetişebileceğimiz bir at da yoktu. İçi­mizden biri bir ok attı ve deveyi yere düşürdü. Bunun üzerine Resulullah (sav), «Ehli hayvanlar da vahşiler gibi insanlardan kaçıp uzaklaştılar mı şimdi atılan ok ile vurulduğu gibi siz de onu atın ve vurun.» buyurdu.»




DOMUZUN KILINDAN FAYDALANILIR MI?
İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) ile İmam Malik (ra)´e göre, do­muz kılının dikişte iğne yerine kullanılması caizdir.

İmam Şafii (ra)´ye göre ise, domuzun kılından dahi istifade etmek ha­ramdır. Çünkü kıl da, onun bir parçasıdır.

İmam Ebu Yusuf (ra)´a göre de, domuz kılıyla iğne gibi dikiş yapmak veya onu başka türlü kullanmak mekruhtur.



KÖPEK NECİSMİDİR ? ELBİSEYE DEĞERSE VEYA BİR KAPTAN SU İÇERSE NE YAPMALI?



Hanefilere göre : Köpek elbiseye sürtünürse o elbiseyle namaz kılınır. Yalnız, köpeğin ağız suyu veya salyası ve tersi necistir. Hanefilerde esas olan, köpeğin bizatihi necis olmadığıdır, zira korunma ve avlanmada ondan yararlanılmaktadır.Ağzını kaba sokarsa kab yedi defa yıkanır. 



Malikilere göre: İster beslenmesine izin verilen bekçi ve çoban köpeği olsun, isterse başka köpek, mutlak olarak temizdir. Sadece ağzını soktuğunda meşhur olan görüşe göre taabbüden yedi defa yıkanır. Ayağını veya hareket ettirmeden dilini soksa veya salyası düşse yıkamak gerekmez.



Şafii ve Hanbelilere göre: Köpek, domuz ve onlardan türeyenler, bunların artığı, teri necistir. Bunlarla kirlenen eşya biri toprakla olmak üzere yedi defa yıkanır. 

Bununla beraber, Şafii mezhebinde av köpeği, çoban köpeği beslenebilir. Ancak köpeğin, hiçbir faydası olmayacak şekilde, sadece bir süs olarak kullanılması uygun değildir.

Şafii mezhebine göre köpek necis kabul edildiği için köpeğin değdiği yerleri yıkamak gerekir.Köpeğin oturduğu yerler kuru ise ve köpek de kuru bir halde ise o yere dokunmak necis olmaz.Islak ise o yer de necis olmuştur.

Delil:

Köpek herhangi birinizin kabından yalarsa birincisini toprakla ova­layarak o kabı yedi defa yıkasın.Buhari, Temizlik : 35, Müslim:279 




HAMR (ŞARAP) NEYE DENİR?

İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra)´ye göre, yalnız üzüm şırasından yapılan sarhoş edici içkiye hamr denir. Üzüm dışındaki şeylerden yapılan sarhoş edici içkiye ise hamr değil, nebiz (sarhoş edici bir madde) denir. Bu gö­rüş, Küfe alimleri. Neheî, Sevrî ve Ibn-i Ebi Leyla´nındır.


Deliller:

Hanefî hukukçulara göre, hamr Arab dilinde; “kaynatılmadan, çiğ olarak kendi kendine kabaran, fokurdayıp köpük atan yaş üzüm suyundan elde edilen içki”ye verilen addır. 
(Mevsılî, Abdullah b. Mahmud b. Mevdud, el-İhtiyâr li Ta’lili’l-Muhtâr, Beyrut 1975, IV, 99; 
Mergınânî, Burhanuddin Ali b. Ebî Bekr, el-Hidâye ġerhu Bidâyeti’l-Mubtedî, Beyrut 1995, IV, 394; 
İbn Kemal Paşa, Şemsuddin ahmed b. Suleyman, Resâil-i İbn Kemal, İstanbul 1316, II, 378) 

Diğer alkollü içkilerin haramlığı kıyas yoluyla sâbit olduğundan bunlar için hamr ifadesi mecâzi olarak kullanılmıştır.
(İbn Abidin, Muhammed Emin b. Ömer, Reddu’l-Muhtâr, İstanbul 1984, VI, 448; 
Şevkâni, Muhammed b. Ali, Neylu’l-Evtâr, Şerhu Munteka’l-Ahbâr, Beyrut 1973, VII, 157)

Bu ayırım sonucunda İmam Muhammed dışındaki (İmam Ebu Hanife, Ebu Yusuf) Hanefî'lerle Nehaî, Sevrî, İbn Ebî Leylâ, Şureyk ve İbn Şubrume gibi hukukçular, naslarda zikredilen ve yalnızca çiğ üzüm suyundan yapıldığını ileri sürdükleri hamr’ın azı ve çoğunun haram olduğunu belirtmişler, diğer alkollü içkilerin sarhoş etmeyecek miktarda içilmesinin haram olmayacağını ileri sürmüşlerdir.
(İbn Ruşd, el-Hafid Ebu’l-Velid Muhammed b. Ahmed, Bidâyetu’l-Muctehid ve Nihâyetu’l-Muktesıd, İstanbul 1985, I, 382-383;
Kâsânî, Alauddin Ebû Bekr b. Mes’ud, Bedâiu’s-Sanâi’ fî Tertîbi’ş-şerâi’, Beyrut 1982, VII, 40; 
İbn Abidin, Muhammed Emin b. Ömer, Reddu’l-Muhtâr, İstanbul 1984, VI, 455; 
Âmir, Abdulaziz, et-Ta’zîr fi’ş-Şerîati’l-İslâmiyye, Daru’l-Fikr, ty., s. 26)


"Ebû Hanîfe ile Ebû Yusuf'un (imam muhammet bu görüşte değildir) bu mevzudaki delilleri; Tahavî'nin İbn Ömer'den rivayet ettiği Peygamber'in nebiz içtiğine dair hadisle, Ömer'in nebiz içtiğine ve nebizin helâl olduğuna dair Ammar b. Yâsir'e mektup yazdığına dair hadisler ve Ali'nin (r.anh) misafirlerine nebiz ikram ettiğine dair haberlerdir.
İbn Abbas ile Abdullah b. Ömer'in de bu görüşte oldukları rivayet olunmuştur.
İşte ashab-ı kiramdan bu gibi kimselerin nebizi helâl saydıkları sabit olduğu için İmam Ebû Hanîfe de onu helâl saymıştır. Çünkü onun haram olduğunu iddia etmek sahabelerden onu mubah sayanlartn fasık olduğunu söylemek anlamına gelir ki bu da bid'attir.


Hanefi ulemasının bu konudaki görüşlerini özetlerken İbn Âbidin de şöyle diyor:
"İmam Ebû Hanife (r.a) diyor ki: "Bana dünyayı bağışlasalar yine "nebiz" denilen içkinin haram olduğunu söyleyemem. Çünkü bunun haram olduğunu söylemek zımnen bazı sahâbîlerin fasık olduğunu söylemektir. Bana dünyayı bağışlasalar yine de nebizi içmem. Çünkü benim ona ihtiyacım yoktur." Bu fetvasından ve takvasından dolayı Hz. İmama aşk olsun doğrusu."

Müfessir fakih el- cassas'ın fıkhi bir tefsir olan "ahkamu'l kur'an" adlı eserinde, kur'an'ın yasakladığı hamr'ın şarap dışındaki içkilerin adı olarak kullanılamayacağını uzun uzun savunur. (ahkamu'l kur'an, 1/447-451) cassas hz. muhammed'in veda haccı sırasında şu sözü söylediğini de vurgular:

"şarap aynıyla (azı ve çoğu) haramdır; onun dışındaki içkiler ise sarhoş olacak kadar içilmeleri şartıyla haramdır." (cassas, ahkamu'l kur'an, 1/444)


Ben Mâlik ibn Enes'e ,"el-Fukkaa" (denilen kuru üzümden yapılan şıra) içkisinin hükmünü sordum. İmâm Mâlik:
Sarhoşluk vermediği zaman be's yoktur, dedi. İbnu Derâverdî de şöyle dedi: Biz "el-Fukkaa" içkisinin içilip içilmeyeceğim sorduk, âlimler:
Sarhoşluk vermiyorsa be's yoktur, dediler. Buhari,içecekler:3



Özet: İmam Ebû Hanîfe ile İmam Ebû Yusuf'a göre, nebiz kısma giren şarap dışındaki uyuşturucu içkilerin sarhoş etmeyecek kadarını içmek helâldir. Sarhoş edecek kadarını içmekse haramdır.

Not: Şarabın bir damlasını bile içene had uygulanırken ,nebiz içip sarhoş olmayana had uygulanmaması gerekiyor.?!


İmam Malik (ra), İmam Şafii (ra) ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra)´e göreyse hamr; hurma, üzüm, arpa ve diğer herhangi bir maddeden yapı­lırsa yapılsın, sarhoş edici şeylere denir. Bu görüşte bütün muhaddis ve Hicaz alimlerinin görüşüdür.(Şirazî, Ebû İshak İbrahim b. Ali b. Yusuf el-Firuzabâdî, el-Muhezzeb, Mısır 1976, II, 366; İbn Kudâme, Abdullah b. Ahmed, el-Muğnî, Beyrut 1983, X, 327)


Deliller:

Hamr, sadece üzüm suyundan elde edilen alkollü içecek değildir. Zira, bir şeyin her hangi bir adla anılması, onun dışındakilere o ismin verilemeyeceği anlamına gelmez. Bu sebeple hadisçilere göre, sarhoş etme vasfını haiz bütün içecekler hamr terimi kapsamındadır. Enes b. Mâlik’e, içki yasağı ile ilgili âyetin indiği sırada Arabların ne tür içki içtikleri sorulduğunda onun, söz konusu dönemde Medine’de hurma şarabından başka şarap içilmediğini belirtmesi (Muslim, Eşribe 4, 8, 10), Hanefî'lerin, hamr ifadesinin üzüm suyundan elde edilen içkiye has olduğu görüşünü geçersiz kılmaktadır. Zira böyle bir görüş Arabcaya, sahih sünnete ve sahabe anlayışına da aykırı bulunmuştur. Çünkü onlar, söz konusu âyet indiğinde, Arab dili ve Kur’an’ın ruhuna vâkıf olmaları sebebiyle, hamr ifadesinden sarhoşluk veren bütün içecekleri anlamışlar, her hangi bir ayırıma gitmeyerek ellerinde bulunan bütün alkollü içkileri telef etmişlerdir.
(Şevkâni, Muhammed b. Ali, Neylu’l-Evtâr, Şerhu Munteka’l-Ahbâr, Beyrut 1973, VII, 158)

Ayrıca Peygamber’in (s.a.v.), buğday, arpa hurma, kuru üzüm ve baldan yapılan alkollü içkileri hamr sözcüğü ile ifade etmesi (Buhârî, Eşribe 5; Muslim, Tefsir 32; Ebû Davud, Eşribe 4, Tirmizî, Eşribe 8; İbn Mâce, Eşribe 5)ve her sarhoş edici şey için aynı ifadeyi kullanması, cumhurun görüşünü desteklemektedir.


“Sarhoşluk veren her şey haramdır. Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır.” (İbni Mâce, Eşribe: 10.)

“Sarhoşluk veren her şeyden sakınınız.” (İbni Mâce, Eşribe, 14.)
Her sarhoş edici Hamr’dir(şaraptır), her hamr/şarap ise haramdır.”(Müslim, Eşribe, 75).
“Çoğu sarhoş eden bir maddenin azı da haramdır.” (Ebu davud, Eşribe,5; Tirmizî, Eşribe,3; Nesaî, Eşribe,35; İbn Mace, Eşribe, 10; Darimî, Eşribe, 8; Ahmed b. Hanbel, 3/91).

Rasûlullah(S)'a biti (içkisi­nin hükmü) soruldu da, O: "Sarhoşluk veren her içki haramdır'''bu­yurdu .Buhari,içecekler:3



KIBLEYE YÖNELİK ABDEST BOZMA
Hz. îbn Abbâs ile Abdullah b. Ömer, Eş-Şâbî, İshâk b. Râhûye, İmam Mâlik, Şafiî : Kırda abdest bozarken kıbleye yönelmek haramdır. Fakat evlerde bu­lunan etrafı kapalı helalarda abdest bozarken kıbleye yönelmekte bir sakın­ca yoktur.Ahmed b. Hanbel'den rivayet edilen bir görüş de böyledir. 

Delilleri ise :  (evlerde abdest bozarken) "Kabe'ye doğru yönelmeyi çirkin gören bir kavim Resûlüllah (s.a.)'in yanında anıldı da "Bu kavmin hakikaten kıbleye yönelmek­ten hoşlanmadığını sanıyorum. Benim abdest bozmak için oturduğum yeri kıble cihetine çevirin" buyurdu.İbn Mâce, tahâre 18; Ahmed b. Hanbel VI, 227.

Abdullah ibn Umer (R): Ben bir gün Hafsa'nın evinin damı üstüne çıktım ve Peygamber(S)'i arkasını kıbleye döndürerek Şâm tarafına yönelerek ihtiyâcını yerine getirir hâlde gözümle gör­düm, demiştir. Buhari,Humus:4


Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) ile Mücâhid, Ebû Hanife: Gerek kırda ve gerekse evlerdeki helalarda abdest bozarken kıbleye yönelmek caiz değildir. . Bu görüş Ahmed b. Hanbel ile sahabe ve tabiinin bazı­larından da rivayet olunmuştur. Mâlikî ulemasından İbnu'l-Arâbî de bu gö­rüşü tercih etmiştir.

Delilleri ise  : "Sakın hiç biriniz kıbleye karşı abdest bozmasın” İbn Mâce, tahâre 17. mea­lindeki hadis-i şeriftir. Bu ulemâya göre birinci görüşün mesnedini teşkil eden hadisler zayıftır.


EVCİL EŞŞEK VE KATIR ETİ YENİR Mİ?
HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
HAYIR
HAYIR
HAYIR


Delil:"Resulullah (s.a.s.) Hayber gazasında ehli  eşek etini yasak etti, at etini yemeye izin verdi." (Buhâri, Zebâih, 28; Mey'azi, 38, Nikâh, 21; Müslim, Nikâh, 30; Sayd, 23, 25, 30, 37).


AT ETİ YENİR Mİ?
HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
EVET
HAYIR
EVET



Evet:
Delil:Esma: Biz Rasûlullah (S) zamanında Medine'de iken bey­giri boğazından kestik de onun etini yedik.Buhari,Av:24

Hayır:
Delil:
"O, atı, katırı ve eşeği bunlara binmeniz ve süs için yarattı." (Nahl, 16/8)
 "Resulullah at, katır, eşek etini ve azı dişi bulunan her yırtıcı hayvanın etini yasak etti." (Ahmed b. Hanbel, I, 147, 244, 289; IV, 89, 90, 127)


Not: Ebû Yûsuf, İmam Muhammed gibi Hanefi imamlar at etini helâl kabul ederken; İmam Azam Ebû Hanife ile Malik, harama yakın mekruh hükmünü vermiştir.



TİLKİ ETİ YENİR Mİ?
HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
EVET
EVET
HAYIR

Not: Şafii mezhebinde; kuvvetli, yırtıcı ve dişlerini silah olarak kullanan bütün hayvanların eti haramdır. Kedi, Köpek, kurt, ayı, fil, domuz, çakal, aslan, kaplan, maymun, baykuş ve benzerleri yenmesi haram olan hayvanlardır. Ön dişleri zayıf olup, bunlarla her hangi bir şeyi parçalama imkanı bulunmayan kirpi ve tilki gibi hayvanların etlerinin yenmesi haram değildir.

Delil 1: “... işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar...” (A’râf, 7/157)


Burada pis şeyler diye tercüme edilen “el-habîs”in tefsirinde müctehidler ihtilâf etmişlerdir. Bazı müctehidlere göre habîs, Allah ve Rasulü’nün (asm) haram kıldıklarıdır; yani haram oldukları hakkında âyet veya hadis bulunan şeylerdir; bu sebeple haşarât, kurbağa, yengeç, kaplumbağa gibi hayvanlar haram değildir. 

Ebû Hanîfe, Şâfiî gibi müctehidlere göre ise, “habîs”, umumiyetle insanların (veya Kur’an inzâl olduğu sırada Arap toplumunun) tiksindiği, iğrendiği şeylerdir; dolayısıyla yukarıda sayılan canlılar ve benzerleri haramdır. Pislik ve leş yiyen hayvanlar da “habîs”ler içinde değerlendirilmiştir.

Delil 2: 
Resulullah“Bütün köpek dişli yırtıcılar ile yırtıcı pençesi olan kuşları yemeyi yasakladı" (Müslim, Sayd 15, 16; Ebû Dâvud, Et’ıme 32; Tirmizî, Sayd 9-11). 
Hanefîler, bu hadiste geçen “sibkâ” kelimesini"et yiyenler" şeklinde anlamışlar ve bu çeşit hayvanları haram saymışlardır.İmam Şâfi ise “insanlara saldıran ve parçalayan” şeklinde anladığı için tilki ve çakalı istisnâ etmiştir. İmam Mâlik, yırtıcılar için haram yerine, mekrûh tabirini kullanmıştır.



TAVŞAN ETİ YENİR Mİ?
HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
EVET
EVET
EVET
EVET
HAYIR

Delil: 
Enes anlatıyor: “Yürüdük ve Merriz Zebran’dan bir tavşan kaldırdık. Arkadaşlarımız peşinden koştular ve sonunda yakalamaktan aciz kaldılar. Bu sefer ben koştum, yetiştim ve yakaladım. Onu babalığım Ebu Talha’ya getirdim. O, tavşanı keskin bir taşla kesti. Budunu benimle Resulullah’a gönderdi. Resulullah onu yedi.” (Buhari Sayd / Müslim sayd / Ebu Davud, Et’ime / Tirmizi, Et’ime)

Şia Delil :
“Bir adam bir tavşan avlar ve Abdullah bin Ömer’e gelir. Ne dersiniz tavşanın eti yenir mi, diye sorar. Abdullah: ‘Resulullah’a da tavşan getirilmiştir. Ben de o esnada yanında oturuyordum. Ondan ne yedi ne de onun yenmesini yasakladı. Tavşanın hayız gördüğüne inanıyordu.’ dedi.”(Ebu Davud, Et’ime)

Hz. Ali’den (a.s.) şöyle nakledilmiştir: Resulullah’tan (s.a.a.v.) meshedilmişlerin ne olduğunu sorduğumda, şöyle buyurdu: “Bunların sayısı on üçtür ve şunlardan ibarettir: Fil, ayı, domuz, maymun, yılan balığı, kertenkele, yarasa, lavra, akrep, fare, karga, örümcek ve tavşan” (Vesail-üş Şia, c.16, s317)

İmam Musa Kazım’dan (a.s.) şöyle nakledilmiştir: “Mesh edilmişler(Mesh, insanın Allah tarafından hayvan şekline dönüştürülmesidir.) on üçtür: Bunlar fil, ayı, tavşan, akrep, kertenkele, örümcek, lavra, yılan balığı, yarasa, maymun, karga, fare, domuzdur. Tavşan; hayız, cenabet vb. şeylerden gusül edip temizlenmeyen bir kadındı.” (Yani o kadın tavşan şekline dönüşmüştür.) (Vesail-üş Şia, c.16, s.317)

İmam Cafer-i Sadık (a.s.): “Allah ve Resulü mesh olmuş bütün hayvanları haram kılmıştır.” ( El-Kafi, c.6, s.247)

İmam Rıza (a.s): “Tavşanın haram kılınış sebebi şudur ki onlar da kediler gibidir. Aynı kediler gibi ve vahşi hayvanlar gibi pençeleri vardır. Bu yüzden onlar gibi sayılmıştır. Ayrıyeten kendisi de pistir. Zira kadınlar gibi hayız olmaktadır. Çünkü o mesh olanlardandır.” (Vesail-üş Şia, c.16, s.316)

NOT: Tavşan eti yemeyenlerin delilleri 4 başlıkta toplanabilir:İlgili hadisler bulunmaktadır.Pençesi olan hayvan etinin yenilmesinin haram olduğuna dair hadisler,Tavşanın da toynak ve tırnak yerine pençesi bulunmaktadır, Ayrıca tavşan mesh olunmuş hayvanlardandır. Mesh olunmuş hayvanların yenilmesi de haramdır.

Not 2: Mesh meshden maksat, İslam öncesi bazı insanların veya ümmetlerin yaptıkları günahlardan ötürü Allah tarafından bir ceza olarak cinsiyetlerinin bahsi geçen bazı hayvanların cinsiyetine dönüştürmesidir. Bu ceza İslam ümmetinde, İslam Peygamberi’nin hürmetine kaldırılmıştır.
Gerçi bir iki tane hadiste tavşan etinin mekruh olduğu söylense de bu hadisler alimlerimiz (şia) tarafından takiyyeye hamledilmiştir.

KELER  (büyük kertenkele) ETİ YENİR Mİ?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
EVET
HAYIR
EVET


Deliller:
Hayır diyenlerin delili:
A'raf sûresi 157. âyette geçen şu cümleyi delil olarak seçmişlerdir: "Onlara temiz, iyi faydalı şeyleri helâl kılar. Habâisi (her türlü murdar, kötü, zararlı şeyleri) haram kılar."
Hadis: "Rasûlullah (s.a) keler etini yemeyi yasaklamıştır." Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/422


Evet diyenlerin delili:
Pey­gamber (S) keşten ve tereyağından birer parça yedi de, istek duymadığı için kelerlerden yemeyi terketti .Yine İbn Abbâs şöyle demiştir: Rasûlullah'ın yemek sofrası üze­rinde keler yenilmiştir. Eğer keler (yemek) haram olsaydı, Rasûlul­lah'ın sofrası üzerinde yenilmezdi .Buhari,Hibe:5



KENDİLİĞİNDEN ÖLMÜŞ BALIK YENİR Mİ?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
EVET
EVET
EVET


EVET:
İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed, Ebu Sevr, Ata b. Ebî Rabah, Hz. Ebu Bekir , Ebu Eyyub el-Ansarî,Mekhul, İbrahim, Nehaî gibi alimler ölüsü su üzerine çıkmış/yüzen balığı yemeyi caiz görmüşlerdir.
Delil:
"Hem kendinize hem de yolculara bir geçimlik olmak üzere deniz avı ve onu yemek, size helâl kılındı" (Maide, 96)
 Bu âyet-i keri¬me deniz hayvanlarının insanlar tarafından avlanarak yakalananlarını içerisine aldığı gibi kendiliğinden ölerek insanların eline geçeni de kapsamına almaktadır.

Sünnetten delilleri ise, "Bize iki ölü (hayvan) helâl kalındı: Birisi balık, diğeri çekirge" mealindeki hadis-i şerif ile, "Denizin suyu temiz, ölüsü helâldir" mealindeki hadis-i şeriftir.(bk. V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 3/680).

HAYIR:
İbn Abbas, Hz. Cabir, İmam-ı Azam, Cabir b. Zeyd ve Tavus gibi alimler bunu mekruh görmüşlerdir
Delil: 
Hz. cabir’den nakledilen rivayet göre, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Denizin sahile attığı veya deniz sularının kendiliğinden geri çek¬ilmesiyle açıkta kalan şeyleri yiyiniz. (Fakat) denizde (kendiliğinden zahiri bir sebep olmaksızın ölüp de) su yüzüne çıkan şeyleri yemeyiniz”(Ebu Davud, Atime, 36/h. no: 3815).



HANGİ DENİZ MAHSÜLLERİ YENİLMEZ?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ

Yemesi haram olanlar

Balık suretinde olmayanlar

Hem karada hem denizde yaşayanlar


Yok


Yılan Balığı


Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhebi âlemlerine göre, deniz hayvanlarının, yani suyun içinden başka bir yerde yaşayamayan hayvanların hepsi, nerede bulunursa bulunsun, ister balık şeklinde olsun, isterse başka cins ve şekilde bulunsun, helâldir, yenebilir. Yine aynı mezheplere göre, bu hayvanların isimlerinin farklı olması, diri veya ölü olması; yakalayanların Müslüman veya gayri müslim olması hükmü değiştirmez.

Mâlikî mezhebi hiçbir deniz hayvanını istisna kılmazken, Hanbelî mezhebi yılan balığını habis saydığı için; Şâfiî mezhebi de kurbağa, yengeç ve timsah gibi hem denizde, hem de karada yaşayabilen hayvanların etinin yenilmesini haram olarak vasıflandırmaktadır.

Hanefî mezhebine göre ise, balık sûretinde olmayan deniz hayvanlarının etlerini yemek haramdır. Buna göre, daima suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan her çeşit balık eti yenebilir. Kalkan balığı, sazan balığı, yunus balığı, yılan balığı bu kabildendir. Fakat, diğer su hayvanları caiz değildir; midye, istiridye, istakoz ve yengeç gibi hayvanların yenilmesi helâl olarak kabul edilmemektedir, haram sayılmaktadır.





BOZA HELAL Mİ:

Şia:
Sarhoş edici şarap ve boza gibi sıvı şeylerin içilmesi haramdır. Eğer birisi boza içerse, satarsa, helal bilirse o kişiye had uygulanır. Boza Şia mezhebinde caiz değildir.(abna 24 sitesinden)






TECAVÜZ EDİLMİŞ HAYVAN ÖLDÜRÜLÜR MÜ, ETİ YENİLİR Mİ:

Mâlikiler dediler ki: Eti yenilenlerden olsa da olmasa da öldürül­mesi gerekmez. Çünkü bu hayvanın Öldürülmesi hususunda şeriatte sarih bir emir mevcut değildir. îbn Abbas´ın rivayetinde bu hayvanın öldürülmesi ko­nusunda vârid olan hüküm, kendisiyle amel olunmayacak zayıf bir rivayet­tir.

Hanefîler dediler ki: Kendisiyle cinsel temasta bulunulan hayvan, temasta bulunanın mülküyse, hayvanın öldürülmesi gerekir ki insanlar hay­vanın her gidip geldiğini gördükçe "Bu, falanın şey yaptığı hayvandır" de­yip de gıybet günahına girmesinler ve yapanın da onların nezdindekİ itibarı düşmesin. Kaldı ki bu adam günahından tevbe de etmiş olabilir. Fakat bu hayvanı her gördüğünde yeniden onunla temas yapmaya meyledebilir. Şu halde onu öldürmesi daha ihtiyatlı olur. Beyhakî´nin îbn Abbas´tan rivayet ettiği­ne göre Peygamber (s.a.s.) buyurmuş "Hayvanla cinsel temas yapan, melundur.Başka bir rivayette de şöyle buyurmuştur:

Cinsel temas yapan adamı da öldürün, kendisiyle cinsel temas yaptığı hayvanı da öldürün ki; "Bu, falanın kendisiyle şöyle ve şöyle yapmış olduğu hayvandır" denilmesin." Beyhakî, bu hadîsin şahinliğinden yanadır. Ebû Yû­suf´un, Hz. Ömer´e kadar uzanan bir senedle rivayet ettiğine göre; Hz. Ömer´e, bir hayvanla cinsel temasta bulunmuş olan bir adamı getirdiklerinde, onu döverek ta´zîr etmiş ve hayvan için de emir vererek onu boğazlatmış, sonra da ateşte yaktırmışti. Hayvanı Öldürmüştü ki; çirkin görünümlü bir yavru do­ğurmasın ve de boğazlandıktan sonra eti yenilmesin. Çünkü eti, o adamın kendisiyle cinsel temasta bulunmasından ötürü necis ve murdar olmuştur. Ri­vayete göre çobanm biri bir hayvanla cinsel temasta bulunmuş, o da çirkin görünümlü bir yavru doğurmuştu. Ama kişinin kendisiyle cinsel temasta bu­lunduğu hayvan, başkasının mülkü ise, kesilmesi gerekmez.

Şâfiîler : Bunlardan bu konuda iki rivayet gelmiştir: Kendisiyle cin­sel temasta bulunulan hayvan eti yenilenlerdense öldürülür; aksi takdirde öl­dürülmez. Çünkü öldürülmesi yararsız olacaktır ki; bu da yasaklanmış bir şeydir.

İkinci rivayete göre bu hayvan, eti yenilenlerden olsa da olmasa da mut­lak surette yok edilir ki; dedikodular kesilsin ve skandal örtbas edilsin. Zîra Cenab-ı Allah, müslümanın ayıbının gizlenmesini emretmiştir. Bir rnüslümanın ayıbım gizleyen.kimsenin, Allah da dünya ve ahirette ayıbım gizler.

Hanbelîler dediler ki: Kendisiyle cinsel temasta bulunulan hayvan; ister temasta bulunulanın mülkü olsun ister başkasının mülkü olsun; eti ister yenilsin ister yenilmesin; öldürülmesi gerekir. Hayvan başkasının mülküyse; temasta bulunan kimse onun değerini tazmin etmekle yükümlü olur. Çünkü hayvanın telef olmasına sebebiyet vermiştir. allahdostuseyyid.Bir şeyi telef eden kimse, ceza olarak o şeyin bedelini ödemekle yükümlü olur. Hayvan öldürülür ki; hem sahibi hem de onunla temasta bulunmuş olan kişi rezil rüsvay olmasınlar. Çünkü o hayvanı her gördüklerinde, onlara bu çirkin fiili hatırlatır.

Şia: Cinsel ilişkiden sonra zamanla hayvanda oluşan et ve süt haram olur. O hayvanın kesilerek yakılması gerekir. Bunun birkaç sebebi olabilir. Ya bu çirkin eylemin iğrençliği bilinsin ve herkes tarafından görülsün, veya onun neslinden haram türemesin ve yanlışlıkla eti yenilmesin diye, yahut bizim bilmediğimiz Allah katında mahfuz olan hikmetinden dolayı.
Eğer tecavüze uğrayan hayvanın sahibi başkası ise ona ücreti ödenmelidir. Muteber senetlerle İmam Cafer Sadık, İmam Kazım ve İmam Rıza’dan (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) şöyle rivayet edilmiştir: Hayvanla cinsel ilişkiye giren adam eğer hayvanın sahibi ise o hayvanı keserler ve öldükten sonra onu yakarlar. İş bununla bitmez. Zina yapan kişinin haddi miktarının dörtte biri olan yirmi beş kırbaç buna uygularlar.allahdostuseyyid Eğer hayvan başkasının ise hayvanın fiyatını belirler ve ondan onun ücretini alarak sahibine verirler. Daha sonra yirmi beş kırbaç ona vururlar.” Hadisi nakleden ravi diyor ki: dedim ki: Hayvanın ne suçu var?” İmam buyurdular ki: “Hayvanın bir günahı yoktur, ancak Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) insanların hayvanlarla cinsel ilişkiye yeltenmeye cüret etmemesi ve insan neslinin bertaraf olmaması için böyle yapmıştır.”
Eğer eti mekruh olan at, eşek ve katır gibi binek olarak kullanılan hayvanlardan olursa o hayvanı kesmezler. O şahsın devamlı olarak kınanmaması için hayvanı başka bir şehre sürerler ve orada satarlar.



Etin yenilmesi:
Hanefîler ve Hanbelîler dediler ki: Bu hayvan, eti yenilenler­dense, kesildikten sonra ateşte yakılır. Etini yemek caiz olmaz.

Mâlikîler dediler ki: Kendisiyle cinsel temasta bulunulan hayvan, kesildikten sonra etinin yenilmesi caiz olur. Hem temasta bulunan, hem baş­kası yiyebilir. Bunda hiç bir mahzur yoktur. Çünkü etinin yenilmesinin harâmhğına dâir şeriatte hiç bir hüküm vârid olmuş değildir. Şu halde hüküm aslı üzere, yani câizlik üzerine kalır.

Şâfiîler : Bunların bu mevzuda iki rivayetleri vardır: Birincisine göre hem temasta bulunan, hem de başkaları; kendisiyle cinsel temasta bulunulan hayvanın etinden yiyebilir. Bu rivayette Mâlikîlere muvafakat edilmiştir. İkinci rivayete göre Hanefî ve Hanbelîlere muvafakat edilerek; hem temasta bulu­nanın, hem başkalarının bu hayvanın etinin yemesi haram kabul edilmiştir.

Hayvanla cinsel temasta bulunan kişi; eğer kendi malı değilse, şer´an ve ak-len kötülenmiş olan bu fiilden ötürü cezalandırılsın ve te´dîb edilsin diye kıy­metini tazminat olarak sahibine ödemekle yükümlü olur.












GİYİM -KUŞAM


BIYIK
Hadis: "Bıyıkları kısaltın (bazı hadislerde  kazıyın ) sakalı uzatın"Buhari ,libas:64 ; Muslım ,Taharet:53

İmam-ı Azam ,Ebû Yusuf' ,Tahâvî : Bıyıkları kesmek iyi ise de kökünden tı­raş etmek sünnettir, kırpmaktan yani kısaltmaktan daha iyidir.


Mâlikler ise, bıyıkları, kökünden kazımayı uygun görmemişlerdir.
Bıyıkları kesmekten maksat, üst dudaklarını kırmızısı görününceye ka­dar, sarkan kısımları kesmektir. İmam Mâlik, "Bıyıklarım kesenlerin tazir edileceklerini bunun bir bid'at olduğunu" söylemiştir.

Şafii Mezhebinde de: esas olan üst dudağın üzerinden sarkan kısımları kesmektir.

Delil: Hadis-i şeriflerde bazan "kazıyınız" bazan da "kesiniz" tabir­leri geçmekte, bunun ikisiyle de amel edilebilmektedir. Nitekim Hanefi ule­masının da görüşü budur. Hanefîlerden bazıları ve İbn Hazm, bıyığı kesmek farzdır, demişlerdir. Delil olarak da "Kim bıyığını kesmezse bizden değildir" Tirmizî, edeb 16; Nesâî tahâre 12; Ziyne 2; Ahmed b. Hanbel IV, 36, 368, V, 410. hadisini göstermişlerdir.


SAKAL
Hanefilere göre: Hanefî mezhebinin görüşleri Durrü'l-Muhtar'aa şöyle zikrolunmaktadır: "Erkeklere sakal kesmek haramdır"

Hidâye şerhi Nihâye'de sakalın bir tutamdan fazlasının kesilmesinin vacip olduğu zikrolunmaktadır. Fethü'l-Kadîr'de ise, şu bilgiler verilmektedir. "Kadınlaşan erkeklerin ve bazı mağriblilerin yaptığı gibi sakalın bir tutamdan az bırakılmasını hiç bir âlim, "sünnet yerine geldi" şeklinde mutalea etme­miştir. Sakalın tamamen kesilmesini ise fukahanın cumhuru ruhsat kabul et­memiştir."

Malikî mezhebinde de sakal kesmek haramdır. Eğer sakalı kısaltmak çirkinlik meydana getiriyorsa, kısaltmak da haram olur.

Şafii mezhebinden imam Nevevî ve îmam Râfîî, sakalı traş etmenin mek­ruh olduğundan bahsederler. Fakat bazı fukahâ, "imam Şafii'nin el-Umm isimli eserinde haram olduğuna dair açık ifâdesinin bulunması bu iki âlimin verdikleri hükme ters düşmektedir" demişlerdir. Ancak Şafiî fukahasının bu iki yetkili imamının görüşlerine, başka bir görüş tercih edilemiyeceğinden, mezheb içinde şeyhayn lâkabı ile tanınan bu iki imamın görüşüne göre, Şafiî Mezhebi'nde sakal kesmek mekruhtur.

Hanbelîlere göre de sakal kesmek haramdır.  Hanbelî imamlara ait başka görüşler de vardır.Çoğunluk Haram der.


Şia: 
Birçok şia ve Sünni kaynaklarda Hz. Emir-ül Mu’min (a.s), İbn-i Abbas, Abdullah b. Abdullah ve Ebu Emame vasıtasıyla Hz. Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: “Bıyıklarınızı kısaltın, ama sakallarınızı bırakın.”[Maan-il Ahbar, s.291, Sahih-i Müslim, c.1, s.153.]

 Şeyh Saduk “El-Fakih” kitabında Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakletmektedir: “Mecisiler (Ateşperestler) sakallarını kesip bıyıklarını uzatıyorlar; ama biz (Müslümanlar) bıyığı kısaltıp sakalımızı bırakıyoruz.”[El-Fakih, c.1, s.76.]

 


GÜNLÜK HAYAT

MÜZİK HARAM MI?

Sünnilerin genel görüşü:
Şâfiî mezhebinden İmam Gazzâlî İhyâ isimli eserinin 35 sayfasını bu meseleye ayırarak bütün söylenenleri tahlil etmiş, delilleri karşılaştırmış ve şu neticeye varmıştır:

Mûsıkî ister ses ister âlet ile olsun tek hükme bağlı değildir: Haram, mekruh, mübah ve müstehab olabilir.
1) Dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolup taşan gençler için yalnızca bu duyguları tahrik eden müzik haramdır.
2) Vakitlerinin çoğunu buna veren, iştigâli âdet haline getiren kimse için mekruhtur.
3) Güzel sesten zevk alma dışında bir duyguya kapılmayan kimse için müzik mübahtır, serbesttir.
4) Allah sevgisi ile dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde yalnızca güzel sıfatları tahrik eden kimse için müstehabdır.
Delil:
 Resûlullah Efendimiz (asm) hicret esnasında Medîne’ye teşrif buyurduğu zaman, kadınlar dam başlarında defli ve sesli olarak, “Talea’l-bedru aleynâ, min seniyyâti’l-vedâ, vecebe’ş-şükrü aleynâ, mâ deâ lillâhi dâ’...” diyerek ilahi söylemişler ve neş’elerini şükre çevirmişlerdi.(Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve. )

Bir evden kulağına gelen def ve başkaca çalgı sesleri üzerine Resûlullah Efendimiz (asm), evde ne olduğunu sorar.
“Düğün” cevabını alınca:
“Bu nikâhtır, sifâh (zinâ) değildir” der.

Hz. Âişe (ra) Medineli bir yakınını evlendiriyor. Düğün yerine gelen Peygamber Efendimiz (asm):
“Kızı gelin ettiniz mi?” diye sorar.
“Evet” derler. Peygamber Efendimiz (asm):
“Kızla birlikte türkü söyleyecek birini de gönderdiniz mi?” buyurur.
Hz. Âişe (ra):
“Hayır” deyince, Peygamber Efendimiz (asm):
“Ensâr arasında bu çeşit fırsatlarda eğlence geleneği vardır. Keşke kızla birlikte şarkı söyleyecek birisini gönderseydiniz de onlar şöyle söyleyiverseydi:
“Size geldik, size geldik.
Bize şenlik, size şenlik.”(İbn-i Mâce, Nikâh, 1900)


Hanefî mezhebine göre mûsıkî icrâsı ve bunu dinlemek haramdır. Bu hüküm, değnek ve çubuğun bir yere âhenkli bir şekilde vurulmasını dahi içine almakta ve haram saymaktadır.( el-Merginânî, el-Hidâye (kerâhiye bahsi )Hükmün bazı istisnâları vardır: Savaşta vurulan kös ile düğünlerde çalınan tef.
İmâm-ı A'zam Ebu Hanife'ye göre eğlenmek için çalınan tüm çalgılar haramdır. (el-Merginânî, el-Hidâye, IV, 80)

Müzik başkalarına dinletmek için değil de kendini dinlendirmek ve yalnızlığı defetmek için yapılırsa İmam Serahsî'ye göre caizdir; Merginânî'ye göre bu da haramdır.

İmam Ebû-Yusuf'a sormuşlar: Düğün dışında, meselâ kadının ve çocuğun kendi evinde tef çalmasına ne dersin? Şu cevabı vermiş: Bunda kerâhet yoktur. Aşırı oyun ve teğannî olursa onu mekruh görürüm.

Hanbelî mezhebi bu konuda-genel çizgileriyle- hanefî mezhebi gibidir. Hanbeliler; ûd, davul ve saz gibi çalgı âletlerini caiz görmezler; bu tür aletlerin çalındığı düğüne gitmenin doğru olmadığına inanırlar. Fakat mücerred musikiyi, yani güzel sesle terennümü mübah görürler. (el-Fıkhu ala mezâhibi'l-erbaa, II, 44)


Ahmed b. Hanbel de kendisine gınânın hükmü sorulduğunda "Gınâ kalpte nifakı yeşertir, ben hoşlanmam" diye cevap vermiştir (İbn Kayyim, İgåsetü'l-lehfân, I, 229).

İmam Şâfiî ve Mâlik'ten ikişer görüş nakledilmiştir. Bunlardan birine göre bu iki imam müziği mekruh saymışlar, diğerine göre ise -yanında bir haram işlenmediği, harama âlet edilmediği takdirde- mübâh görmüşlerdir.
İmâm Mâlik'in meazif (genellikle telli çalgılar) ve ûd gibi çalgı aletlerini mübah gördüğünü Keffâl ve Reyyânî naklederler. (Şevkânî, a.g.e., VIII, 105)

İmam Mâlik, gınânın hem icrasını, hem dinlenilmesini tasvip etmemiştir. Hatta satın alınan bir câriyenin şarkıcı (muganniye) olduğunun anlaşılması durumunda, bunun iadeyi gerektiren bir ayıp sayılacağını belirtmiştir. Yine Mâlik, kendisine sorulan, "Medine ehli ne tür gınâya ruhsat veriyor" şeklindeki soruya bunu, bizde fâsıklar yapar" cevabını vermiştir (İbn Kayyim, İgåsetü'l-lehfân, I, 227). Bununla birlikte, gınâ konusunda en ılımlı görüşün Medineli bilginlere ait olduğu bilinmektedir.


Şâfiî, "Gınâ, bâtıla benzeyen mekruh bir eğlencedir. Bunu çok yapan sefih sayılır ve şahitliği reddedilir" demiştir (Gazzâlî, İhyâ, II, 267). Sonraki Şâfiî bilginlerin büyük çoğunluğu ise gınânın haram olduğunu belirtmişler ve Şâfiî'ye nisbet edilen "gınânın mubahlığı" yolundaki görüşü doğru kabul etmemişlerdir. Bunda yaşadıkları dönemin etkilerini aramak yanlış olmaz. Şâfiî âlimlerden Şîrâzî, hiçbir görüş ayrılığı zikretmeden haram bir menfaati içeren icâre akdinin sahih olmayacağını belirtmiş ve bunlar arasında şarap taşıma ile birlikte gınâ ve mizmarı da saymıştır (Şîrâzî, et-Tenbîh, s. 123).




Zahiriyye mezhebi ile genellikle sofiyye tarikatları musıkînin bütün nevileriyle mübah olduğunu müdâfaa etmişlerdir.

İbn Hazm, mûsikî'ye dair bağımsız bir eser yazmış ve mûsikîyi yasaklayan tüm hadisleri tenkid ederek bunlardan hiçbirinin sahih olmadığını ileri sürmüştür. Bu mezhebe göre mûsikînin her çeşidi helâldir. (Süleyman Uludağ, İslâm Açısından Mûsikî ve Semâ, İstanbul 1976, 187)



ŞİA : Haramdır
Delil:
İslam’da insanın nefsani heveslerini kabartıp şehevi duygularını tahrik eden ve genellikle günah ehlinin dinlediği ve kullandığı müzikler haramdır. Bunun Kur’an ve hadislerde bir çok delili vardır ki biz bunlardan sadece bazılarına değinmekle yetineceğiz:

1- “…İğrenç bir pislik olan putlardan kaçının; batıl sözlerden de kaçının.”(Hac, 30)
ayetindeki “Batıl Söz”den maksadın ne olduğu İmam Muhammed Bakır’a (a.s) sorulunca, “Müzik” diye cevap verdi.

Yine
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence konusu edinmek için sözün lehv (boş ve amaçsız) olanını satın almaktadırlar. İşte onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.”(Lokman, 6)
ayetindeki “lehvi söz”den maksadın ne olduğu sorulunca “Müzik onlardan birisidir.” buyurdu.
(Bihar-ül Envar, C.79, S.245)

2- Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
“Çalgı aletlerini ve müziği-şarkıyı dinlemekten kaçının; zira bunlar su ekini yeşerttiği gibi kalpte nifakı yeşertir (kalpte münafıklık doğurur).”
(Kenz-ül Ummal, Hadis: 40667)

3- İmam Cafer-i Sadık şöyle buyurmuştur:
“Müzik-şarkı Allah Azze ve Celle’nin ateş (azabı) vaad ettiği şeylerdendir. Zira şöyle buyurmuştur: ”
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence konusu edinmek için sözün lehv (boş ve amaçsız) olanını satın almaktadırlar. İşte onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.”
(Lokman, 6)

4- İmam Cafer-i Sadık (a.s)
“(Tevbe edip salih amelde bulunanlar) o kimselerdir ki batıl söze şahitlik etmez ve boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman, onurlu olarak (onun yanından geçerler (onu dinlemezler).”
(Furkan, 72)
ayetinin tefsirinde, “Maksat müzik-şarkıdır buyurdu.”
(Nur-us Sekaleyn Tefsiri, C.4, S.41)

5- Allah Resulü’nden şöyle nakledilmiştir:
“Müzik-şarkı, zinaya götüren bir merdiven gibidir.”
(Bihar-ül Envar, C.79, S.247)

6- Yüce Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:
“Dört şey insanın kalbini bozar ve su ağacı yeşerttiği gibi insanın kalbinde nifakı (münafıklığı) yeşertir:
Lehvi (müzik-şarkı) dinlemek, ağzı bozukluk, (zalim sultanın kapısına gelmek (onunla haşir-neşir olmak) ve av peşine gitmek.”
(E-Hisal, S.227)

7- Resulullah (s.a.a):
“Müzik-Şarkı dinleyen kimseye, Ruhanilerin sesini dinleme izni verilmeyecektir. “Ya Resulallah, Ruhaniler kimlerdir?” sorulunca, şöyle buyurdu:
“Cennet karileri.”
(Tefsir-i Kurtubi, C.14, S.54)

8- Hz. Ali (a.s) Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
“Ümmetimden bir grup maymunlaşacak; bir grup da domuzlaşacak (bu hayvanların sıfat ve özelliklerini kazanacaklar). Diğer bir grup yere batacaklar, bir grup ise şiddetli fırtınalara müptela olacaklar. Bu belalara yakalanmalarının sebebi, içki içmeleri, ipek elbise giymeleri (erkekler için) ve şarkıcı kadınlara ve müzik aletlerine ilgi duymalarıdır.”
(Ed-Dürr-ül Mensur, C.2, S.324)


Not:
Müzik düğünlerde kadın şarkıcılar dışında yasaktır.Tahrir Al-Vasilah- İmam Humeyni


MÜZİK ALETLERİNİN ALIM SATIMI:

Şia:
Tar ile saz gibi eğlence aletlerinin ve hatta küçük sazların bile alış verişi haramdır.Humeyni İlmihali, batıl alışverişler,md.2067)