MEZHEPLERE GÖRE namaz abdest



SÜNNİ MEZHEPLERDE ABDEST
Sünni Mezheplerce ittifak edilen abdestin farzları şunlardır:

1. Yüzün yıkanması
2. Ellerin dirseklerle birlikte yıkanması
3. Başın meshedilmesi
4. Topuklarla beraber ayakların yıkanması
Ayakları yıkamanın delili:
Gittiğimiz yolculukların birinde Peygamber (S) geride kal­mıştı da sonra bize yetişmiş idi. O sırada namaz vakti girmişti. Biz de abdest alıyorduk. Ayaklarımızı, mesh eder gibi, az su ile yıkama­ğa başladık. Peygamber bu hâli görünce en yüksek sesiyle iki yâhud üç kerre: "Cehennem'de yanacak ökçelere yazık!" diye nida etti .Buhari,ilim:3

Sünni mezheplerce abdestin ihtilaf edilen farzları:
1. Niyet: Hanefiler dışında diğer mezheplerde farzdır.
2. Tertip (sıra) ile yapma: Hanefiler ve Malikilere göre sünneti müekkededir. Şafii ve Hanbelilere göre ise abdestte farzdır, ancak gusülde farz değildir.
3. Müvalat veya Vila' (Ara vermeden yapmak): Hanefi ve Şafiilere göre sünnettir. Maliki ve Hanbelilere göre abdestte farzdır, ancak gusülde farz değildir.
4. Elle hafif ovma: Malikilere göre farz diğer mezheplere göre sünnettir.



ŞİA’DA ABDEST:

Peygamberimizin soyundan ve Nûr sîmâlardan Muhammed Bâkır hazretleri, Resûlullâh efendimizin abdest alışını fiilî olarak şöyle tarîf ettiler; “ İmâm, su dolu bir kap istedi. Önce ellerini yıkadı, sonra kabdan bir avuç su aldı, onunla yüzünün üst tarafından aşağıya doğru çekerek yüzünü yıkadı. Sonra bir avuç su alıp, dirsekten parmak uçlarına kadar sağ kolunu yıkadı. Sol kolunu da aynı şekilde yıkadı. Sonra, elindeki kalan ıslaklık ile başının ön tarafından bir kısmını meshetti., yine ellerinin ıslaklığı ile parmak uçlarından kaab kemiklerine (bilek hizasına) kadar ayaklarını meshetti.”( Furû-u Kâfî: c:3 sh: 24..., İstibsâr: c:1 sh: 57...vb.)

SHIA (İSNİ AŞERİYYE EHLİ BEYT CAFERİ ) ABDESTİ İÇİN TIKLAYINIZ



Abdestin farzları yedidir:
1 - Niyet.
2 - Yüzü yıkamak.
3 - Dirseklerle birlikte elleri yıkamak.
4 - Başı meshetmek.
5 - Ayakları meshetmek.
6 - Tertîp.
7 - Muvâlât.


Yüzü yıkama yukarıdan aşağıya (alından çeneye) doğru olmalıdır. Aşağıdan yukarı doğru yıkanırsa, abdest geçersiz olur.

Eller dirseklerden aşağıya doğru parmak uçlarına kadar yıkanmalıdır. Elden dirseklere doğru yıkanırsa abdest geçersizdir.

Mesh; yüz ve dirseklerle birlikte eller yıkandıktan sonra, eldeki geriye kalan ıslaklık ile yapılmalıdır.

Baş mesh edildikten sonra, sağ eldeki kalan ıslaklık ile sağ ayak, sol eldeki ıslaklık ile de sol ayak, parmak uçlarından ayağın üstündeki şişkinliğe (kaab kemiği-bilek hizasına) kadar mesh edilmelidir. Daha da iyisi bilekteki eklem yerlerine kadar mesh etmektir.

Çorap, mest, ayakkabı ve benzeri şeyler üzerine mesh edilmez. Ancak, şiddetli soğuk, yırtıcı hayvan tehlikesi ve bazı zaruri hallerde bu şeyler üzerine mesh vermekte bir sakınca yoktur.

“Hz. Enes, ayaklarını mesh ettiği zaman onları ıslatırdı. Yine Hz. Enes’in ; “Kur’ân meshi indirdi, sünnet yıkamayı getirdi” dediği rivayet edilir. İkrime, İbni Abbas’ın; “Abdest iki yıkama, iki meshtir.” dediğini nakleder. Hz. Ali de; “Allâh’ın Resûlü ayakkabı içinde bulunan ayaklarına su serpti, onları ovuşturdu.” demiştir. İbni Ömer, Alkame, Ebu Cafer Muhammed b. Ali, Hasan Basrî, Cabir, İbni Zeyd ve Mücâhidin de böyle dediği rivâyet edilir.( Taberî: Tefsir-i Taberî: c: 6 sh: sh: 80-82,)

Tertib: Abdestte, yıkama ve meshetme, Kur’ân-ı Kerîm’de beyân edildiği ve Resûlullâh’ın tatbîk ettiği sırayla yerine getirilmelidir. Önce, yüz, sonra dirseklerle birlikte sağ kol, sonra sol kol yıkanır, sonra başın meshi ve son olarak da ayakların meshi yapılır. Unutma veya kasıtlı olarak bu sıraya uyulmadığı taktirde abdest geçersiz olur, ve yeniden alınmalıdır.

Muvâlât; abdest alırken organların kurumadan birbiri ardınca yıkanıp, mesh edilmesidir. Ve bu şekilde abdest almak farzdır.( Malikî ve Hanbelîlere göre de muvâlat farzdır).

Abdestte yüzü ve elleri bir kez yıkamak farz, iki kez yıkamak müstehap, üç kez ve daha fazlası haramdır.(Ayetullah Sistani)

Mesh etmek için elin içinde ıslaklık kalmamışsa, dışarıdaki su ile el ıslatılarak mesh edilmez; bu durumda sakalında bulunan rutubetle elini ıslatarak mesh etmelidir. Sakaldan başka bir yerden ıslaklık alıp mesh etmek sakıncalıdır.

Çorap ve ayakkabı üzerinden mesh etmek batıldır; ama şiddetli soğuk, hırsız ve yırtıcı havyan tehlikesi ve benzeri şeyler nedeniyle ayakkabı ve çorabını çıkaramazsa çorap ve ayakkabısının üzerinden mesh etmeli ve teyemmüm de almalıdır.

İnsan abdestin bozulup bozulmadığından şüpheye düşerse, bozulmadığını kabul eder.

Abdest alıp almadığı hususunda şüpheye düşen kimse, abdest almalıdır.


Abdestin sünnetleri :
Abdest almaya başlarken besmele çekmek, uykudan uyanılmış ya da küçük abdestten gelinmişse en az bir kere, büyük abdest yapılmışsa en az iki kere elleri yıkamak, üç kere ağıza su vermek (mazmaza), üç kere burma su vermek (istinşâk), yıkama ve mesh esnâsında dualar okumak, misvaklanmak (dişleri fırçalamak), abdestin sünnetlerinden bazılarıdır.

Güzeller güzeli Hazreti Peygamberimiz (s.a.a.) adâbına uygun olarak nasıl abdest alırız?

Evvela; “Bismillâhirrahmânirrahîm.” der, ellerimizi yıkamaya başlarız. Kalben abdest almaya niyetlenir, dil ile de; “Yâ Rabbi! Sana yakın olmak ve rızâna ulaşmak amacıyla abdest alıyorum.” deriz. Üç kere ağzımıza su verir, mümkün ise dişlerimizi fırçalarız. Üç kere burnumuza su verir, gerekirse sümkürür ve pisliği gideririz. Yüzümüzü yukarıdan aşağıya doğru en az bir, en fazla iki kere yıkarız. Sağ kolumuzu dirsekten aşağıya doğru ellerimizle birlikte parmak uçlarına kadar bir ya da iki kere yıkarız. Sol kolumuzu da aynı şekilde yıkadıktan sonra, suyla ilişiğimizi keser, elimizin ıslaklığı ile başımızın alına doğru olan kısmını bir kez mesh ederiz. Yine elimizdeki mevcut ıslaklık ile, sağ elle sağ ayağı, sol elle de sol ayağı parmak uçlarından ayak üzerindeki üst şişkinliğe yahut bileklere kadar meshederiz.


ABDESTİ BOZAN ŞEYLER (şia )
Enbiyâlar şâhından (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt’indiğer kutlu sîmâlarından nakledilen hadîs-i şerîfler ve rivâyetlere göre abdesti bozan şeyler şunlardır:

●Bevl-idrar.
●Ğait-dışkı.
●Yellenmek.
●Gözün görmeyeceği, kulağın duymayacağı bir şekilde uyumak. Ancak, göz görmez ama kulak duyarsa abdest bozulmaz.
●Delilik, sarhoşluk ve baygınlık gibi aklın yitirildiği durumlar.
●Kadınların kendilerine has halleri.
●Gusül abdesti almayı gerektiren haller.


İmâm Muhammed Bâkır buyurdular; “Bir kimsenin eşini öpmesi, ona dokunması veya avret mahallini ellemesi ile abdesti bozulmaz.” (Furû-u Kâfî: c: 3 sh: 37, İstibsâr: c:1 sh: 84, 86, 87, 95 )

İmâm Cafer Sâdık buyurdular; “Burun kanaması, kan aldırmak ve benzeri bir şekilde kan akması ile abdest bozulmaz.”

İmâm Cafer Sâdık buyurdular; “Meziy veya vediy gelmesi ile abdest bozulmaz. Onlar, tükürük ve balgam mesâbesindedirler.”

Ehl-i Beyt öğretilerinde cenâze namazı ölü için bir duâdır. Bilindiği anlamda bir namaz gibi değerlendirilmemektedir. Dolayısıyla, bu namaz görüntülü duâda, abdest almak farz değil, sünnet ve güzel bir davranıştır.


ABDESTİ BOZAN DURUMLAR (hanefi)
1. İdrar ve dışkı yollarından idrar, dışkı, meni, mezi, kan gibi bir necâsetin, herhangi bir sıvının veya maddenin çıkması, yellenmek.

2. Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin veya herhangi bir maddenin çıkması. Ağızdan çıkan akıcı haldeki kan, tükürükten fazla veya ona eşit ise abdesti bozar. Vücuttan çıkan kan akmadığı veya çıktığı yerin çevresine dağılmadığı sürece abdesti bozmaz. Yaradan çıkan irin ve sarı su da böyledir. Çıktığı yerin dışına kendiliğinden dağılmayan bu sıvıların silinmesi halinde de abdest bozulmaz. Şâfiî ve Mâlikîlere göre idrar ve dışkı yolları hariç vücuttan çıkan kan ve benzeri sıvı maddeler abdesti bozmaz.

3. Ağız dolusu kusmak. Kusulan şey ister yemek, ister safra veya kan olsun, abdest bozulur.

4. Bayılma, delirme, sarhoş olma, uyuma gibi şuurun kontrolüne engel olan durumlar. Uyku dışındaki şuur kaybına yol açan durumların süresi ve o esnada kişinin konumu ne olursa olsun abdest bozulur.

5. Namazda yakındaki şahısların duyabileceği şekilde sesli olarak gülmek. Hanefîlere göre rükûlu ve secdeli namazda sesli gülme abdesti de bozar. Diğer mezhepler ise sadece namazın bozulacağı görüşündedir.


6. Mazeret halinin sona ermesi. Su bulamadığı için teyemmüm eden kimse suyu bulunca, mest üzerine mesh yapan kimsenin -yolcu olanlara üç, yolcu olmayanlara bir gün olarak tanınan- mesh süresi dolunca, özürlü kimse için de namaz vakti çıkınca abdesti bozulmuş olur.


7. Bir kimse abdest aldığını kesin olarak bilse de abdestinin bozulup bozulmadığında tereddüt etse, Mâlikîler'e göre abdesti bozulmuş olur, diğer üç mezhebe göre ise bu durumda abdest bozulmuş sayılmaz.

8. Ağlamak, gözden yaş gelmesi, kabuk bağlamış bir yaranın kabuğunun kan çıkmaksızın düşmesi, tükürük ve sümüğe az miktarda kan karışması, ağız dolusu olmayan kusma, ısırılan elma, ayva gibi sert bir meyve veya kullanılan misvak-diş fırçası üzerindeki akıcılığı olmayan kan (diş eti kanaması hariç), sivrisinek, pire gibi haşeratın emdiği kan, namazda uyuklama, namazda sessiz gülme, tırnak kesme, tıraş olma kural olarak abdesti bozmaz.



ABDEST ALIRKEN AYAKLAR YIKANMALI MI , MESH Mİ EDİLMELİ?

1- Ayaklara meshetmek farzdır; bu, İmamiyye (Şia) ve İbn Abbas'ın görüşüdür.
2- Ayakları yıkamak farzdır;  Ehl-i Sünnet imamlarının görüşüdür.
3- Mükellef ayakları yıkamak ve meshetmek arasından muhayyerdir; Razî ve diğerlerinin naklettiklerine göre Muhammed b. Cerir-i Taberi ve Hasan-i Basri bu görüşü kabul etmişlerdir.(Tefsir-i Kebir, c. 11, s. 166.)
4- Ayakları hem yıkamak ve hem de meshetmek (ikisini cemetmek) farzdır; Zeydilerden olan Davud b. Ali-i Zahiri ve Nasır-ı Hak bunu gerekli görmüşlerdir.(Tefsir-i Kebir, c. 11, s. 166.)


GÜLMEK ABDESTİ BOZAR MI?
Hanefîler'e göre rükûlu ve secdeli namazda sesli gülme abdesti bozar.
Diğer mezhepler ise sadece namazın bozulacağı görüşündedir.


DOKUNMAK ,OYNAŞMAK  ABDESTİ  BOZAR MI?:
 Hanefîlere göre erkekle kadının tenlerinin birbirine değmesi ile abdest bozulmasa da çıplak olarak veya arada bedenlerin sıcaklığının hissedilmesini engelleyecek bir giysi bulunmaksızın erkek ve kadının aşırı derecede şehevî teması, oynaşma ve kucaklaşması abdesti bozar. Hanefî fakihlerinin çoğunluğu temasın aşırılığında erkeğin cinsel organının sertleşmesini ölçü alırken, İmam Muhammed mezi gibi bir yaşlık çıkmadıkça abdestin bozulmayacağı görüşündedir.

Delil:
"Yahut da kadınlara dokunmuşsanız..." (Nisa, 4/43)
Bu âyet-i kerimede geçen "lems (dokunmak)" in hakikati iki tenin birbirine değmesidir. Burada geçen lems (dokunmak)ten kasıt cimadır.


Hz. Aişe: "Peygamber (asm) hanımlarından birisini öper, sonra da abdest almaksızın namaz kılardı."Ebu Dâvud, Neseî ve Ahmed.

"Rasulullah (asm) ben onun önünde bir cenaze gibi boylu boyunca yatmış olduğum hâlde namaz kılardı. Vitir kılmak isteyince ayağıyla bana dokunurdu." Neseî

Hz. Aişe: "Bir gece Rasulullah (asm)'ı yatağında bulamadım. Onu aramaya koyuldum. Kendisi mescitte ayaklarını (secdede iken) dikmiş olduğu hâlde ayaklarının iç tarafına elimi değdirdim. O ise şöyle diyordu: 'Allah'ım! Gazabından rızana, cezalandırmandan esenliğine, senden sana sığınırım. Seni öğmekle sayıp bitiremem. Sen kendini nasıl öğdüysen öylesin.' Müslim ve Tirmizî

Resulullah (sav) abdest aldıktan sonra kadınlarına elini dokundurur, yeniden abdest almadan da namaz kılardı.» TABERİ C5 S 105


Aişe: Yemîn olsun, ben kendisi ile kıblesi arasında yatmış olduğum hâlde Rasûlullah'ın namaz kılar olduğunu kat'î olarak bilmişimdir. Secde­ye varmak istediği zaman eliyle ayaklarımı dürterdi de ben ayakları­mı geriye çekip büzerdim .Buhari,Namaz:108



Şâfiîlere göre erkek ve kadının tenlerinin birbirine değmesi abdesti bozar.[Mahrem, yani kişiye nikâhlanması ebediyen haram olan bir kadına dokunmak veya onu ellemek abdesti bozmaz. Kan bağı, süt bağı ve hısımlılık bağlarından ötürü bazı kadınların nikâhı ebediyen insana haram olabilir. (Anne, kız kardeş, teyze, hala, kayınvalide, sütana ve süt bacısı gibi.) Bunlara dokunmakla abdest bozulmaz.]
Ölüye dokunmak da canlı gibidir.

Mâlikî ve Hanbelîlere göre ise temastan cinsel haz duyulması halinde abdest bozulur.(Bu kişinin erkek ve dişi olması farkezmez)


HANGİ TÜR CİNSEL YAKINLAŞMA ABDESTİ BOZAR?
Hanefîler'e göre erkekle kadının tenlerinin birbirine değmesi ile abdest bozulmasa da çıplak olarak veya arada bedenlerin sıcaklığının hissedilmesini engelleyecek bir giysi bulunmaksızın erkek ve kadının aşırı derecede şehevî teması, oynaşma ve kucaklaşması abdesti bozar. Hanefî fakihlerinin çoğunluğu temasın aşırılığında erkeğin cinsel organının sertleşmesini ölçü alırken, İmam Muhammed mezi gibi bir yaşlık çıkmadıkça abdestin bozulmayacağı görüşündedir.

Şâfiîler'e göre erkek ve kadının tenlerinin birbirine değmesi,

Mâlikî ve Hanbelîler'e göre ise temastan cinsel haz duyulması halinde abdest bozulur.

İmâm Cafer Sâdık buyurdular; “Meziy veya vediy gelmesi ile abdest bozulmaz. Onlar, tükürük ve balgam mesâbesindedirler.”

Şia: Cinsel ilişki hâlinde, sünnet yeri kadar bir kısım veya daha fazlası dâhil olursa, kadına olsun veya [neuzu billah=Allah'a sığınırız] erkeğe, önden olsun veya arkadan, bulûğ çağına ermiş olsunlar veya ermemiş olsunlar meni gelmese bile, her ikisi de cünüp olur.Cinsel ilişkide sünnet yerine kadar bir kısmın dâhil olup olmadığında şüpheye düşülürse, gusül farz olmaz.(HUMEYNİ)



CİNSEL ORGANINA DOKUNMAK ABDESTİ BOZAR MI?


HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
EVET
EVET
EVET



Hanefîlerin dışındaki üç mezhebe göre bir kimsenin kendi cinsel organına temas da abdesti bozar.


Delil:
Resûlullah (asm) namazdayken penisini elleyen bir erkeğin durumu hakkında sorulduğunda şu cevabı vermiştir:
“O, senin vücudundaki bir parça etten başka bir şey değildir.” (Tirmizi, Nesai)

Delil:
“Kim penisini ellerse abdest alsın.” (Ebu Davud, Nesai)

'Kim cinsel organına dokunursa abdest alsın. Hangi hanım cinsel organına dokunursa abdest alsın" (Ahmed bin Hanbel. 2/223; Beyhakî, 'el-Kübrâ' 1/132. 'Sahih Li-Gayrihi' bir senetle rivayet edilmiştir.)


"Erkeklik organına dokunan kimse abdest alıncaya kadar namaz kılamaz.Tirmizi, Tahârah, 77; Nesei, Gusl ve’t-Teyemmum, 4443; Ahmed b. Hanbel, Müs. Kabâil, 26032


Delil:
Yukarıdaki hadis senet itibariyle zayıftır.Talk bin Ali (radiyal-lâhu anh)'ın hadisini delil göstermişlerdir. 'Kişinin kendi organına dokunması durumunda abdest olması gerekir mi?' diye sorduğunda Rasulullah {sallallâhu aleyhi ve sellem); «hayır, o senden bir parçadır»dedi.(Bu hadisi Ibn Hibbân, Sahihinde rivayet etmiştir. İmam Tirmîzî, 'bu ko­nuyla İlgili rivayetler arasında en güzeli budur' demiştir. Bkz. Abdurrah-mân el-Cezîrî, el-Mezahibu'UErba'a, 1/76. (Çev.)




SAÇA DOKUNMAK:

Mâlikîlere göre: Erkek, kadının saçına lezzet kasdiyle dokunur veya lezzet kasdiyle olmaksızın dokunur da lezzet duyarsa abdesti bozulur. Çünkü saçların lezzet verdikleri tartışma götürmez bir şekilde kesindir. Ama kadınlar, kendi saçlarıyla erkeklere dokunacak olurlarsa kendilerinin abdestleri bozulmaz. Çünkü onlar, bundan bir şey hissetmezler.

Hanbelî ve Şâfiîlerse, saça dokunmanın abdesti bozmayacağı görüşündedirler.

Hanefi: Her türlü dokunak abdesti bozmaz.



ÖLÜYE DOKUNMAK:

İmam Mâlik, İmam Şafiî'nin arkadaşları ölüyü yıkayanın guslünün  müstehab ol­duğuna kaildirler.Delil:
“Ölüyü yıkayacak olursanız sizin için gusletmek sözkonusu değildir! Çünkü ölünüz necis değildir! Ellerinizi yıkamanız size yeterlidir.”Hâkim 1/386, Beyhaki 3/398
Not: Şafilerde kadına dokunmak abdesti bozduğu için ölü kadına/erkeğe dokunmak da abdesti bozar.Ölü eğer mahremi ise abdesti bozulmaz.


Hanbeli:  Yıkarken abdest bozulur. (Ölüye dokunulduğu için değil ,cinsel organa dokunulduğu için.)

Ebû Hanife ve arkadaşlarına göre,  ölüyü yıkayanın guslünün ne vacib ne de müstehabdır.

Şia:
Ölü insanın soğumuş ve yıkanılmamış bedenine dokunan yani kendi bedeninin bir kısmını ona dokunduran kimsenin üzerine, gusül farz olur. Hatta tırnak veya kemiği ölünün tırnak veya kemiğine dokunursa gusletmelidir.Tümü soğumamış bir ölünün bedeninin soğumuş kısmına bile dokunulsa, gusül farz olmaz.
Çocuğun cenazesine ve hatta dört aylık düşük çocuğa dokunulduğunda ölüye dokunma guslü farz olur. Dört ayı dolmadan ölenlere gerekmez.
Üç kez yıkanması biten ölüye dokunmakla, gusül farz olmaz. Dokunulabilir.

Delil:
Kim bir ölüyü yıkarsa gusletsin! Kim onu taşırsa, abdest alsın!”
Ebu Davud 2/62, 63, Tirmizi 2/132, İbni Hibban 751, Tayalisi 2314, Ahmed 2/280, 433, 454, 472

Not: İbni Mâce bu rivayeti naklederken "abdest" lâfzını zikretmemiştir. Ebû Dâvud ise, "bunun hükmü kaldırılmıştır" demiştir.Bazı ilim adamları ise, hadisin manâsı şudur:
"Ölüyü taşımak ve teşyi' etmek isteyen, onun namazını kılmak için abdest alsın..."

Not: bunun Tevrattan dinimize yayıldığı iddası da vardır.
Şöyle ki:
“Her hangi bir insan ölüsüne dokunan yedi gün murdar (pis, necis) olacaktır; ‘12’ üçüncü günde ve yedinci günde kendisini onunla tathir edecek (yıkanıp temizleyecek); ve tahir (temiz) olacak; fakat üçüncü günde ve yedinci günde kendisini tathir (temiz) etmezse, tahir olmayacak. ‘13’ Bir ölüye, her hangi bir insan cesedine dokunan ve kendisini tathir etmeyen adam Rabbin meskenini murdar eder; ve o can İsrail’den atılacaktır; onun murdarlığı daha kendisindedir.”
“ ‘14’ Şeriat şudur: çadırda bir adam öldüğü zaman; çadıra giren her adam, ve çadırda olan herkes yedi gün murdar olacaktır. ‘15’ Ve üzerinde örtüsü bağlı olmayan her açık kap murdar olacaktır. ‘16’ Ve kırda kılıçla öldürülmüş olana, yahut bir ölüye, yahut insan kemiğine, yahut kabre kim dokunursa yedi gün murdar olacak. ‘17’ Ve murdar adam için, yanmış suç takdimesi külünden alacaklar; ve onun üzerine bir kaba akar su konulacak; ‘18’ ve tahir bir adam zufa otunu alıp suya batıracak, ve çadır üzerine, ve bütün kaplar üzerine, ve orada olan adamlar üzerine ve kemiğe, yahut öldürülmüş adama, yahut ölüye, yahut kabre dokunan üzerine serpecek; ‘19’ ve tahir adam murdar adam üzerine üçüncü günde ve yedinci günde serpecek; ve yedinci günde onu tathir edecek; ve esvabını yıkayacak, ve suda yıkanacak, ve akşamlayın tahir olacaktır.” (Kitabı Mukaddes, Kitabı Mukaddes Şirketi, 1991 Baskısı, Tevrat, sayılar. Bab 19 sayfa 155.)




UYKU :
Hanbelîler: Uykunun bizzat kendisi abdesti bozar demişlerdir. Uyku, çok kısa süreli olmadığı takdirde mak'adın içinden bir şey çıkmayacak şekilde bir şeye dayayıp emniyete alırsa dahi abdesti bozulur.

Şafiilere göre: Uyumakta olan kişi, mak'adını sağlam bir yere oturtmadığı takdirde, mak'adından abdest bozucu bir şeyin çıkmadığından emin olsa bile yine de abdesti bozulur.

Hanefîler: Şafiî ve Hanbelîlere muhalefet ederek dediler ki: Sahîh olan görüşe göre uyku, abdesti bozmaz. Ancak üç durumda abdesti bozar:
1. Yan tarafa uzanarak uyumak.
2. Sırt üstü uzanarak uyumak.
3. Uyluklardan birinin üzerine durarak uyumak.
Uyku halinde ise, kişinin farkında olmadan abdestinin bozulmuş olması ihtimalinin derecesi ölçü alınır. Bu sebeple yatarak derin uykuya dalma abdesti bozar, uyku ile uyanıklık arasındaki hal ise bozmaz. Oturduğu yerden uyuklamada oturuşun şekli kadar bu kimsenin durumu, abdestin bozulma ihtimalinin kuvvet derecesi de önemlidir. Bundan dolayı tereddütlü durumlarda abdest alınması tavsiye edilir.
 Delil:
“Abdest, ancak uzanarak uyuyan kimseye vacip olur. Zira uzanma hâlinde mafsallar gevşer.” (Ebu Davud)


Malikilere göre: Uyku, ağır olduktan sonra kısa sürsün uzun sürsün, kişi uzanmış olsun oturmuş olsun, secde hâlinde olsun ayakta dursun, abdesti bozar. Bunun yanında kısa da sürse uzun da sürse, hafif uyku abdesti bozmaz. Ancak uzun süren hafif uykudan sonra abdest almak menduptur.



MENİ LEZZETSİZ ÇIKARSA:

Mâlikîler: Alışılmamış lezzette çıkan menî guslü gerektirmeyip sadece abdesti bozar demişlerdir. 

Üç mezhep İmamı bu görüşe karşı olup kişinin sıcak suya girdiğinde lezzetlenip menîsinin akmasını da buna örnek olarak göstermişlerdir.
Şâfiîler: Lezzetli ve lezzetsiz olarak çıkan menî guslü icâb ettirir demişlerdir.



DEVE ETİ YEMEK ABDESTİ BOZAR MI?
HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
HAYIR
HAYIR
EVET


Delil:
Berâ bin Azib radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (sallallâ­hu aleyhi ve sellem); 'deve eti (yediğinizde) abdest alınız; koyun eti (yediğinizde) almayınız buyurdu.( Ebû Dâvûd, 184; Tirmîzî, 81; İbni Mâce, 494; vdğ.)
Berâ' b. Âzib (r.a.)'den yapılan rivayette demiştir ki:
"Resûlüllah (a.s.) Efendimiz'den deve etinden dolayı abdest (gerekip gerekmiyeceği) soruldu. "Deve etinden dolayı abdest alın!" diye buyurdu. Koyun, keçi etinden soruldu. "Onlardan dolayı ab­dest almayın!" buyurdu. Deve ağılında namaz kılmaktan soruldu. "Orada namaz kılmayın; çünkü oralar şeytanlardan (pek boş de­ğil)dir." buyurdu. Koyun keçi ağılında namaz kılmaktan soruldu, "Oralarda namaz kılın; çünkü koyun keçi berekettir." buyurdu.
Not: İmam Nevevî; 'her ne kadar âlim­lerin çoğunluğu farklı görüşlerde iseler de, deve eti yendiğinde abdest bozulur diyenlerin delili daha kuvvetlidir' demiştir.


Delil:
Abdullah ibn Abbâs'tan haber verdi (o şöyle demiştir): Ra-sûlullah (S) koyun küreği yedi, sonra abdest almadan namaz kıldırdı.Buhari, Temizlik :53

ABDESTTE ŞÜPHE, ABDESTİ BOZAR MI?
Bir kimse abdest aldığını kesin olarak bilse de abdestinin bozulup bozulmadığında tereddüt etse, Mâlikîler'e göre abdesti bozulmuş olur, diğer üç mezhebe göre ise bu durumda abdest bozulmuş sayılmaz.





BAŞA MESHİN ÖLÇÜSÜ NE KADARDIR?
Maliki ve Hanbeliler ihtiyaten başın tamamının meshedilmesinin farz olduğuna hükmetmişlerdir.
Hanefiler, Resulullah (sav)'in fiiliyatını -O, başının ön kısmına meshederdi— dayanarak başın dörtte birinin meshedilmesinin farz olduğu­na hükmetmişlerdir.
Şafiler ise başın birkaç kılının meshedilmesi dahi kafidir derler.


YARALI ORGAN İLE ABDEST
Eğer hastalık bazı azalarda ve abdest azalarına çoğu sağlam ise sağlam uzuvlar yıkanır. Hasta veya yaralı uzuvlar meshedilir. Teyemmüm caiz olmaz. Şayet azaların çoğu yaralı ise İmam-ı Azam (ro)'a göre te­yemmüm etmesi caizdir

İmam Şafii (ra)ye göre ise uzuvların sağlam taraflarını yıkar, yaralı olan yerlere şu vurmayarak teyemmüm eder.
İmam Malik (ra)'e göre ise abdest azalarında yara ister az, ister çok olsun farketmez, hastanın teyemmüm etmesi caizdir!





MESH

Mest Üzerine Mesh
Dinimizin ibadetlerde kolaylığı tercih etmiş olması sebebiyle, ayaklara mest vb. giyildiğinde, abdest için bunun çıkarılması ve ayağın yıkanması istenmeyip mestin üzerine mesh yapma câiz görülmüştür. Mest deri ve benzeri maddelerden ayaklara giymek maksadıyla yapılan, ayakları topuklarla birlikte örten, içine su geçirmeyecek veya yere konduğunda kendi kendine dik durabilecek bir ayakkabı çeşididir. Ayakları aynı şekilde örten çizme, potin, kendisiyle yol yürünebilecek dayanıklılıkta çorap ve boğazlı terlikler ve benzerleri de Hanefîlere göre mest hükmündedir. Devamlı olarak yerle temas halindeki çizme ve ayakkabılara mesh etmek yeterli olmayıp altında veya üzerindeki necis maddelerin de temizlenmesi gerekir.

Abdest alırken mestin üzerinde elin üç parmağı kadar yerin elin ıslaklığıyla bir defa mesh edilmesi gerekir ve yeterli olur. Bunun için mestin abdestli olarak giyilmiş, mestin ayağın abdestte yıkanması gereken yerlerini tamamen kaplamış, ayrıca dayanıklı ve sağlam bir maddeden yapılmış olması aranır. Mest ile yaklaşık 6 kilometre yürünebilmesi veya bırakıldığında dik durabilmesi bu dayanıklılık ve sağlamlığın ölçüsü olarak zikredilir. Mestin topuktan aşağı kısmında, altında veya üstünde ayak parmaklardan üçü girecek şekilde bir deliğin, yarık veya yırtığın bulunmaması, mestin içine su almaması da gerekir. Üzerine deri kaplanmış veya altlarına pençe vurulmuş çorap üzerine mesh edilebilir. Hanefî fakihlerinden Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed, altına pençe vurulmuş olması şartını aramaksızın kalın ve içini göstermeyen dayanıklı keçe ve yün çoraplar üzerine, bir grup fakih ise bu şartlar da aramayarak çorap üzerine mesh edilebileceği görüşündedir

Üzerine mesh edilen mestin ayaktan çıkması veya çıkarılması, mestin içine giren suyun bir ayağın yarıdan fazlasını ıslatması, mesh süresinin sona ermesi meshi bozar. Mest üzerine meshin süresi, yolcu olmayanlar için bir gün bir gece (24 saat), yolcular için üç gün üç gecedir (72 saat). Bu süre, mestin abdestli olarak giyilmesinden sonra ilk hadesten yani abdesti bozan ilk durumdan başlar. Bu süre dolduktan sonra, ayaklar su ile yıkanarak abdest alınıp gerekiyorsa mest tekrar giyilmelidir. Öte yandan, ayaklarını yıkamak suretiyle abdestli olan kimsenin bu abdesti devam ettiği sürece mestleri çıkarıp giymesiyle abdesti bozulmaz. Mestlerin üzerine mesh etmek suretiyle abdestli olup mestlerini çıkaran kimse, sadece ayaklarını yıkayarak abdestini tamamlayabilir.


Sargı Üzerine Mesh
Üzerinde sargı bulunan bir organın abdest alırken su ile yıkanması sağlık açısından zararlı ise, bu sargı çözülmeyip üzerinin mesh edilmesiyle yetinilir.


GUSÜL-BOY ABDESTİ

Vücûdun tamamını bir güzel yıkayıp temizlemek manasına gelen gusül; Allâh’ın Kitâbında; “...cünüp iseniz temizlenin...” [Maide (5): 6] buyurması ve bu temizliğin nasıl yapılacağının da Kâinâtın efendisi Hz. Muhammed (s.a.a.) tarafından açıklanması ile emredilmiş, bir tür bedenî temizliktir.

GUSÜL'ÜN FARZLARI
Gusül abdesti; kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Gusül'ün farzları:

Hanefiye ve Hanbeliye göre:
1) Mazmaza (Ağıza su vermek),
2) İştinşak (Buruna su vermek),
3) Bütün bedeni yıkamaktır.
Not: Hanefî ve Hanbelî mezhebinde ağız ve burnun içi gusülde bedenin dış kısmından sayılmıştır. Mâlikî ve Şâfiîler ile Şîa'dan Ca`ferîler'e göre ağız ve burnun içini yıkamak sünnettir.

Şafiye göre:
1. Beden yıkanmaya başlandığında niyet etmektir.
2. Bedeni deri ve kıllar dahil olmak üzere suyu kılların dipleri­ne ulaştırmak ve yıkamaktır.

Not: Gusülde niyet Hanefîler'e göre sünnet, diğer mezheplere göre farzdır. Mâlikîler'e göre vücudu ovalamak ve ve gusül işlemlerinin arasını açmamak da guslün farzlarındandır.

Şia’ya göre :
1-Niyet etmek.
2-Kuru bir yer kalmayacak şekilde bütün bedeni yıkamak.
3-Tertîbe riâyet etmek: Yani önce baş ve boyunu, sonra vücudun sağ tarafını, sonra da sol tarafını yıkamak suretiyle bütün bedeni yıkamak.


GUSLÜN SEBEPLERİ 
Sünni mezheplerde :
1.Cünüplük  :Meni gelmesi ile olur.Cinsel organların iç içe teması halinde de meni gelmese bile gusül gerekir.
2.Doğum :Kan gelmeden olabilecek doğumlarda da gusül gerekir.
3.Hayız  ve  Nifas (Lohusahk) kanının kesilmesi :Adet kanı ve doğumdan sonra gelen kan için gusül gerekir.
4.Ölüm :Ölü yıkanırken ölüye  gusül abdesti aldırılır.

Şiada:
1 - Cenâbet guslü.
2 - Hayız guslü.
3 - Nifâs (lohusalık) guslü.
4 - İstihâze guslü.( Hayız ve lohusalık kanı hâricinde, kadından çıkan her türlü kan istihâze
kanıdır.)
5 - Ölüye değme guslü.
6 - Ölü guslü.
7 - Yemîn ve benzeri sebeplerle farz olan gusüller.(Kişinin gusl almaya yemin etmesi)



CÜNÜP OLAN BİR KİMSEYE YAPILMASI HARÂM OLAN ŞEYLER

1. Bedeninden her hangi bir yerini Kur’ân’ın yazısına, Allâh’ın ismine, Peygamberlerin isimlerine değdirmesi.
2. Mescidü’l Harâm’a ve Peygamberimizin  mescidine (bir kapıdan girip diğerinden çıkılsa bile) girmesi.
3. Diğer mescitlerde sebepsiz ve mazeretsiz olarak oturması, mescide bir şey bırakması.
4. Tilâvet secdesi yapması
5. Ezbere de olsa kuran okuması

Bu kimseler dua ve zikir maksadıyla besmele çekip Fâtiha, İhlâs, Âyetü'l-kürsî gibi sûre ve âyetleri okuyabilirler. Cünüp kimsenin bu halini herhangi bir farz namazın ifası vaktine kadar geciktirmesi ve bu arada yeme içme de dahil beşerî ve sosyal faaliyetlerini sürdürmesi fıkhen câiz ise de bir an önce cünüplükten kurtulması, bunun için de ilk fırsatta boy abdesti alması, değilse cinsel organını, el ve ağzını yıkaması tavsiye edilmiştir.



TEYEMMÜM
"Eğer cünüb iseniz yıkanınız ve eğer hasta veya yolculukta iseniz, yahut biriniz ayak yolundan gelmiş ise veya kadınlara dokunmuşsanız ve bu durumlarda su bulamazsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edi­niz"Maide :5/6

Suyu temin etme veya kullanma imkânının bulunmadığı durumlarda büyük ve küçük hükmî kirliliği gidermek maksadıyla, temiz toprak veya yer kabuğundan sayılan bir maddeye sürülen ellerle yüzü ve iki kolu mesh etmekten ibaret hükmî temizlik demektir. Adı geçen şeylerin bulunmaması halinde elbise veya yaygı-halı-kilim üzerindeki toz ile de teyemmüm yapılabilir. Bu da mümkün olmadığı takdirde çamura teyemmüm yapılabilir.

Abdest ve gusül normal durumlarda su ile yapılan ve maddî temizlenme özelliği de taşıyan hükmî bir temizlik iken teyemmüm istisnaî hallerde başvurulan, abdest ve gusül yerine geçen (bedel) sembolik bir işlemdir.


TEYEMMÜMÜN SEBEPLERİ
1. Abdest veya gusle yetecek miktarda suyun bulunmaması.
2. Suyu kullanmayı engelleyen fiilî bir durumun veya suyu kullanmamak için dinen geçerli bir mazeretin/engelin bulunması.


TEYEMMÜMÜN FARZLARI
1. Niyet etmek.
2. Yüzü ve kolları da dirseklerle beraber mesh etmek.( önce eli temiz bir toprağa vurduktan sonra yüzü , ikinci sefer toprağa vurup sol eli sağ kolu, sağ eli sol kolu dirseklerle beraber mesh etmelidir.


TEYEMMÜMÜM BOZAN DURUMLAR

Abdesti bozan şeyler, abdest karşılığı alınan teyemmümü, guslü bozan şeyler de gusül karşılığı yapılan teyemmümü bozar.

Teyemmüm yapmayı gerekli kılan haller ortadan kalktığı anda derhal abdest veya gerekiyorsa gusül yerine getirilmelidir.


BOY ABDESTİ ALIRKEN AĞZA BURNA SU VERMELİ Mİ?
Maliki ve Şafiilere göre boy abdesti alırken ağız ve burna su vermek; farz değildir.
Hanbeli ve Hanefilere göre ise ağza ve burna su vermek farzdır,

Maliki ve Şafillerin delilleri:

Sahabilerden bir gurup Resulullah (sav)'ın meclisinde guslün usulünü tartışıyorlardı. Herkes nasıl guslettiğini beyan etti. O sırada Resulullah (sav), «Ben guslederken tepeden aşağıya üç defa su döktüm mü gusletmiş olurum.» buyurdu. Resulullah (sav)'ın bu sözü boy abdesti alırken ağız ve burna su vermenin farz olmadığını göstermektedir. Eğer farz olsaydı şüphesiz Resulullah ağız ve burnuna su verdiğini de söylerdi.

Hanbeli ve Hanefiler şöyle derler:

Resulullah (sav)'ın hadisinden maksat, boy abdesti aldıktan sonra birçok sahabinin de anladığı gibi namaz abdesti almanın farz olma­dığıdır. Çünkü Resulullah (sav) bu hadisi ile yalnız guslün farz olduğunu beyan etmiştir. Fıkıh ıstılahında taharet-i suğra (namaz abdesti)nin taharet-i kübra (boy abdesti) içinde olduğunu bildirmektedir. Yani boy abdesti aldıktan sonra namaz abdesti almak farz değildir, sünnettir.

Şia: Hayır



TEYEMMÜMDE ELLERİN VE KOLLARIN MESHİ
Maliki ve Hanbelilere göre: yüz ile bileklere kadar ellerdir.

Hanefi ve Şafiilere göre :
«Ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün» âyetindeki «eller» kelimesinden maksat uzvun hepsidir. Teyemmüm abdest yerine alındığı için abdestte nasıl eller dirseklere kadar yıkanıyorsa teyemmümde de dirseklere ka­dar meshedilmesl farzdır. Çünkü yıkamak asıl, teyemmüm ise aslın yerine geçen bedeldir. Bedel asıla muhalif olamaz.

İkinci delilleri de Cabir. bin Abdullah'dan mervi hadistir. Resulullah (sav), «Teyemmüm iki darptır. Darbin biri yüz için, diğeri ise bileklerin dir­seklerle beraber mesh i içindir.» buyurmuştur.


Maliki ve Hanbelilerİn delilleri:
Bunlara göre elden maksat bilekten aşağı ve üzerinde beş parmak bulunan uzuvdur. Dolayısıyla teyemmümde ellerin dirseklere kadar değil bileklere kadar meshedilmesl farzdır. Çünkü Allah (cc). «Erkek hırsızla ka­dın hırsızın ellerini kesin...» âyetinde elin bileğe kadar kesilmesini emret­miştir. Bu hususta bütün alimler ittifak etmişlerdir. Mademki hırsızlık ce­zasında el, bileğe kadar kesiliyor, teyemmüm de de elin bileğe kadar mes-hedilmesi kafidir

Şa'bi (ra)'den rivayet edilen görüşe göre ise yalnız ellerin içinin meshedil­mesi farzdır. Bazı hadis alimleri de bu görüşle hükmetmişlerdir.


EZAN
Şiada:

Ezan on sekiz cümledir ve şöyle okunur:

Dört defa: “Allah-u Ekber”
İki defa: “Eşhedu en lâ ilâhe illellâh”
İki defa: “Eşhedu enne Muhemmeden resûlullâh”
İki defa: “Eşhedu enne ‘Eliyyen veliyyullâh”
İki defa: “Hayye ‘ales-selâh”
İki defa: “Hayye ‘alel-felâh”
İki defa: “Hayye ‘alâ hayr-il ‘amel”
İki defa:“Allah-u Ekber”
İki defa: “La ilâhe illellâh”

ŞİA ( CAFERİ , İMAMİYYE , İSNA AŞERİYYE , EHLİ BEYT ) EZANINI BURADAN DİNLEYİNİZ

İkamet ezan gibidir, tek farkı şudur: ikamet on yedi cümledir. Yâni iki ; (Allah-u Ekber) ezanın evvelinden ve bir (La ilâhe illellâh) ezanın sonundan azaltılır. Ve (Hayye ‘alâ hayri’l ‘amel) dedikten sonra iki defa (kad kametu’s Selah) ilave edilir.

“Eşhedu enne ‘Eliyyen veliyyullâh” ikametin bir cüz'ü değildir. Ama Allah’a yakınlık kastıyla söylenmesi iyidir.

Yaşadığımız coğrafyada pek bilinmeyen ancak Ehl-i Beyt anlayışında ezanın bir parçası olan “Hayya alâ hayri’l amel” cümlesi, Peygamber efendimiz (a.s) zamanında Ezân-ı Muhammediye de okunan ancak, İkinci Halîfe Ömer b. Hattâb tarafından ezandan çıkartılmış olan bir cümledir. Ehl-i Beyt mektebinde Resûlullâh’ın (a.s) uygulamaları ve öğretileri her şeyden önde ve uyulmaya daha layık örnekler olarak bilindiğinden, bu cümle bugün de Ezân-ı Muhammediye’ de hâlâ okunmaya devam etmektedir.


KAMET

KAMET KAÇ TEKRAR


HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
Allahu ekber 
 4
 2
 2
2
Eşhedu enlâ ilahe illallah 
 2
 1
2
Eşhedu enne Muhammeden   rasûlullah 
 2
 1
2
Hayye ale´s-salât 
 1
 1
2
Hayye ale´l-felah 
 2
 1
 1
 1
2
Kad kâmeti´s-salât 
 2
 2
2
Allahu ekber  
 2
 2
 2
 2
2
Lailahe illallah
1
1
1
1
1

17
 11
 10
11 

Not: Caferiler ezandaki gibi kametde de iki yerde ( "Eşhedu enne ‘Eliyyen veliyyullâh” “Hayye ‘alâ hayr-il ‘amel” )fazlalık söylerler.

Şİİ (CAFERİ ,  İSNA AŞERİYYE,  EHLİ BEYT) MEZHEBİNE GÖRE KAMET



Hanefilere göre kamet sözleri ezan gibi dört tekbirdir. Diğer sözleri ise ikişer ikişerdir. Fakat kamette felah kelimesinden sonra kad kame-tissalat cümlesi ilave olmuştur. Şu halde kametin kelimeleri on yedi tanedir.Zira Ebu Mahzure'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resulullah (sav) bana ezanı on dokuz kelime, kameti ise on yedi ke­lime olarak öğretmiştir.

Malikilere göre kamet on kelimedir. Bir kere kad kametissalat denir. Zira Enes (ra)'nın rivayeti şöyle olmuştur: Bilal ezanı ikişer, kameti ise birer okumakla emrolundu.

Şafiiler ile Hanbelilere göre kametin kelimeleri birer kere oku­nup on bir kelimeden ibarettir. Ancak "kad kametissalat" lafzı müs­tesnadır. Bu kelime iki sefer tekrarlanır. Zira Abdullah b. Ömer'den rivayet olunduğuna göre Hz peygamber zamanında ezan ikişer sefer kamette birer seferdi. Ancak müezzin "kad kametissalat, kad kame­tissalat" derdi.

Delil:
Enes (R) şöyle demiştir: (Sahâbîler çoğalıp da namaz vaktini tanıya­cakları bir şeyle bildirmek istedikleri zaman) ateş yakmak, çan çal­mak hatırlarına geldi. Yahudiler ve Hrıstiyanlar'i da, yânî bunların onlara âid işler olduğunu da düşündüler (ve vazgeçildi). Sonra Bilâl'e ezan lâfızlarını ikişer ikişer; ikaamet lâfızlarını birer birer söylemesi emrolundu.Buhari,Enbiya:52


KADINLAR KAMET GETİRİR Mİ?

Hanefi:Kadınların tek başlarına veya kendi aralarında cemaatle namaz kılarken kamet getirmeleri Hanefîler’e göre mekruhtur.
Hanefilerin delili, Beyhaki’de geçen (c: 1, s: 408) ve Peygamberimizden rivayet edildiği belirtilen şu hadistir: “Kadınlara ezan da ikamet de gerekmez.”

Şafii ,Hanbeli : İmam Şafii ve Ahmed b. Hanbel’e göre kadınlar kamet getirirlerse bunun bir sakıncası olmaz, getirmezlerse bu da caizdir.
Aişe validemizin ezan okuyup, kamet getirdiği ve kadınlara imamlık yaptığı rivayet edilmiştir. (İbn Kudâme, Muvaffakuddîn Ebî Muhammed Abdillâh b. Ahmed, İbn Kudâme el-Makdîsî, Şemsuddin Ebi’l-Ferec Abdirrahman b. Ebî Ömer Muhammed b. Ahmed: el-Muğnî ve’ş-Şerhu’l-Kebîr alâ Metni’l-Mukni’, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1984, c: 1, s: 467, 582. fasıl)


 ÜCRETLE EZAN OKUNUR MU?

Hanefi: Ebû Hanife üc­retle ezan okumanın caiz olmadığı kanaatindedir. Hanefî mezhebine ait meş­hur Bedayiü's-Sanâyi' isimli eserde Hanefî âlimlerinin bu mevzudaki görüşleri şöyle ifade edilmektedir: "Ezan, ikâmet ve imamlık için ücret almak caiz değildir. Çünkü bu görevleri yerine getirmek farz hükmündedir.

Delil:
Osman b. Ebi'l-Âs'ın haber verdiğine göre kendisi; Ya Resûlallah (s.a.) beni kavmime imam yap deyince, Resûlullah (s.a.): "Sen onların imamısın. (Namazını kıldırırken) en zayıf olanları­nı göz önünde bulundur ve ezanına ücret almayan bir müezzin edin" buyurmuştur."Ebu davud,531,namaz:ücretle müezzinlik yapmak"
Müslim, salât 186; Tirmİzî, salâl 155; Nesâî, ezan 32. Ibn Mace, ezan 3; Ahnıed b. Han-bel, IV, 217.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 2/351.

Şafii  : İmam Şâiî , el-Umm isimli eserinde "Benim hoşuma giden müezzi­nin ücretsiz oluşudur, imam müezzinin geçimini üzerine almakla mükellef değildir. Ancak imama düşen ücretsiz ezan okuyan ehliyetli birini bulmak­tır. Eğer bulamazsa işte o zaman kendi malından müezzinin geçimini temin eder" demektedir. Kısaca Şafiî âlimleri bu mevzuda üç görüşe sahiptirler:

1. En kuvvetli olan birinci görüşe göre devlet reisinin temsilcisi duru­munda olan imamın gerek kendi malından, gerekse hazineden ücretle müez­zin tayin etmesi caizdir. Mahalleden herhangi bir kişinin ücret vermesi de caizdir.
2. Hiç bir kimse vereceği ücretle müezzin tutamaz. 
3. Ancak devlet başkanının vereceği ücret karşılığında müezzin tutula­bilir.

Hanbelileere göre, ücretsiz ezan okuyacak kimse varken ücretle ezan oku­mak caiz değildir. Yoksa hazineden ödenecek ücret karşılığında müezzin tut­mak caizdir.

Malikîlilerin bir kısmı ücretli ezan okumanın caiz olduğunu söylediği halde bir kısmı caiz olmadığını söylemektedir. Ancak Îbn'ul-Arabî Malikîlerde sahih olan ücretle ezan okumanın cevazıdır demektedir.









FARZ NAMAZLAR:

Sünni mezheplerde:

Farz namazlar 5 vakit namaz ile cuma ve cenaze namazıdır.

Vakit namazların farzları:

1-Sabah namazı : 2 rekat farz.
2-Öğle namazı: 4 rekat farz,
3-İkindi namazı: 4 rekat farz.
4-Akşam namazı: 3 rekat farz
5-Yatsı namazı: 4 rekat farz,

Cuma namazı:
4 rekat sünnet ,2 rekat farz, 4 rekat son sünnet.

Cenaze namazı:
Cenaze namazı farzı kifayedir.Farzı kifaye ise bir toplulukta belli sayıda kişi yapınca diğerlerinin üzerinden sorumluluğun kalktığı farzlardır.cenazeyi yıkamak,gömmek gibi...

Vakit namaz sünnetleri:
1-Sabah namazı :2 rekat ilk sünnet
2-Öğle namazı:4 rekat ilk sünnet,,2 rekat son sünnet.
3-İkindi namazı:4 rekat ilk sünnet,
4-Akşam namazı: 2 rekat son sünnet.
5-Yatsı namazı:4 rekat farzdan önce ilk sünnet,,2 rekat farzdan sonra son sünnet.





NAMAZIN ŞARTLARI

Namazın İçindeki Farzlar:
1) İftitah Tekbiri: Namaza başlarken tekbir almak demektir.
2) Kıyam: Namazda ayakta durmak demektir.
3) Kıraat: Namazda ayakta iken biraz Kur'an okumaktır.
4) Rükû': Namazda eğilmektir.
5) Sücûd: Rükû'dan sonra ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnı yere koymaktır.
6) Ka'de-i Ahîre: Namazın sonunda "Ettehiyyatü" okuyacak kadar oturmak demektir. 


Namazın Dışındaki Farzlar
1) Hadesten Taharet: Abdest almak, gerekli hallerde gusül yapmaktır.
2) Necasetten Taharet: Namaz kılacak kişinin, bedeninde, üzerindeki elbisede ve namaz kılacağı yerde pislik varsa bunları temizlemektir.
3) Setr-i Avret: Namaz kılacak kişinin vücudunda örtünmesi gereken yerleri örtmesi demektir.
Erkekler için en az: Göbek ile diz kapağı arası mahrem bölgedir (dizkapağı dahil).
Kadınlar için: Yüz, el ve ayaklardan başka vücudunun her tarafını örtmeleri gerekir.
4) İstikbal-i Kıble: Namazı kıbleye dönerek kılmaktır. Kıble, Mekke şehrindeki kutsal bina olan Kâbe yönüdür. Kâbe, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail tarafından yapılmıştır.
5) Vakit: Namazları kendi vakitleri içinde kılmaktır.Vakti gelmeden bir namazı kılmak caiz değildir.
6) Niyet: Hangi namazı kıldığını bilmek ve kalbinde hatırlamaktır. Niyetin dil ile söylenmesi sünnettir.

MEKRUH VAKİTLER (Namaz kılınmayacak vakitler)
Mekruh vakitler iki kısımdır. Bir kısmında hiçbir namaz kılınmaz, bir kısmında ise özellikle nâfile namaz kılınmaz, kazâ namazı kılınabilir.


Hiçbir namazın kılınamayacağı üç mekruh vakit şunlardır:
1. Güneşin doğmasından yükselmesine kadar olan zaman (şürûk zamanı ki bu yaklaşık 40-45 dakika civarındadır).
2. Güneşin tam tepe noktasında olduğu zaman (vakt-i istivâ).
3. Güneşin batma zamanı (gurûb). Gurup vakti, güneşin sararıp veya kızarıp artık gözleri kırpıştırmadan rahatlıkla bakılacak hale geldiği vakittir. Bu vakitte sadece, o günün ikindi namazının farzı kılınabilir.

Nâfile namaz kılmanın mekruh olduğu vakitler:
1. Fecrin doğmasından sonra sabah namazının sünneti dışında nâfile namaz kılınmaz.
2. Sabah namazını kıldıktan sonra güneş doğuncaya kadar,
3. İkindi namazını kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar,
4. Akşam namazının farzından önce,
5. Bayram namazlarından önce, ne evde ne camide,
6. Bayram namazlarından sonra, camide,
7. Arafat ve Müzdelife cem‘leri arasında,
8. Farz namazın vaktinin daralması durumunda,
9. Farza durulmak üzere kamet getirilirken (Sabah namazının sünneti bundan müstesnadır).
10. Cuma günü hatibin minbere çıkmasından cuma namazı sona erinceye kadar nâfile namaz kılınmaz.




Şia’da:

Altı çeşit farz namaz vardır:

1-Günlük beş vakit namazlar.
2-Âyât namazı: Ay ve güneş tutulması, zelzele, korkutucu gök gürlemesi ve
şimşek çakması durumunda kılınan namaz.
3-Cenâze namazı: Ölü için bir duâ ve Allâh’tan af dilemektir.
4-Kabe’yi tavaftaki farz namaz.
5-Büyük oğul üzerine farz olan, ölmüş anne ve babasının, kazâya kalmış farz namazları.
6-Nezir, yemîn, ahd ve benzeri sebeplerden dolayı farz olan namaz.

Şia’da farz vakit namazlar:

Dört rekat öğle namazı,
Dört rekat ikindi namazı,
Üç rekat akşam namazı,
Dört rekat yatsı namazı
İki rekat sabah namazı, toplam on yedi rekat olur.

Sünnetler:
Günlük sünnet namazlar ise otuz dört rekattır.
Sabah namazının sünneti iki rekattır, vitir namazından sonra kılınır.
Öğle namazının sünneti sekiz rekattır, öğle namazından önce kılınır.
İkindi namazının sünneti sekiz rekattır, öğle namazından sonra ve ikindi namazından önce kılınır.
Akşam namazının sünneti dört rekattır, akşam namazından sonra kılınır; seferde ve mukim halinde terk edilmez.
Yatsı namazının sünneti, yatsı namazından sonra iki rekat olarak ottuk yerde kılınır ve bir rekat yerine geçer.
Gece namazı sekiz rekattır, seher vakti kılınır. Gece namazından sonra kılınan şef namazı iki rekat, vitir namazı da bir rekattır.

Not: İranda 3 vakit ezan okunup  5 vakit namaz kılınmaktadır.Sabah ,öğle ve akşam ezan okunmakta.İkindi ve yatsı ezanları okunmuyor.(Yavuz Donat)





NAMAZIN KILINIŞI


HANEFİ'DE NAMAZIN KILINIŞI:

Namazın farz ve vâciplerine, sünnet ve âdâbına uygun şekilde kılınışına ilmihal dilinde "sıfâtü's-salât" denilir. Namaz kılacak kişi abdestli ve kıbleye yönelik olarak durup ellerini kaldırır ve niyet ederek Allahüekber der, ellerini bağlar. Sübhâneke'llâhümme ve bihamdike ve tebârekesmüke ve teâlâ ceddüke velâ ilâhe gayrük der. İmama uymuş (muktedî) değilse, Eûzü billâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm. Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahîm der ve Fâtiha'yı okur. Fâtiha'nın bitiminde âmin der, besmelesiz olarak bir sûre veya birkaç âyet okur (zamm-ı sûre). Ardından Allahüekber diyerek rükûa gider. En az üç kere Sübhâne rabbiye'l-azîm dedikten sonra Semiallâhü limen hamideh diyerek doğrulur ve Rabbenâ lekel-hamd der. Ardından Allahüekber diyerek secdeye gider. Bedensel bir engeli yoksa yere önce dizlerini, sonra ellerini ve sonra yüzünü koyar, kıyama dönerken de bunun aksini yapar. Secdede en az üç kere Sübhâne rabbiye'l-a‘lâ dedikten sonra yine Allahüekber diyerek ara oturuşu (celse) yapar, sonra yine Allahüekber diyerek ikinci secdeye gider ve yine üç kere Sübhâne rabbiye'l-a‘lâ dedikten sonra Allahüekber diyerek ikinci rek‘ata kalkar.


İkinci rek‘at da birinci rek‘at gibidir. Şu kadar ki ikinci rek‘atta elleri kaldırma, Sübhâneke ve eûzü yoktur. Ayağa kalkınca el bağlayıp besmele ile Fâtiha'yı okur ve âmin dedikten sonra Fâtiha'ya bir sûre veya birkaç âyet ekler. Daha sonra birinci rek‘atta olduğu gibi rükû ve secdeleri yapar. İkinci secdeden sonra ka‘de yapıp et-Tahiyyâtü lillâhi ve's-salavâtü ve't-tayyibât. es-Selâmü aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtüh. es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillahi's-sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlüh der. Kılacağı namazın rek‘at sayısı ikiden fazla ise bu “ilk oturuş” (ka‘de-i ûlâ) olur. Bu oturuşta Tahiyyât'a bir şey eklenmez ve Allahüekber diyerek üçüncü rek‘ata kalkılır. Kalkacağı zaman ellerini dizleri üzerine getirir, öyle kalkar. Kıyamda el bağlayıp besmele ile Fâtiha'yı okur ve âmin der. Bundan sonra yapılacak şeyler namazın farz olup olmamasına göre küçük değişiklikler gösterir:


a) Bu kıldığı farz namaz ise Fâtiha'dan sonra sûre veya âyet okumayıp rükûa varır. Secdelerden sonra, eğer varsa dördüncü rek‘ata kalkar, dördüncü rek‘at da üçüncü rek‘at gibidir. Dördüncü rek‘at yoksa ikinci secdeden sonra oturur (son oturuş=ka‘de-i ahîre).


b) Kıldığı namaz farz değilse, farklı olarak üçüncü rek‘atın Fâtiha'sına âmin dedikten sonra, bir sûre veya birkaç âyet okur. Sonra rükûa ve secdeye varır. Dördüncü rek‘at, üçüncü rek‘at gibidir. Dördüncü rek‘atın secdeleri yapılınca oturulur. Bu oturuş, üç rek‘atlı namazların üçüncü rek‘atının ve iki rek‘atlı namazların ikinci rek‘atının bitiminde yapılan oturuş gibi, son oturuş (ka‘de-i ahîre) adını alır. Son oturuşta Tahiyyât'tan sonra salavat ve dualar okunur, ardından selâm verilir.


ŞAFİİ'DE NAMAZIN KILINIŞI:

Şafii mezhebinde de Hanefi de olduğu gibi namazların rukunları aynıdır. Lakin namazların içeriğinde Hanefi mezhebinden farklı bazı yerler vardır ki biz bunu sabah namazını örnek vererek izah edeceğiz. Sabah namazının 2 rekat sünneti 2 de farzı olmak üzere 4 rekat kılınır. şöyleki:

Namazın dışındaki şartlar yerine getirildikten sonra Namaza niyet edilir sonra İhram tekbiri (Hanefi de İftitah) alınır. Hanefi olanlar Sübhaneke duasını okuduğu gibi Şafiler de Veccehtü duasını okurlar dua budur:

"veccehtu vechiye lillezi fataressemavati velarde haniyfen müslimen ve ma ene minel müşvikiyne. İnne salatiy ve nüsûkiy ve mahyaye ve mematiy lillahi rabbil âlemiyn. La şeriyke lehü ve bizalike umirtu ve ene minel müslimiyn."

Manası: "Şüphesiz ki ben yüzümü gökleri ve yeri yaratan Allah'a yönelttim. Ben müşriklerden değilim. Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hiç bir ortağı olmayan alemlerin rabbı Allah'ındır. Ben ancak bununla emrolundum ve ben müslümanlardanım."

Dua bittikten sonra Euzu besmele okunur ve fatihaya geçilir.

Teveccüh olarak bilinen veccehtu duası farz ve nafile namazların evvelinde fatihaya başlamadan önce okumak müstehaptir.

İhram tekbirinden sonra veccehtu duası okumadan Euzubillahi mineşşeytanirracim veya ihram tekbirinden sonra fatiha suresine başlanmışsa artık başa dönüp veccehtu duasını okumak uygun değildir.

Cenaze namazlarında ve vaktinin dar olduğu namazlarda vecehtu duası okunmaz.

Dua bittikten sonra Euzubillahi mineşşeytanirracim bismillahirrahmanirrahim Fatiha okunur (amin denir eğer sessiz kılınan öğle ikindi gibi namazsa amin sessiz okunur sabah akşam gibi sesli okunan namazlarda amin sesli okunur) kısa bir sure, ayet zammı sure okunur. Rukua gitmeden tekrar allahu ekber denilerek ihram tekbiri alınır ve rukua gidilir rukuda tesbihleri 3,5,7 veya 9 defa okur rukudan doğrulunca da yine İhram tekbiri alır. Sonra secdeye gidilip secdeler yapılır ikinci rekata kalkılır besmele fatiha zammı sure okunur ihram tekbiri alınarak rukua gidilir birinci rekatta olduğu gibi secdeler yapılır ve tahiyyata oturulur teverrük oturuşuyla. Sonra tahiyyat duası okunur dua budur: 'Ettehiyatu Elmubareketu Essalavatu Etteyyibatu lillahi. Esselamu âleyke eyyuhennebiyyu ve rahmetullahi ve bereketuhu. Esselamu âleyna ve âla ibadillahissalihine. Eşhedu enla ilahe illallahu ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah.

Manası:"Tahiyyatlar, bereketler, salavatlar ve güzel şeyler Allah'ındır. Ey nebi! Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Bize salih kulların üzerine de selam olsun. Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın resulüdür.

Tahiyyat duasından sonra Efendimize salat okunur ve peşinden selam verilir:
Allahümme salli âla seyyidina Muhammedin ve âla ali seyyidina Muhammed. Kema salleyte âla İbrahime ve âla ali İbrahime fil âlemine inneke hamidun mecid.

Manası:Allahım! İbrahim'e ve aline salat ettiğin gibi Muhammed'e ve aline salat et. İbrahim ve aline bereket verdiğin gibi Muhammed'e ve aline de bereket ver. Şüphesiz sen kendisine çok hamdedilen ve methedilensin.

Sabah namazının farzında bir husus vardır ki sadece sabah namazının farzına mahsustur. Sabah namazının farzında kunut okumak; şöyleki:

Farzda da Yukarda anlatıldığı gibi birinci rekatı tamamladıktan sonra ikinci rekatın Rukusun dan kalkılınca eller dua ederken ki gibi avuç içleri yukarı bakacak şekilde kaldırılır ve hedeyt duası (kunut) okunur bu dua eller açıkken normal dua eder gibi okunur:

"Allahümmehdini fiymen hedeyte. Ve â finiy fimen âfeyte. Ve teyelle¬tti fimen tevelleyte. ve barikliy fıyma â'tayte. ve kıniy şerre ma kadayte. Feinneke takdiy vela yukda âleyke. ve innehu la yezillü men valeyte. vela yeîzzü men âdeyte. Tebarekte Rabbena ve teâleyte.
Felekel hamdu âla ma kadayte. Estağfirüke ve etuvbu ileyke. Ve sallallahu âla seyyiddina Muhammedin ve âla alihi ve sahbihi ve sellem

Manası:
"Ey Allahım hidayete erdirdiğin kişilerden bana da hidayet ver. Verdiğin afiyetlerden beni afiyette kıl. Koruduğun şeyin şerrinden beni de koru.
Sen hükmedensin kimse sana hükmedemez. Senin dost edindiğin kimse zelil olamaz. Senin düşman olduğun aziz olamaz. Sen yücesin. Ey rabbimiz sen büyüksün.
Hükmettiğine karşılık hamd sana mahsustur. Ey Allahım senden mağfiret diler sana yöneliriz. Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme, ehline ve ashabına salat ve selam eyle."


Kunutun birinci kısmı duadır. Cemaatle namaz kılmıyorsa imam bu kısmı okuyunca cemaatin sadece dinlemesi ve amin demesi sünnettir. Diğer iki bolüm ise zikir, övgü ve salavat olduğu için cemaatin de imamla beraber okuması sünnettir. (Şafi bir imama uyan Hanefi böyle bir durumda hiçbir şey okumaz sukut eder). (Bu Kunut, Malikî'lere göre müstahab, Şafiî'lere göre sünnettir.)

Dua bittikten sonra direk Allahu ekber diyilerek secdeye varılır ve namaz yukarda anlattığım gibi tamamlanır. Kunut sabah namazlarının farzında ve ramazanın son on gününün vitirlerinde okumak şafide eb’ad sünnetlerdendir. Eb’ad sünnetleri namazın cüzleri (parçaları) olan sünnetlerdir. Bu çeşit sünnetlerin terkedilmesi halinde secde-i sehiv yapılması sünnettir. Bir kısım sünnetler daha vardır ki bunlara hey’et denir. Hey’etlerin terkinde, sehiv secdesi gerekmez. Zaten bu iki sünnet arasındaki fark da budur. Eb’ad sünnetleri sevap itibarıyla hey’etlerden daha üstündür.

Delil:
Peygamber (ya­ralanıp dişi kırılınca) sabah namazının son rek'atinde başını rukûdan kaldırıp: "Rabbena ve leke'l-hamd" der, bunun ardından da:
— "Allah'ım, fulâna ve fulâna la'net eyle!" derdi.
Bunun üzerine Azîz ve Celîl Allah: "(Kulların) işinden hiçbirşey sana âid değildir. Allah ya onların tevbesini kabul eder, yâhud onla­rı, kendileri zâlimler oldukları için azâblandınr" (Âlu Imrân: 128) âyeti­ni indirdi .Buhari,İltisam:17


NAMAZDAKİ SÜNNET ÇEŞİTLERİ (Eb’ad ve Heyat sünnetleri)(şafii'de)

Namazın Ebâdı Olan Sünnetler:
Namaza girdikten sonraki sünnetler ikidir:

1- Birinci teşehhüd (Ettehiyyat).
2- Sabah namazında ve Ramazan’ın ikinci yarısında vitir namazında kunut duası okumak.

Eb’ad sünnetleri namazın cüzleri (parçaları) olan sünnetlerdir. Bu çeşit sünnetlerin terkedilmesi halinde secde-i sehiv yapılması sünnettir. Bir kısım sünnetler daha vardır ki bunlara hey’et denir. Hey’etlerin terkinde, sehiv secdesi gerekmez. Zaten bu iki sünnet arasındaki fark da budur. Eb’ad sünnetleri sevap itibarıyla hey’etlerden daha üstündür.

Birinci teşehhüd: Sonrasında selam olmayan ettehiyattır ki öğlen, ikindi, akşam ve yatsı namazının farzında ikinci rekatta oturup okunan ettehiyatlardır. Bunun delili olarak, Abdullah bin Buneyni şöyle diyor:

“Resuli Ekrem öğlen namazında bize iki rekat kıldırdı. Sonra birinci teşehhüd için oturmadan kalktı, cemaat O’na uyarak, kalktı, namazını tamamladığı zaman biz O’nun selam vermesini beklerken, selam vermeden önce tekbir aldı ve oturduğu halde, yanılmaktan ötürü iki secde yaptı, sonra selam verdi. ” Başka bir hadisi şerifte Resuli Ekrem (s.a.v):

“Namazın ortasında oturduğun zaman önce tuma’nine yaparak otur. Sonra sol ayağını yay, sonra teşehhüd oku.” buyurmuştur.

Sabah namazında kunut: Bunun delili Ebu Hureyre (r.a)’ın rivayet ettiği şu hadisi şeriftir. Peygamber (s.a.v) sabah namazının iknci rekatında başını rükudan kaldırdığı zaman ellerini kaldırıp kunut duasını okudu.

Hişam Muhammed bin Şirin’den rivayete göre Ubey bin Ka’b onlara Ramazanda imamlık yaptı. Ramazanın son yarısında kunut duası okurdu. Kunut dua olduğu için ellerin iç kısımları göğe doğru olup eller kaldırılmalıdır.


Namazın Hey'etleri:
Namazın hey'atı sayılan sünnetler on beş tanedir:

1- İftitah tekbirinde, rükuya giderken ve kalkarken elleri kaldırmak.
2- Kıyamda sağ eli sol elin üzerine koymak.
3- (iftitah tekbiri aldıktan sonra) 'veccehtü'yü okumak.
4- Eûzu Besmele çekmek.
5- Sesli okunması gereken yerde sesli okumak.
6- Sessiz okunması gereken yerde sessiz okumak.
7- (Fatiha bitince) 'Amin' demek.
8- Fatiha'dan sonra bir sure okumak.


Namazın hey'etleri için deliller:
1. İhram tekbiri alırken, rükuya giderken ve rüku'dan kalkarken elleri kaldırmak.
İbni Ömer şöyle demiştir: "Allah Resulü namaza durduğu zaman, el¬lerini omuzları hizasına kaldırır, sonra tekbir alırdı. rükuya gitmek istediği zaman da, rükudan kalktığı zaman da böyle yapardı. Fakat, secdeye gittiğinde ve secdeden kalktığında böyle yapmazdı."

Eller kaldırıldığı zaman ayaları kıble tarafına doğru açmak en uygundur. Baş parmakları da kulakların memesinin hizasına getirmektir.

2. Kıyamda iken sağ eli, sol elin üzerine koymak. Vail bin Hıcr şöyle rivayet eder: "Hz. Peygamber namaza başladığı zaman ellerini kaldırıp tekbir alır. Sonra sağ elini sol bileği üzerine koyardı".

3. Veccehtu. İhram tekbirinden sonra veccehtu okunur.
Hz. Ali'nin rivayetine göre Hz. Peygamber namazı ikamede veccehtu ile başlardı.

4. Euzü Besmele çekmek. Veccehtudan sonra. Eüzubillahi mineşşeytanirracim demektir.
Bunun delili şu ayeti kerimedir:

"Kur’an okuduğu zaman recmedilmiş (kovulmuş) şeytandan Allah'a sığın." (Nahl: 16/98)

5-6- Kur’an'dan okunması gerekeni sesli okunması gereken yerde sesli okumak, sessiz okunması gereken yerde de sessiz okumak. Sabah, akşam ve yatsı namazlarının farzlarının ilk iki rekatında, cuma namazı, bayram, Ay tutulması, yağmur, teravih ve Ramazan’da kılınan vitir namazlarında cehri (açık) okumak sünnettir. Bunların dışında kalan diğer namazlarda kıraatin gizli okunması sahabelerden nakledilmiştir. Delili şu hadisi şeriftir:

Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:

"Her namazda Kur’an okunur. Rasulullah (s.a.v)'ın açık okuyup bize duyurduklarını biz de sizlere o yerlerde duyuruyoruz. Bizden gizlice okudukları yerleri biz de sizlerden gizli okuyuruz."

7- Fatiha 'dan sonra 'amin' demek.

Aminin kelime anlamı "Allahım duamızı kabul et " demektir.

"Veleddallin" dedikten sonra 'amin' demek sünnettir. Kılınan namazda fatiha sesli okunuyorsa 'amin' de sesli okunacaktır. Sessiz okunuyorsa 'amin' kelimesi de sessiz okunacaktır. İmamın arkasında kılınan namaz¬da kıraatler cehri (yüksek sesle) okunuyorsa 'amin' kelimesinin yüksek sesle söylenmesi sünnettir.

Bunun delili: Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:

Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki:

'İmam amin dediği zaman arkasından siz de amin deyiniz. Çünkü her kimin amin demesi meleklerin amin demesine uyarsa geçmiş günahları affolunur"

8- Fatihadan sonra bir sure okumak.
Ebu Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:

"......Onun arkasında namaz kıldığımda öğlen namazının birinci ve ikinci rekatlarını uzatırdı. Üçüncü ve dördüncü rekatlarını hafif tutardı. İkindi namazında hafif, akşam namazında mufassal denilen surelerden okurdu. Yatsı namazında şems ve benzeri sureleri, sabah namazında da uzun sureleri okurdu."

9- Kalkma, oturma ve eğilmelerde tekbir getirmek.
10- Rüku'dan kalkarken "Semiâllahu limen hamide rabbena lekel hamd" demek.
11- Rüku ve secdelerde tesbih yapmak.
12- Oturmalarda ellerini uylukların üzerine koymak. Ettehiyatta sol elini tamamiyle yatırır, sağ elini ise yumar sadece işaret parmağını uzatır.
13- Bütün oturuşlarda iftiraş etmek.
14- Son oturuşta teverrük etmek.
15- İkinci selamı vermek.

9- Rüku' ve secdelerden kalkmalarda, oturmada ve eğilmelerde tekbir almak.Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayete göre Hz. Peygamber namaz kıldığında ayakta iken ihram tekbiri alırdı. Sonra rüku'a giderken tekbir alırdı. Sonra ayağa kalkarken 'Rabbena lekel hamd" derdi. Sonra secdeye giderken tekbir alırdı.

10- Rüku'dan kalkarken, 'semiallahu limen hamide...' geçen hadiste ifade edilmiştir.
11- Rüku' ve secdelerde tesbih yapmak.
Rüku' a giderken de 'sübhane rabbiye a'la' demektir. Beş, yedi ve dokuz defa'da getirilebilir.

12- Oturuşta elleri dizlerin üzerine koymak. İbni Ömer şöyle rivayet eder: "Hz. Peygamber namazda oturunca ellerini dizleri üzerine koyardı. Sağ elinin işaret parmağını kaldırırdı. Onunla Allah'ın bir olduğuna işaret ederdi. Sol elini de parmaklarını uzatarak sol dizi üzerine koyardı."

13.-14- İftiraş ve teverûk. Ebu Humeydi şöyle der: "Ben Hz. Peygamberin namaz kılışını hepinizden daha iyi hatırlıyorum. Hz. Peygamber ikinci rekatın sonunda sağ ayağını dikip sol ayağı üzerinde oturdu. Son oturuşta sol ayağını sağ ayağının altından çıkarıp sağ ayağını da dikerek mak'adı üzerinde oturdu."

İkinci rek'attaki oturuş iftiraş, son oturuştaki oturuş da teverrûktur.

15- İkinci selamı vermek. Namazda birinci selamı vermek rükündür. İkinci selam ise sünnettir.
Abdullah İbni Mes'ud şöyle anlatıyor:

"Hz. Peygamber yanağının beyazlığı arkadan görüneceği şekilde sağ ve soluna "Esselamu aleyküm ve rahmetullah, esselamu aleyküm ve rahmetullah" diye selam verirdi.

Eltehiyatta rükün olan salavat-ı şerifenin akabinde Rasullullahın ehli beytine de salavat getirmek ve dua etmek de sünnettir.


ŞAFİİ MEZHEBİNE GÖRE SABAH NAMAZININ FARZININ KILINIŞI:







ŞİA DA NAMAZ:

ŞİA'DA NAMAZIN KILINIŞI:

Namaz öncesi âlemlerin Rabbi olan Allâh’a yakınlık kastı ile güzel bir şekilde abdest alınır. Sonra, kılınacak namaz vakti girdiğinde, temiz ve üzerinde namaz kılınması münâsip olan bir şeyin üstünde, namaza başlamak üzere kıbleye yönelinir. Üzerinde durulan yaygı, secde edilmesi câiz olmayan kumaş ve benzeri şeylerden îmâl edilmiş bir seccâde veya halı ve benzeri bir şey ise, secde mahalline, alnımıza gelecek şekilde topraktan yapılmış bir mühür (secde toprağı), düz taş, tahta, hasır ve kağıt parçası gibi temiz bir şey konulur.

Not:
İmamiyye, mutlak olarak temiz toprağa secde etmeyi vâcip bilir. Halıya, kilime, yünden, pamuktan örülmüş yaygılara, hele ipek seccâdeye secdeyi caiz bilmez. Temiz toprağa secde imkânı bulunmazsa topraktan bitmiş, fakat yenmesi, giyilmesi âdet olmayan temiz bir şeye, çimene, çayıra, cilalı ve buyalı olmamak şartıyla tahtaya, taşa, hasıra, kağıda secde câizdir.
Şeyh Sadûk, Hişâm b. Hakem’in , İmâm Ca’fer’ü Sâdık’a (A.M.) nelere secde etmenin câiz olduğunu, nelere secde edilemeyeceğini sorduğunu. İmâm’ın (A.M.) << Ancak toprağa ve topraktan biten, fakat yenmeyen ve giyilmeyen şeylere câizdir >> buyurduklarını rivayet eder; Hişam, bunun sebebini sorunca << Secde, üstün ve ulu Allâh’a huzu,dur, yenilen, içilen şeylere secde edilemez. Dünya evlâdı, yediklerine giydiklerine kul olmuşlardır; Secde edense, secde kıldıkça üstün ve ulu Allâh’a kulluktadır; kulun, düzeniyle dünya evladını kandıran şeye, dünyâ evladının ma’butlarına baş koyması, secde etmesi câiz olamaz >> cevabını vermişlerdir.” ( Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve Şiilik, Yazan Abdulbâkıy Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul 1987 baskısı, sayfa 614-615. )



Namazın farzı kılınacaksa, ayakta durularak, düzgün ve açık ifadelerle ve arada her hangi bir söz konuşulmadan hareketsiz bir halde kâmet getirilir.Hangi vaktin namazı kılınacaksa o namaz için Allâh’a yakınlık amacıyla kalben niyet edilir. Mümkün ise dil ile de örneğin; “Bugünün öğle namazının dört rekatlık farzını Allâh rızâsı için kılmaya niyet ettim.” şeklinde,niyet ifade edilir.

Sâkin ve hareketsiz bir vaziyette kıyamda (ayakta) durulur. Namaza giriş tekbîri olan “Allâhu Ekber” cümlesini söylemek üzere eller yüz hizâsına kadar kaldırılarak tekbîr getirilir. Ve eller, esas duruştaki bir askerin duruşu gibi hazır ol vaziyetinde olacak şekilde yanlara salınır. Eûzübesmele; yani “Eûzübillâhimineşşeytânirracîm.Bismillâhirrahmânirrahîm.” çekilerek Fâtiha sûresi (Hamd sûresi) okunur.

Sûre; her âyetin sonunda, âyetin sonuna gelindiğini belirtecek bir süre miktarı durularak tane-tane ve düzgün bir şekilde okunmalıdır. Sûrenin sonunda “Elhamdu lillâhi Rabbil âlemîn” denilir ve besmele çekilerek tam bir sûre okumak üzere zamm-ı sûreye başlanır. Bu sûre de düzgün bir kırâat ile ve sükûnetle okunduktan sonra, eller yüz-kulak hizâsına kaldırılarak tekbîr getirilir ve rükûya gidilir. Rükûda gereken zikir ve salavât okunduktan sonra yavaşça doğrulunarak “Semiallâhu limen hamideh, elhamdu lillâhi Rabbil âlemîn.” denilir. Beden sâkinleştikten sonra hareketsiz halde tekbîr getirilerek secdeye gidilir. Secdede zikirler ve salavât okunduktan sonra, doğrulunarak “Allâhu Ekber” denilir. Tekrar tekbîr getirilerek ikinci secdeye varılır, zikir ve salavâttan sonra doğrulunarak hafifçe oturulur. Ve sâkin bir halde iken tekbîr getirilerek ikinci rekatı kılmak üzere ayağa kalkılır.İkinci rekatta da eûzübesmele ile Fâtiha ve zamm-ı sûre okunur.Rükûya gitmeden evvel tekbîr getirilerek eller bitişik vaziyette, avuç içi yukarı gelecek şekilde yüz hizâsına kadar kaldırılır ve kunût tutulur. Gereken duâ, zikir ve salavâtlar istenilen lisanla okunduktan sonra tekbîr getirilerek rükûya gidilir.

İlk rekatta yapıldığı gibi ameller yerine getirilir ve ikinci secdeden sonra “teşehhüde” oturulur. Beden sakin bir durumda iken teşehhüd okunur. Namaz iki rekatlık bir namaz ise (Sabah namazı ve sünnet namazları gibi), teşehhüdün peşinden baş hafifçe doğrultularak kıbleye doğru “selâm” verilir. Ve nihâyet, eller sünnet olduğu üzere üç kez tekbîr getirilerek yüz hizâsına kadar kaldırılır ve namazdan çıkılmış olur.

Üç rekatlı bir namazda ise, ikinci rekatın teşehhüdünden sonra, selâm verilmez. Tekbîr getirilerek veya “Bihavlillâhi ve kuvvetihi ekûmu ve ekudu”denilerek üçüncü rekata kalkılır. Kıyamda ya bir kez“Fâtiha” veya “Tesbîhâtı erbea”denilen zikir üç kez okunarak rükû ve secdeler yerine getirilir. İkinci rekatın sonunda ifade edildiği şekilde namaza son verilir.

Dört rekatlı namazda da, üçüncü rekattan sonra tekrar doğrulunarak hafifçe oturulur ve sâkin bir halde tekbîr getirilerek son rekata kalkılır. Üçüncü rekattaki gibi gereken ameller yerine getirilir. Rükû ve secdeden sonra teşehhüd, selâm ve üç tekbîr ile namazdan çıkılmış olur.

Ehl-i Beyt’e bağlı bir Müslüman kılmış olduğu namazların akabinde,Hz. Peygamberin Hz. Fâtıma anamıza tavsiye ettiği ve Sünnî Müslüman kardeşlerimizin de titizlikle yerine getirmeye çalıştıkları “Tesbîhâtı”, (Otuz dört(34) kez Allâhu Ekber, otuz üç (33) kez Elhamdu lillâh, otuz üç (33) kez deSübhânallâh) ve mümkün olduğu kadar Kur’ân-ı Kerîm ve meâlini, ve her namazın arkasından okunulması özellikle tavsiye edilen duâları okumalı, hâcet ve ihtiyaçlarını, şükür ve niyazlarını ifâde eden yakarışlarını yapmalıdır. Çünkü kulluğun özü duâdır. Duâ; müminin silâhı ve belalara karşı bir kalkanıdır. Fikir, zikir ve şükür mümin olmanın nişânesidir.




Şia'da Birinci Rekat

Namazın birinci rekâtı şunlardan ibarettir:
1- Tekbiret-ul İhram (iftitah tekbiri, yani namaza başlarken “Allah-u Ekber” demek).
2- Niyet.
3- Kıraat (Fatiha ve herhangi bir sureyi tam olarak okumak).
4- Rükû ve zikri.
5- İki secde ve zikri.


İFTİTAH TEKBİRİ (TEKBİRET-ÜL İHRAM)
Namaza, “Allah-u Ekber” söylenerek başlanır. Namaza başlarken “Allah-u Ekber” söylemek, Allah’tan başka her şeyden koparak Allah’a yönelmek anlamındadır.
“Allah-u Ekber”, Allah’ın yüce olduğunu ilân etmek ve Allah dışındaki diğer bütün yalancı güçlerden uzak durmak demektir. Bu tekbirle namaza girilir ve bazı işleri yapmak insana haram olur.


NİYET
Namaza başlarken hangi namazı kıldığımızın, örneğin öğle namazı mı, ikindi namazı mı kıldığımızın farkında olmamız gerekir ve onu sadece yüce Allah’ın emrini yerine getirmek amacıyla kılmalıyız. İşte namazın asıl parçalarından sayılan bu amele “niyet” denir. Niyet ettikten sonra açıklanacak olan namazı bozan şeylerden sakınmak gerekir.

Tekbir getirirken elleri kulak hizasına kadar kaldırmak müstehaptır. (Elleri kulak memesine değdirmek ve öylece tutmak Ehlibeyt mektebine göre doğru bir amel değildir. Doğru olan elleri kulak hizasına kadar kaldırıp Allah-u Ekber diyerek elleri tekrar aşağı indirmektir. Yani eller kalkar kalmaz Allah-u Ekber denmeli ve eller öylece yukarıda bekletilmemelidir.)



KIRAAT
“Allah-u Ekber” söylenerek namaza başlandıktan sonra ilk önce Fatiha suresi okunur:

Fatiha Suresi
Bismillahirrahmanirrahîm.
Fatiha’dan Sonra Tam Bir Sure Okunmalıdır
Fatiha suresi okunduktan sonra Kur’an-ı Kerim’in herhangi bir suresi tam olarak okunmalıdır. Burada Ehlibeyt mektebi ile ehli sünnet mektebi arasında bir fark bulunmaktadır. O da şudur ki Şia’da Kur’andan tam bir sure okunmalıdır. Ayet veya ayetler yeterli değildir. Örneğin, İhlas suresi, Asr Suresi, Kevser Suresi, Kadir Suresi okunabilir. Ancak genel olarak birinci rekatta Fatiha’dan sonra kadir suresi ikinci rekatta ise ihlas suresi tavsiye edilmiştir.

Ör:İhlas Suresi:

Kıraatle İlgili Birkaç Hüküm:
1- Erkekler sabah, akşam ve yatsı namazlarında, birinci ve ikinci rekâtta Fatiha ve sureyi sesli, öğle ve ikindi namazında ise sessiz okumalıdırlar. Ama kadınlar sesli kılınması gereken yerleri sessiz okuyabilirler. (eğer namaz esnasında namahrem biri varsa sessiz kılmaları farzdır.)

2- Namazın birinci ve ikinci rekâtında Fatiha suresi ve peşinden herhangi bir sure tam olarak okunmalıdır. Üçüncü ve dördüncü rekâtta ise Fatiha suresi okunabileceği gibi tesbihat-ı erbaa da okunabilir.

3- Namazda kasıtlı olarak sesli okunması gereken yerleri sessiz ve sessiz okunması gereken yerleri sesli okumak caiz değildir. Ancak yanlışlıkla okunursa, sakıncası yoktur.

4- Üç ve Dört rekatlı (öğle, ikindi ve yatsı namazlarının üçüncü ve dördüncü rekatlarında) tesbihat-ı erbaa ve tesbihat-ı erbaa’nın yerine okunan Fatiha suresi sessiz okunmalıdır.

5- Sessiz okunması gereken (öğle ve ikindi) namazlarda birinci ve ikinci rekâtta “besmele”yi sesli okumak müstehaptır.


RÜKÛ
Kıraattan sonra insanın, elleri diz kapaklarına değecek kadar eğilmesi ve en az bir defa:
“Subhane rabbiyel ‘azîmi ve bi-hamdih”
Veya en az üç defa “Subhanallah” demesi gerekir.


Rükuuyla İlgili Birkaç Hüküm:
1- Rükû zikri okunurken beden hareketsiz olmalı.
2- Namazın her rekâtında sadece bir rükû yapılır.


SECDE
Daha sonra rükûdan tamamen doğrulduktan sonra secdeye gidilir ve bedenin yedi organının (alın, iki elin içi, iki diz kapakları, iki ayağın baş parmakları) yere temas etmesi farzdır. Ve en az bir defa:
“Subhane rebbiyel e‘’lâ ve bi-hemdih”
Veya en az üç defa “Subhanellah” denir. İkinci secdenin bitişiyle namazın birinci rekâtı da bitmiş olur.


Secdeyle İlgili Birkaç Hüküm:
1- Namazın her rekatında iki secde yapılır.
2- Birinci secdeden sonra tam olarak oturulur ve sonra ikinci secdeye gidilir.
3- Secde edilen yerle ayakların bırakıldığı yer bir hizada olmalıdır. Ancak biri diğerinden dört bitişik parmağı geçmeyecek miktarda yüksek veya alçak olursa, sakıncası yoktur.
4- Secde hâlinde vücut istikrar bulmalıdır.
5- İkinci secde bittikten sonra diğer rekatlar için ayağa hemen kalkılmamalıdır. Burada da Ehlibeyt mektebi ile Sünniler arsında farklılık vardır. Ehli sünnete göre ikinci secdeden sonra tam oturulup beden istikrar bulmadan ve sabitlenmeden hemen ayağa kalkılır. Ancak Şia mektebinde tam olarak oturulur ve beden istikrar bulup sabitlendikten sonra ikinci rekat için ayağa kalkılır. Ve bu şekilde yapmak farzdır.


Üzerine Secde Edilen Şeyin Şartları:
1- Üzerine secde edilen şey; toprak, taş, çakıl gibi yer denebilecek veya yerden üreyip de yenilmeyecek ve giyilmeyecek bitkilerden olmalıdır.
2- Üzerine secde edilen şey pak olmalıdır.
3- Üzerine secde edilen şey sabit olmalıdır.

Secdeyle İlgili Birkaç Nokta:
1- Genellikle Caferiler arasında yaygın olan topraktan yapılmış namaz mühürü, gerçekte namaz kılan kişinin namaz kılarken alnını bırakmak için yanında taşıdığı temiz topraktır.
2- Namazda secdeye giderken alnı, İmam Hüseyin’in (ona selâm olsun) mezarının toprağından yapılmış veya Kerbela toprağından elde edilmiş toprağa bırakmak daha iyidir.
3- Allah’tan başkası için secde yapmak haramdır. Çünkü secde insanın ibadet ve kulluk hâlidir; ibadet ve kulluk ise sadece Allah’a yapılır.


İkinci Rekat

Birinci rekât bittikten sonra namazın şekli bozulmadan veya namaz amellerine ara verilmeden ayağa kalkılır ve tekrar birinci rekâtta olduğu gibi Fatiha sûresi ve Kur’an surelerinden herhangi bir sure tam olarak okunur.

KUNUT
Tüm namazların ikinci rekatında Fatiha ve Kur’an surelerinden herhangi biri tam olarak okunduktan sonra rükûya gidilmeden önce ellerin yüz hizasına kaldırılması, avuçların göğe doğru açılarak yanyana tutulup dua edilmesi müstehaptır; bu amelin adına “kunut” denir. Kunutta baş parmak dışındaki parmakların birbirine bitiştirilmesi ve avuçların içine bakılması müstehaptır.

Kunutta şu dua okunabilir:
- Rebbenâ âtina fid-dunya haseneten ve fil-ahireti haseneten – ve kinâ ‘ezâb-en nâr.[Bakara suresi, 201.ayet]
Anlamı:
“Rabbimiz dünyada da iyilik ve güzellik ver bize, ahirette de iyilik ve güzellik ver ve bizi ateşin azabından koru.”

Resulullah (s.a.a) buyuruyor ki: “Namazının kunutu uzun olan kişinin kıyamette hesaba çekilişi kolay olur.”

Kunuttan sonra birinci rekâtta olduğu gibi rükûya gidilir ve sonra secde yapılır.

Not: Cuma namazında iki kunut okunması müstehaptır. Bu kunutların birisi namazın birinci rekâtında rükûdan önce, diğeri ise namazın ikinci rekâtında rükûdan sonra okunur.


Kunutla İlgili Birkaç Hüküm:
1- Cemaat namazı dışında kunutu yüksek sesle okumak müstehaptır.
2- Kunutta okunan duanın Arapça olması gerekmez; herhangi bir dille okunabilir.

Delil:  Bknz: Şafilerin kılışı




TEŞEHHÜT
Namazın ikinci ve son rekatında iki secdeden sonra oturularak teşehhüt okunur:
- Eşhedu en lâ ilâhe illallâhu vehdehu lâ şerîke leh
- Ve eşhedu enne Muhemmeden ‘abduhu ve resûluh
- Allahumme salli ‘ale Muhemmedin ve âl-i Muhemmed

Anlamı:
- Şehadet ederim ki, Allah’tan başka kulluğa layık bir ilâh yoktur. O, tektir ve ortağı yoktur.
- Şehadet ederim ki, Hz. Muhammed (Allah ona ve Ehlibeyti’ne rahmet etsin) O’nun kulu ve elçisidir.
- Allah’ım! Hz. Muhammed ve Ehlibeyti’ne rahmet et.


Teşehhütten sonra namazın ikinci rekâtı da biter. Eğer sabah namazı gibi iki rekât olan bir namaz kılınıyorsa, teşehhütten sonra selâm verilerek namaz bitirilir.


SELAM
Namazın son rekatında teşehhütten sonra selâm verilir. Selâm şöyle okunur:
- Es-selâmu ‘aleyke eyyuhen-nebiyyu ve rahme-tullâhi ve berekâtuh
- Es-selâmu ‘aleynâ ve ‘ale ‘ibâdillâh-is sâlihîn
- Es-selâmu ‘aleykum ve rahmetullâhi ve berekâtuh.

Anlamı:
- Selâm olsun sana ey Allah’ın peygamberi; Allah’ın rahmet ve bereketi senin üzerine olsun.
- Selâm olsun bize ve Allah’ın iyi kullarına.
- Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketleri siz müminlerin üzerine olsun.




Üçüncü rekat  (TESBİHAT-I ERBAA)

Eğer akşam namazı gibi üç rekât olan bir namaz kılınıyorsa, ikinci rekâtta teşehhüt okunduktan sonra selâm verilmeksizin üçüncü rekât için ayağa kalkılır. Namazın üçüncü rekâtı da ikinci rekât gibidir. Ancak üçüncü rekâtta bir sure okunmaz; sadece bir defa Fatiha suresi veya üç defa tesbihat-ı erbaa zikri okunur. Sonra rükûya gidilir. Daha sonra secde yapılır. İki secdeden sonra oturulur teşehhüt ve selâm okunur ve böylece namaz bitmiş olur.

Tesbihat-ı Erbaa:
Namazın üçüncü rekatında rükûya gidilmeden önce bir defa Fatiha suresi veya üç defa tesbihat-ı erbaa okunmalıdır. Tesbihat-ı erbaa şöyledir:

- Subhanallahi
- Velhamdu lillahi
- Vela ilâhe illallahu
- Vallahu ekber


Anlamı:
- Yüce Allah pak ve münezzehtir.
- Bütün övgüler O’na mahsustur.
- Allah’tan başka kulluğa layık ilâh yoktur.
- O vasfedenlerin vasfından yücedir.



Dördüncü Rekât

Eğer öğlen, ikindi ve yatsı namazı gibi dört rekât olan bir namaz kılınıyorsa, üçüncü rekâtın iki secdesinden sonra teşehhüt ve selâm okunmadan dördüncü rekât için ayağa kalkılır. Üçüncü rekatta olduğu gibi Fatiha suresi veya üç defa tesbihat-ı erbaa okunduktan sonra rükû ve iki secde yapılır ve iki secdeden sonra oturularak teşehhüt ve selâm okunur ve böylece namaz bitmiş olur.

Hatırlatma
1- Namaz “Allah-u Ekber”le başlar “selâm”la biter.
2- “Teşehhüt” namazın ikinci rekâtında ve son rekatında iki secdeden sonra okunur.
3- “Selâm” namazın bitişi olduğundan sadece namazın son rekâtında okunur.

ŞİA'DA SABAH NAMAZI KILINIŞI (2 REKATLI NAMAZLAR)-1

ŞİA'DA SABAH NAMAZI KILINIŞI (2 REKATLI NAMAZLAR)-2


ŞİA'DA AKŞAM NAMAZI KILINIŞI (3 REKATLI NAMAZ)





ŞİA'DA ÖĞLE ,İKİNDİ ,YATSI NAMAZI KILINIŞI (4 REKATLI NAMAZLAR)







VAHHABİ MEZHEBİNE GÖRE NAMAZIN KILINIŞI:
















NAMAZLARIN VAKTİ
Sabah Namazı
Sabah namazının vakti, fecr-i sadık'ın doğuşu ile başlar, güneşin doğuşuna kadar devam eder. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Sabah namazının vakti, fecrin doğuşundan başlar, güneşin çıkış za­manına kadar devam eder.



Resim: 1  Fecr vakti henüz olmadı.Fecri kazib.Yalancı fecr







Resim:2 Fecri sadık (yemeyi kes ,namaza başla – siyah ve beyaz çizgi olarak ayrılabiliyor)



Resim:3  Güneş doğdu sabah namazının vakti bitti.



Öğle Namazı


Güneş tam tepemize gelip, gölge, doğu tarafına uzanmaya başladığı vakitten itibaren -güneş tepe noktasında iken var olan gölge müstesna- her şeyin gölgesinin bir veya iki misli oluncaya kadar devam eden zamandır.İlk görüş cumhurun , ikinci görüş imamı azamındır.

 Şia : Öğle namazının vakti, her şeyin gölgesinin kendi boyuna ulaştığı zamana kadar devam eder. Zeval gölgesi de bu gölgeye dahildir.



İkindi  Namazı

Öğle namazının vaktinin çıktığı zamandan, güneşin batışına kadar olan zamandır. Yani her şeyin gölgesi bir veya iki katı olunca öğle namazının vakti çıkar, ikindi namazının vakti girer ve güneş batıncaya kadar devam eder.

İkindi namazını güneş ışınlarının sararmakta olduğu sıralara kadar geciktirmemeli, kerahet vaktine bırakmamalıdır.

İkindi namazı kerahet vaktine kadar geciktirilmişse, namaz kazaya bırakılmaz, sünneti terk edilerek sadece farzı kılınır. Hattâ güneş batmadan evvel iftitah tekbiri alınarak ikindinin farzına durulsa, namazda iken güneş batsa, bu bile sahih olur. Namaz kazaya kalmış olmaz, vaktinde edâ edilmiş sayılır. Bu ikindi namazına has bir durumdur.


Şia’ya göre öğle ve ikindi vakti  ve cem(namazları birleştirme) olayı:
Öğle ve ikindi namazlarının her birinin husûsi ve müşterek vakitleri  vardır. Öğle namazının husûsi vakti; öğle namazını kılma vakti girdikten itibâren, bir öğle namazı kılınacak kadar vaktin geçmesi kadardır. İkindi namazının husûsi vakti ise; akşam namazı kılma vaktinin girmesine bir ikindi namazı kılacak kadar kalan vakittir. Bu iki vakit arasındaki geniş zaman dilimi ise, iki namazın, ayrı-ayrı kametler getirilerek bir biri peşinden kılınabileceği vakittir. Bu şekilde iki namazı ortak vakitlerinde kılmaya “cem-i salâteyn” “iki namazı cem etme” denir ki, bu uygulama, hem Peygamber efendimiz ve hem de Ehl-i Beyt İmâmları tarafından tatbîk edilmiştir.

İmâm Cafer Sâdık’ın naklettiğine göre; “Resûlullâh , öğle ve ikindi namazlarını birbiri peşinden öğle namazı vakti girdiğinde cemaatle îfâ etmişlerdir. Yine aynı şekilde akşam ve yatsı namazlarını da güneş batıp akşam namazı vakti girdikten sonra birbiri peşisıra kılmışlardır. Bu şekilde namaz kılmaları için, yolculuk, korku, aşırı sıcak ya da soğuk, yağmur ve benzeri hiç bir sebep de yoktu. Peygamberimiz Efendimiz böyle namaz kılmakla ümmetine vaktin geniş olduğuna dâir bir kolaylık öğretiyorlardı.”

İmâm Muhammed Bâkır da buyurdular; “Güneşin gölgenin en kısa olduğu an olan tepe noktasına ulaşıp, batıya meylettiği ve gölgenin uzamaya başladığı anda öğle, ve hemen arkasından da ikindi namazının vakti girmiş olur. Güneş batıp akşam olduğunda ise, akşam namazının ve hemen arkasından da yatsı namazının vakti girmiş olur.”

Sahâbeden Muaz b. Cebel’den (r.a.) nakledilmiştir. Hz. Muaz diyor ki;“Hz. Peygamber ile Tebük’e gitmek için yola çıkmıştık. Peygamberimiz yolculuk esnâsında öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı amazlarını birleştirerek (cem ederek) kılıyor, kıldırıyordu.”

İbn-i Abbas’dan (r.a.) rivâyet edilmiştir. O der ki; “Hazreti Peygamber korkulacak bir durum olmadığı ve seferde de (yolculukta) bulunmadığı halde öğle ile ikindi,akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kıldırmıştır.”


Yine İbn-i Abbas (r.a.)’dan nakledilmiştir. O diyor ki; “Peygamberimiz Medîne’de korkulacak bir durum olmadığı, yağmur da yağmadığı halde öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı namazlarını cem etmiştir.” “Râvi diyor ki; İbn-i Abbas’a; ‘Hz. Peygamber niçin böyle yaptı?’ diye sordum. İbn-i Abbas (r.a.); ‘Ümmetini güçlüğe-zorluğa sokmamak için’ diye cevap verdi.”


Akşam  Namazı

Akşam namazının vakti, güneşin batmasıyla başlar, kırmızı şafak kay­bolup batı tarafında eseri kalmayıncaya kadar devam eder. Kırmızı şafak, güneş ışınlarından kalan noktalardır, güneş battığında doğu tarafında gö­rülür. Sonra karanlık onu batıya doğru kaydırır. Karanlık yeryüzünü kap­layıp batı ufkuna uzandığında, kırmızı şafağın eseri ortadan kalktığında akşam namazının vakti sona ermiş, yatsı namazının vakti girmiş demektir. Vakitleri bildiren hadîs buna delâlet eder. Zira Hz. Peygamber şöyle demiştir:”Akşam namazının vakti, kızıllık düşünceye kadardır.”


Şia’da: Akşam güneşin batmasından sonra, doğu tarafında görülen kızıllığın kaybolduğu andan itibaren akşam ve yatsı namazlarının vakti girmiş olur.Akşam ve yatsı namazlarının da özel ve ortak vakitleri vardır. Akşam  namazının özel vakti akşam namazı girdiği andan itibâren üç rekatlık bir namaz kılacak bir zaman geçinceye kadardır. Yatsı namazının özel vakti de gecenin yarısına dört rekatlık bir namaz kılınacak kadar bir zamanın kaldığı süredir. Bu iki özel (husûsi) vakit arasında kalan geniş zaman dilimleri ise,akşam ile yatsı namazlarının müşterek kılınabilecekleri vakitlerdir.

Not: Güneş gözlenirken kırılma açısı da hesap edilmelidir.Henüz batmamış görünen güneş ufukta gerçekte batmış olabilir.





Yatsı  Namazı

Yatsı namazının vakti, akşamın sona ermesiyle başlar (batı ufkunda kırmızı şafağın kaybolduğu an)  , fecr-i sadık'ın doğuşuna kadar devam eder. Fakat en muhtar görüşe göre, gecenin üçte birinden daha fazla ertelenmemelidir.








SABAH NAMAZI ERKEN Mİ , GEÇ Mİ KILINMALI:

Sabah namazını, vaktin evvelinde mi yoksa güneşin doğuşuna yakın bir zamanda mı kılmak gerektiği hakkında İslâm âlimleri, değişik hadisleri ölçü alarak, farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Meselâ, Hz. Aişe'nin rivayet ettiği "Rasûlüllah sabah namazını kılarlardı da, mü'minlerden kadınlar "mırt' denen örtüleriyle kapanarak hazır bulunurlar; sonra evlerine dönerlerdi ki, onları kimse tanıyamazdı." hadisini yorumlayan Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî alimleri, kadınların tanınmamasının nedeni olarak karanlığın koyuluğunu kabul ederler; bundan dolayı da sabah namazının efdal vaktinin, karanlığın hakim olduğu ilk vakit olduğu kanaatine varırlar.

Hanefiler ise, kadınların tanınmamalarının nedeni olarak karanlığı değil, onların bütün vücutlarını kapatmalarını gösterir; bundan dolayı da güneşin doğmasına yakın olan alaca karanlıkta kılınmasının daha faziletli olduğunu kabul ederler. Hanefileri destekler nitelikteki bir diğer hadis de şöyledir: Ebu Berze bildiriyor:"Hz. Peygamber (s.a.s) sabah namazını her birimiz yanında oturanı tanıyacak kadar aydınlık olduğu zaman kıldırır, bu namazda altmıştan yüz ayete kadar okurdu..." (Tecrîd-i Sarih, Tercümesi, II, 485).

Ancak, hadis-i şerifte dikkat edilmesi gereken bir nokta, altmış ila yüz ayetin okunduğu sabah namazının güneş doğmadan önce tamamlanabilmesi için Hanefilerin dışındaki üç fıkıh ekolünün görüşüne uygun olan karanlıkta başlanması gerekir. Bir başka hadiste de yine Hz. Peygamber (sav)'in sabah namazını karanlıkta kıldırdığı rivayet edilmektedir.



NAMAZ  KILMANIN  MEKRUH  OLDUĞU  VAKİTLER

Namaz kılmanın tahrimen mekruh olduğu vakitler şunlardır:
1.  Cuma günü hariç, güneş tam tepedeyken ve sabah namazından sonra güneş bir mızrak boyu yükselinceye kadar namaz kılmak tahrimen mekruhtur.
2.  İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz kılmak da tahrimen mekruhtur.

namaz kılınmayacak vakitler




Kim bir namazı (kılmayı) unutursa veya uykuya dalıp kılmazsa, onu, hatırladığında kılsın. Onun bundan başka kefareti yoktur.( Buharî/572; Müslim/684 ve başka muhaddisler)

Bir özür olmaksızın namazda birbiri peşine olmamak üzere birkaç adım yürümek mekruhtur. Fakat görülen bir yılanı veya bir akrebi öldürmek gibi bir özür sebebiyle atılacak birkaç adım mekruh değildir. Bununla beraber bunları öldürmek, biraz yürümeye ve birkaç kez çarpmaya muhtaç olursa, bununla namaz bozulur. Ancak bu halde namazı bozmaya dinde izin vardır. Çünkü herhangi bir zararı kaldırmak için namazı bozmak caizdir. Bir kimseyi ölümden kurtarmak için veya bir malı, değeri bir dirhem olsa bile, zayi olmaktan kurtarmak için namaz bozulabilir; bu mal ister namaz kılana ve ister başkasına ait olsun fark etmez.
   
Namazda bit veya pire tutmak ve öldürmek veya kovalamak mekruhtur. Karınca ve pire gibi bir şeyin ısırmasından rahatsız olan kimsenin namaz içinde bunları yalnız tutup atmasında kerahet yoktur.



SON OTURUŞTA DUANIN ŞEKLİ

"Namazda insanların kelâmından hiçbir şey uygun olmaz. Çünkü namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur'an okumadan ibarettir" (Müsned, V, 447-448; Nesaî, “Sehv”, 20; bk. Müslim, “Mesâcid”, 35; Ebû Dâvûd, “Salât”, 174).

Hadiste geçen "insanların kelâmı" sözü, başka biriyle karşılıklı konuşmak anlamına gelebileceği gibi insanların kendi aralarındaki konuşmaları türünden konuşma, gündelik konuşma ve insan sözü anlamına da gelebilir.
"Namaz ancak tesbih, tekbir ve Kur'an okumadan ibarettir" ifadesi ise, hasr ifade edecek şekilde anlaşılacak olursa, namazda bunların dışında bir şey yapılamayacağı sonucu çıkar. Nitekim bazı Hanefîler bu noktadan hareketle Kur'an lafızları dışında bir şeyle namazda dua edilemeyeceğini söylemişlerdir. Diğer âlimler ise, namazda konuşma yasağının Mekke döneminde geldiğini, halbuki namazdaki özel dua ve zikirlerin pek çoğunun Medine döneminde hadislerle sabit olduğunu ve bu hadislerin "Namaz tesbihten… ibarettir" hadisinin kapsamını daralttığını öne sürerek, namazda her türlü lafızla dua edilebileceğini savunmuşlardır.

Hz. Peygamber bir gün namaz kılarken arkasında bir adamın "Ey Allahım, bana ve Muhammed'e merhamet et, başka da hiç kimseye merhamet etme" diye dua ettiğini duymuş, selâm verdikten sonra bu şekilde dua eden bedevîye dönerek "Geniş olan bir şeyi (Allah'ın rahmetini) daralttın" demiştir (Buhârî, “Edeb”, 27). Hz. Peygamber, namazda bu şekilde dua ettiği için o kişiye namazı yeniden kılmasını söylememiş, sadece bencillik yapmaması için uyarmıştır. Bu olay, namaz kılan kimsenin namazın dua ve münâcâta ayrılmış bu bölümünde Kur’an ve Sünnet lafızları dışında fakat onlara uygun içerikte sözlerle istediği gibi dua edebileceğini göstermektedir.
Hz. Peygamber rükûdan doğrulurken "Semiallahü limen hamideh" demiş, kendisiyle birlikte namaz kılan arkadaşlarından Rifâa "ve leke'l-hamd hamden kesîren tayyiben mübâreken fîh" diye ilâve etmiş; Hz. Peygamber selâm verince arkaya dönerek "Demin konuşan kimdi?" diye sormuş; Rifâa "Bendim" deyince, bunun üzerine Hz. Peygamber, "Otuz küsur melek gördüm, senin söylediğin o sözü önce yazıp göğe götürmek için birbirleriyle yarışıyorlardı" diyerek, Rifâa'nın ihdas ettiği bu sözü onaylamıştır (bk. Şevkânî, II, 317-322).

Bu hadisler, namazda konuşma yasağının başka biriyle konuşmaya ilişkin olduğunu, içerik bakımından uygun olmak şartıyla, kişinin istediği lafızlarla dua edebileceğini göstermektedir.




NAFİLE NAMAZLAR:
REVÂTİB SÜNNETLER

Bir vakti bulunan nâfile namazlara revâtib sünnetler denir. Bunlar belli bir düzen ve tertip içinde, beş vakit farz namazlarla birlikte kılındığı için bu şekilde adlandırılmıştır. Bunların bazıları müekked, bazıları gayr-i müekked sünnettir.

a) Müekked Sünnetler : Kuvvetli sünnet. Peygamber efendimizin devamlı yaptıkları pek az terkettikleri sünnet.

Hanefiye göre; Sabah, öğle, akşam ve cuma namazının sünnetleri ile yatsının son sünneti müekked sünnettir. Hz. Peygamber bunları daima kılmış, ender olarak terk etmiştir. Mümkün oldukça bunlara riayet etmelidir.
Şâfiî mezhebine göre müekked sünnetler, sabahın farzından önce iki, öğlenin farzından önce ve sonra ikişer, akşamın farzından sonra iki ve yatsının farzından sonra iki olmak üzere toplam 10 rek‘attır. Cuma namazının farzından önce ve sonra kılınan ikişer rek‘at sünnet de müekked sünnettir.

b) Gayr-i Müekked Sünnetler : Hz. Peygamber (s.a.s)'in bazen yapıp bazen de terkettiği ameller.

Hanefiye göre; İkindi namazının sünneti ile yatsı namazının ilk sünneti gayr-i müekkeddir. Peygamberimiz bunları bazan kılmış bazan terketmiştir. Bunları da kılmaya çalışmalı, kılmamayı alışkanlık haline getirmemelidir.
Şâfiî mezhebine göre, öğlenin sünnetlerini dörder rek‘at kılmak, ikindinin farzından önce dört rek‘at, akşamın farzından önce iki rek‘at namaz kılmak gayr-i müekked sünnet sayılmıştır.

Cuma namazının sünnetlerini dörder rek‘at olarak kılmak da böyledir. Hanefîler'den farklı olarak Şâfiîler'de, yatsının farzından önce dört rek‘at sünnet yoktur, buna mukabil yine Hanefîler'in tersine olarak akşam namazından önce iki rek‘at sünnet vardır.





Şafiide:

A-Sünneti müekkede: Hazreti peygamberin devamlı kıldığı çok az terk ettıği sünnetlerdir.
Farz namazlara göre dağılımı şöyledir.

Sabah Namazı: Sabah Namazının Farzından önce iki rekat sünnet kılmak
Öğle Namazı: Öğle namazının farzından önce iki rekat, Öğle namazının farzından sonra iki rekat
Akşam Namazı: Akşam namazının farzından sonra iki rekat
Yatsı Namazı: Yatsı namazının farzından sonra iki rekat

B-Sünneti Gayri Müekkede: Hazreti Peygamberin bazan kıldığı bazen kılmadığı sünnetlerdir.
Farz namazlara göre dağılımı şöyledir.

Öğle Namazı: Öğle namazının Farzından önce iki rekat,Öğle namazının farzından sonra iki rekat
İkindi Namazı: İkindi namazının farzından önce iki rekat ve arkasından da iki rekat olmak üzere toplam dört rekat
Akşam Namazı: Akşam namazının farzından önce hafif iki rekat
Yatsı Namazı: Yatsı namazının farzından önce iki rekat

NOT: Cuma Namazına bağlı sünnetler öğle namazı sünnetleri gibidir.Cuma Namazından önce:2+2=4 rekat Cuma Namazından sonra:2+2=4 rekat


Şiada:
Sünnet namazlar pek çoktur ve onlara nâfile namazlar da denir.Günlük farz namazlarla beraber kılınması özellikle tavsiye edilen sünnet namazlar şunlardan ibârettir. İkişer rekat hâlinde kılınırlar.

Sabah namazının sünneti; iki rekattır, farzından önce kılınır.
Öğle namazının sünneti; sekiz rekattır, farzından önce kılınır.
İkindi namazının sünneti; sekiz rekattır, farzından önce kılınır.
Akşam namazının sünneti; dört rekattır, farzından sonra kılınır.
Yatsı namazının sünneti; oturarak kılınır, iki rekattır, farzından sonra kılınır. Ve bir rekat olarak kabul edilir.

Bunlardan başka “gece namazı” olarak tabîr edilen ve gecenin yarısı geçtikten sonra kılınabilen onbir rekatlık nâfile namaz da vardır ki, bu namazın,bir rekatı ayrı olarak vitir namazı niyetiyle kılınmalıdır. Bu namaza “seher vakti ibâdeti” yada “teheccüd namazı ibâdeti” de denilebilir.



NAFİLE İBADETE BAŞLANDIKTAN SONRA TERK EDİLİRSE
İmam Şafii (ra) ve İmam Hanbel (ra)'e göre, başlanılan nafile İbadet­ler tamamlanmadan terkedilebilir. Yalnız bu nafile ibadet Hac ise terki caiz değildir, bunun tamamlanması farzdır. Başlanılan İbadet namaz ve oruç ise tamamlanması farz değil müstahabtır

İmam Ebu Hanlfe (ra) ve İmam Malik (ra)'e göre, başlanılan nafile ibadet yarıda bırakılamaz. Şayet yarıda bırakılırsa bu nafile İbadetin kaza edilmesi vactbtir.






MEZHEPLERE GÖRE NAMAZ NASIL KILINIR TABLOLAR

sabah namazının sünnetinin kılınışı mezheplere göre (hanefi şafii caferi maliki hanbeli) farklar


Öğle namazının mezheplere göre kılınışı tablo image resim görsel











VİTİR NAMAZI / GECE NAMAZI / TEHECCÜD NAMAZI

Şiada :
Gece namazının vakti, gecenin yarısının(yatsı namazının bitim vaktin)den başlar, fecir doğuşu (ezan okunmasıyla) son bulur.Sünnettir.Uykuda kalıp gece namazını kılamamaktan korkan  namazını gece yarısından önce kılabilir. Gece namazı on bir rekâttır: 
Sekiz rekâtı gece namazı niyeti edilerek ikişer rekât halinde sabah namazı şeklinde kılınır. İki rekâtı da Şef namazı niyeti edilerek kılınır. Geri kalan bir rekâtta vitir namazı niyeti edilerek kılınır.

Vitir namazının kunutunda şu dua okunur:
La ilahe illellah’ul-aliyyul-azim. Subhanallai rab’bis-seb’i ve rabb’il arazin’es-sebi vema fihinne vema beynehunne ve rabb’il-arşil-azim, ve’l hamdulillahil rabb’il alemin.

Daha sonra kırk bayan ve erkek mü’minin, ister ölmüş olsunlar, ister yaşayan, adlarını teker teker zikrederek haklarında istiğfar ve af dilenir.
Veya 70 defa:”Esteğfirullahe rabbi ve etubu ileyh.” Veyahut, 300 defa ”El afv” denir.
Namazı bitirdikten sonra Hz. Zehra (as) tesbihi ve şükür secdesi müstehaptır…

Gece Namazının Hükümleri

1-Sekiz rekatı gece namazı niyetiyle, iki rekatı ise şef’ namazı niyetiyle ve sonra bir rekatı ise vitir namazı niyetiyle kılınır. Bunların en faziletlileri vitir namazı ve şef’ namazıdır ve iki rekat olan şef’ namazı bir rekat olan vitir namazından daha yücedir.

2-Gece namazında, şef’ ve vitir namazıyla iktifa etmek doğrudur ve hatta vakit dar olduğu zaman sadece vitir namazına iktifa etmek de doğrudur.

3-Gece namazının kılınış vakti, gece yarısından fecr-i sadık’a kadardır ve seher vakti diğer vakitlerden en iyi olanıdır. Gecenin üçte birinin son kısmı seher sayılmaktadır ve seherde gece namazı kılmak fecr-i sadıka doğru kılmaktan daha yücedir.

4-İnsanın, seçme hakkında sahip olduğu halde bile oturarak gece namazı kılması caizdir. Ama oturarak kıldığı her iki rekatı, ayakta kılınan bir rekat namaz olarak sayması daha iyidir.

5-Yolcu kimse, namazını gece yarısından önce kılabilir.
6-Uykuda kalıp gece namazını kılamamaktan korkan genç namazını gece yarısından önce kılabilir.
7-Gece yarısından sonra gece namazını kılmaya özrü olanlar, misal olarak yaşlı veya havanın soğumasından korkan yada uykuda cünüp olmaktan korkan kimse namazını geceden önce kılabilir.

8-(Hamd’dan sonra) Sure okumak, gece namazlarının rekatlarında gerekli değildir ve Hamd suresini okumakla kifayet etmek doğrudur. Ayrıca kunut da ikinci rekatlarda vacip değildir ve namazı kunutsuz okumak da doğrudur.

9-Vitir namazı bir rekattır ve onu kunutsuz eda etmek doğrudur.

10-Tüm onbir rekatı bir mecliste (bir kerede) kılmak lazım değildir, aksine Resulullah’ın (s.a.a) teheccüt ettiği gibi üç kerede kılmak doğrudur ve (aralarını) ayırmak daha yücedir.

11-Ailesinden gece namazına kalkmak isteyenin kalması için gece namazını yüksek sesle okumak müstehaptır. Rivayetlerde var olan ve Şehit ve diğerlerinin de beyan ettiği gibi yüksek sesle okumanın sevabı vardır. (müstehaptır)

İnsanın gösteriş ve riyadan uzak olduğu taktirde yüksek sesle okumanın müstahap olduğu da bellidir ve eğer Allah korusun riya veya gösteriş olmasından korkarsa, alçak sesle okuması gerekir.

VİTİR NAMAZININ HÜKMÜ

Ebû Hanîfe vitir namazının vâcip olduğunu söylerken,
Ebû Yûsuf ve Muhammed ile diğer üç mezhep imamı bunun müekked sünnet olduğunu söylemişlerdir.

Delil:
'Ey Kur’an ehli, vitir namazını kılın! Çünkü Allah tektir, tek'i sever."
 [  Müslim, Zikir, 5-6; Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl, 27; Tirmizî, Vitir, 2; Ebû Dâvud, Vitir, 1]

VİTİRDE TEKBİR

Ebû Hanîfe'ye göre tekbir almak ve Kunut duasını okumak vâciptir ve hangisi terkedilse sehiv secdesi gerekir.
Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre Kunut duası okumak sünnettir.


VİTİRDE KUNUT
Hanefilere ve Hanbelilere göre, kunut tüm sene boyunca, herhangi bir aya ya da güne mahsus olmadan bütün vitir namazlarında mevcuttur.
İmam Mâ­lik ve İmam Şafiî kunutun sadece ramazan ayının ikinci yansında yapılacağı görüşündedirler.

Kunutun meşru'iyetini kabul edenler onun yeri konusunda farklı görüş­tedirler:
İbn Mes'ûd, Ebu Hanife, Süfyan es-sevrî, İbnü'l-Mübârek, İshak, Kû-feliler, Bera', Ebu Musa, İbn Abbas, Enes, Ömer b. Abdulaziz, Ubeyde, Abdurrahman b. Ebi Leyla ve Humeyd et-Tavil, kunutun rükû'dan evvel olduğunu söylerler. Hanefîlerde fetva budur.

Delil:
Nesâî'nin Abdurrahman b. Ebzâ kanalıyla Übey b. Ka'b'dan rivayet ettiği şu hadistir:
"Resulüllah (s.a.) üç rekatle vitir kılar, birinci rekatte ikincide üçüncü de de surelerini okur ve rükû'dan önce kunut yapardı."

İbn Mâce'nin de Übey b. Ka'b (r.a.)'den rivayet ettiği "Resulüllah (s.a.) vitir kılar ve rükû'dan Önce kunut yapardı" mealindeki hadis de aynı görüşe delâlet etmektedir.


Kunût, rukû'dan son­ra mıydı yâhud rukû'dan evvel kıraat bittiği sırada mı yapılırdı? diye sordu. Enes: Hayır, kunût kıraat bittiği sırada(rukû'dan evvel)dır.Buhari,Megazi:30


Delil:
Pey­gamber (S) yatsı namazının son rek'atinde başını rukû'dan kaldırıp Semiallâhu limen hamideh dediği zaman, kunût yapar dua ederdi.Buhari,dua:58

Said b. Cübeyr, Ahmed b. Hanbel ve Şâfillerin meşhur olan görüşüne göre kunut rükû'dan kalktıktan sonra yapılır. Bunlar Beyhakî ve Hâkim'in Hasen b. Ali (r.a.)'dan rivayet ettikleri şu habere dayanırlar: "Resulüllah (s.a.) bana vitrimden başımı kaldırdığım ve geriye secdeden başka bir şey kal­madığı zaman  dua etmemi, emretti."


VİTRİN KILINIŞI

Tüm mezhepler en az bir en çok 11 rekat olduğunu söyler .Pratikte ise benimsenen rekat sayısı farklılık gösterir.
Hanefîler' akşam namazı gibi bir selâmla üç rekat kılar .Asla tek olarak kılınamaz.Kunut rüküdan önce okunur.

Mâlik, üç rek‘at vitir namazı kılmayı müstehap görmüştür. Bu üç rek‘atın arası selâmla ayrılmalıdır, yani her birinde selâm verilmelidir. Mâlikîler'e göre vitir bir rek‘at olarak da kılınabilir.

Şafi :İmam Şafiî'ye göre, vitirde Kunut duasını okumak, ramazanın son yarısına mahsustur ve rükûdan kalkınca, okunur. Şafiî'lere göre vitir namazının en azı bir rekat, en çoğu da on bir rekâttır.Üç rekat kılındığında  arası selâmla ayrılmalıdır, yani 2+1 selâm verilmelidir.Bir rekattan fazla kılınacaksa, önce iki rekata niyet edilir ve sonunda selam verilir. Sonra vitir namazının bir rekatına niyet edilir ve sonunda selam verilir.

Hanbeli: Hanbelilere göre , vitir namazı bir rekattır. Fakat üç veya daha çok rekat olarak da kılınabilir.Rukudun kalkınca kunut okunur.

Ortak Deliller:
Aişe'den: Resûlullah (s.a.) ne Ramazanda ne de Ramazanın dışında (ge­celeri) onbir rekattan fazla (nafile) kılmazdı. (Önce) dört rekat namaz kılardı. Artık onların güzelliğinden uzunluğundan hiç sorma, sonra dört rekat (daha) kılardı. Onların da güzelliğinden ve uzunluğundan hiç sorma, sonra üç rekat (daha) kılardı.( Buharı, teravih 1; Müslim, müsâfirîn 125; Tirmizî, salât 208; Nesâî, kıyâmü'1-leyl 38; Muvatta.salatu'l-leyl 3; Ahmed b. Hanbel, VI, 36. 73. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/170-171.)


“Vitir her müslüman üzerine hakk (vâcip- sünnet)tir. O halde onu iste­yen beş, isteyen üç, dileyen de bir rekat kılsın."( Nesâî, kıyâmü'1-leyl 40; îbn Mâce, ikâme 123; Ahmed b. Hanbel. V. 357, Hakim, el-Müstedrek, I, 302; Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ, III, 23. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/343. )


Şafilerin ve Malikinin ,Caferinin  delili:
Âişe (r.anhâ)'dan; demiştir ki:
Resûlullah (s.a.) gecenin bir kısmında on rekât namaz kılardı. Ve bir rekatle de vitr yapar ve sabahın iki rekatlık sünnetini kılardı. Bu (şekilde kılınmış olan rekatlerin toplamı) on üç rekat olurdu.(Buhârî, teheccüd 10; Müslim, musâfirîn 128; Nesâî kıyamu'I-leyl 36.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/160.)

Abdullah b. Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre bir adam Resûlullah (s.a.)'e gece namazını sormuş, Resûlullah (s.a.) de:
"Gece namazı ikişer, ikişerdir. Biriniz sabah olacağından kor­karsa, bir rekat kılsın. Bu, onun kılmış olduğu namazları (ekleştirir) buyurmuştur.( Buhârî,vitr 1-2; salât 84, teheccüd 10; Müslim, müsâfirîn 145-148, 156, 157, 159; Tirmizî, salât206;cuma66; vitr 8; Nesaî, kiyâmü'1-leyl 26, 35; İbn Mâce, ikâme 116, 117, 172; Dârimî, salât 154, 155, 210; Muvatta', salatü'1-leyl 13; Ahmed b. Hanbel, II, 30-31,33, 40, 44, 45, 49, 54, 58, 66, 71, 76-79, 83, 100, 102, 113, 119, 133, 134, 148, 154, 155; IV, 337; VI, 276. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/147.
Hanefilerin Delili:
"Resülullah (s.a.) vitri üç rekat olarak kılardı. Selâmı da ancak sonunda verirdi"(Buhari, Muslim, Suneni Ebu Davud)

Tek rekat da kılınabileceğinin delili:(Şafi,Maliki,Nevevi bu görüştedir)
Peygamber (s.a.)'in eşi Âişe (r.anhâ)'dan rivayet edildi­ğine göre; Resülullah (s.a.) gecenin bir kısmında onbir rekat namaz kılar, bunlardan bir rekat ile de vitir yapardı. Onu bitirince müezzin gelinceye kadar sağ yanı üzerine yatıp uzanırdı.( Buhârî, ezan 15; deavât 4; Müslim, müsâfirîn 121-İ22; Tirmizî, mevâkit 207; Nesaî, ezan 41; tbn Mâce, ikâme 126; Muvatta', salâtu'1-leyl 8; Ahmed b. Hanbel, II, 173: VI, 34, 35, 49, 83, 88, 143, 182, 215, 248, 254. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/161-162.)





KUNÛT OKUMAK

Şia'da:
Kunût; namazda ikinci rekatta rükûya varmadan önce tekbîr getirilerek elleri yüz hizasında dua eder bir vaziyette kaldırıp bitiştirerek belli zikir ve duâları okumakla yerine getirilen bir ameldir.
Farz ve sünnet namazların hepsinde ikinci rekatın rükûsundan önce kunût okumak sünnettir.

Kunûtta; “Sübhanallâh”, “Elhamdülillah” ve benzeri gibi zikirlerle, “Rabbenâ âtinâ fiddünyâ haseneten ve filâhireti haseneten ve kınâ azâbennâr birahmetike yâ erhamerrâhımîn”ve benzeri duâlar okunabilir.

Bütün namazlardaki kunûtlarda duâ ve zikirler, Arapça okunabildiği gibi, diğer dillerle de okunabilir. Her Müslüman, kunûtunda, içinde bulunduğu hale göre, dilediği lisanla (Arapça, Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Gürcüce, Farsça, Çerkezce, Lazca, İngilizce vs.) meşrû olan dilek ve isteklerini samimiyet ve ihlâs ile dile getirerek Rabbine niyazda bulunabilir.

Sünni mezheplerde:
a) Olağan Zamanlarda Sabah Namazında Kunût Okumak:
Şafiî ve Hanbelî Mezheplerine göre, sabah namazında, ikinci rekatın rükûsundan doğrulduktan sonra da kunût duası okumak sünnettir, cemaatte seslice okunur; 
Malikîlere müstehaptır. 
Hanefi Mezhebi'ne göre ise, olağan zamanlarda sabah namazında kunût okumak mekruhtur. Çünkü Hz.Peygamber (s.a.v) sabah kunûtunu olağanüstü zamanlarda okumuştur. Sabah namazında kunût duasını okuyan Şafiî veya Malikî bir imama uyan Hanefi, susup sessizce bekleyebileceği gibi, içinden kunût duasını da okuyabilir.

b) Olağanüstü Zamanlarda Sabah Namazında Kunût Okumak:
Hanefilere göre, vitir dışında, sıkıntı, fitne ve belâ gibi felaket zamanlarında, sadece imam için ve yalnızca sabah namazında kunût okumak sünnettir; münferid ise kunût okumaz. Bu durumda kunût, ikinci rekatte kavme (rüku kalkışı) durumunda okunur. Muktedi (imama uyan), kunûtun okunması sırasında susar, kıraatin açıktan yapılması durumunda sadece "âmîn" der. 
Şafiî Mezhebi'ne göre ise, felaket zamanlarında bütün namazlarda ve seslice kunût duası okunabilir.
 

Delil:
Ebû Hureyre (R): Yemîn olsun sizlere Peygamber'in namazına yakın namaz kıldıracağım, dedi. Ebû Hureyre öğle, yatsı ve sabah namazlarının son rekatlarında Semiallâhıı limen hamideh dedikten sonra kunût yapar, bu kunûtta mü'minlere duâ ve kâfir­lere la'net ederdi. Buhari,Namaz:Namazın Sıfatları:45
   Not: Bu hadîste zikredilen üç vakitte kunûtu meşru görenler, bu hadîs ile amel eder­ler.
Zâhiriyye'ye göre, bütün namazlarda kunût güzel bir fiildir.



Delil:
Enes ibn Mâlik (vaktiyle) kunût, akşam ile sabah na­mazlarında (okunur) idi, demiştir .Buhari,Namaz:Namazın Sıfatları:45

Not: Abdullah ibn Mes'ûd'dan rivayet edi­len bir hadîste de muharebe zamanlarında bütün namazlarda kunût duası oku­duğu sabittir. Farklı rivayetler de söz konusudur.


Vitir namazında kunût duası okunduğu rivayetleri de başkadır. Burada bahis konusu edilen farz namâzlardaki kunûttur.
Hanefîler farz namâzlardaki kunûtun muvakkat bir zaman için okunduğunu, sonra nesh olunduğu­nu ileri sürerler.
Şâfiîler ve onlarla beraber olanlar, Peygamber'in dünyâdan ayrılıncaya kadar sabah namazında kunûtu terketmediğine dâir olan Enes ifâ­desine bakarak amel ederler.


Kunutun namaz içindeki yeri:
Kunût'un namaz içindeki yeri Şafiî'ye göre rukû'dan sonra, İbn Ebî Ley­lâ'ya göre rukû'dan evveldir.
 Ebû Hanîfe'ye göre Vitr namazına hâss olmak üzere rukû'dan evveldir... Bâzı sahâbî ve tabiîlere göre de kunûtu rukû'dan ön­ce veya sonra yapmak muhayyerliği vardır .
Not:   Bknz ,hadisler,namaz ,kunut


TERAVİH NAMAZI
“Teravih” kelimesi “Tervihe” kelimesinin çoğulu ve sözlük anlamı olarak oturmak anlamına gelmektedir, ancak Ramazan Ayında kılınan nafile namazlardan dört rekatın ardından dinlenme ve istirahat edildiğinden bu adla anılmıştır.Her ne kadar bu namazın özü tüm mezheplerde kabul edilmiş olsa da, cemaatle kılınıp kılınmaması ve kaç rekat olduğu konusu ihtilaf ve tartışma konusu olmuştur.


Şiada :
Teravihin cemaatle kılınması Şia açısından haram ve bidattir. Teravih namazını ferdi olarak evde kılınmak efdal ve faziletlidir.
İlk sekiz rekatı akşam namazından sonra ve on iki rekatlık kalan kısmı yatsı namazından sonradır. Bu vakit fecrin doğuşuna kadar devam eder.

Ramazan Ayının nafile namazlarının toplam sayısı 1000 rekattır. Şu şekilde ki: ilk yirmi gece her gece yirmi rekat kılınmakta ve ayın son on gecesi her gece otuz rekat kılınmaktadır. Buraya kadar yedi yüz rekat oldu, ancak geriye kalan üç yüz rekat şu şekildedir: Kadir geceleri olarak bilinen on dokuzuncu gece, yirmi birinci gece ve yirmi üçüncü gece yüz rekat fazla kılınmaktadır. Bunların toplamı 1000 rekat etmektedir.


Sünni mezhepler:
Hanefi, Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre bu namazın sayısı yirmi rekattır. Ancak Maliki Mezhebine göre iki görüş bulunmaktadır: bir rivayete göre bu sayı yirmidir, ancak başka bir rivayete göre bu sayı 36’dır.




KAZA NAMAZI :

Delil:
Ebu Hüreyre (r.a.) den yapılan rivayette, demiştir ki:
"Resûlüllah (a.s.) Efendimizle beraber gecenin geç vaktinde uyuduk ve gü­neş doğuncaya kadar uyanmadık. Bunun üzerine Reaûlüllah (a.s.) Efendimiz:
"Her adam kendi bineğinin başını (yularını) tutsun. Çünkü gerçekten burasi öyle bir konaktır ki şeytan da onda yanımızda hazır oldu."
Biz de Peygamber'in (a.s.) buyurduğunu yaptık. Sonra su istedi ve abdest aldıktan sonra iki secde (iki rekât) namaz kıldı. Sonra da ikamet edildi ve Sabah namazını (kaza ederek) kıldı.[ Müslim, mesacid: 31, Nesâî, mevakiyt: 55, Ahmed: 2/428, 4/441.]



 Hanefilere göre:

Cemaat halinde namaz kıldıktan sonra o namazın fasid olduğu­nu anlarlarsa, aynı mescidde yeniden kılarlarsa, ezan ve ikamete gerek yoktur. Vakit çıktıktan sonra ve o mescidden başka bir mescid veya yerde kaza ederlerse, hem ezan okumaları, hem de ikamet getirmeleri sünnettir.

Vaktinde kılmayıp kaçırdığı bir namazı kaza ederken, ister yalnız başına, ister cemaat halinde kılsın, hem ezan okur, hem ikamet getirir.

Birden fazla vakit namazını kaçırıp bilâhare kaza etmeye baş­larken, birincisi için hem ezan okur, hem ikamet getirir. Diğerlerini kılarken, muhayyerdir, dilerse herbiri için hem ezan okur, hem ika­met getirir idilerse sadece ikametle yetinir. Ama onlardan her biri için ezan okuyup ikamet getirmesi güzel bir ameldir. Zira eda na­mazının sünnetlerine uyulmuş olur.


Şâfiilere göre:

Ezan ve ikamet kifayet üzere, tek başına veya cemaat halinde namaz kılan kimseye, isterse kıldığı namaz kaza olsun, sünnettir. Şâfiiler bu mesele hakkında Ahzâb savaşında Peygamber (a.s.) ve arkadaşlarının dört vakit namazını kaçırmalarını ve sonra sıra ile kılarken ezan ve ikamet getirdiklerini delil olarak göster­mekte, böylece kaza namazları için de hem ezan okumanın, hem ikamet getirmenin sünnet olduğunu belirtmektedirler.

Hanbelilere göre:

Birden fazla vakit namazını kaçırıp kazaya bırakan kimse, on­ları kaza ederken, birincisi için hem ezan okur, hem ikamet getirir. Diğerleri için ise, sadece ikametle yetinir. Birincisini kılarken ezan okumadığı takdirde bir sakınca söz konusu değildir.


Ayrıca Ahmed b. Hanbel'den yapılan bir başka rivayete göre, birden fazla namazı vaktinde kılamayıp kaçıran adam, onları kaza ederken bir defa ezan ve bir defa da ikamet okuması kâfidir. Çünki bunda kolaylık vardır ve o bakımdan imam bunu hasen kabul etmiştir.[ el-Muğnî, faslün: men fatethü salâvatün: l/419]

Malikîlere göre:

Birkaç namazı unutup vaktinde edâ etmiyen kimse, onları kaza ederken sadece herbiri için bir ikamet getirmesi yeter, ezan okumaz. Çünkü ezan vaktin girdiğini cemaate duyurmak için meşru' kılınmıştır.










TAHİYYETUL MESCİD NAMAZI
İmam hutbedeyken mescid namazı kılınır mı?
Şafiî, Ahmed ibn Hanbel, İshâk ibn Râhûye :Kılınır.Bu imamlara göre mescide giren kimsenin -imâmı hutbede bulsa da-bu iki rek'atı kılmadan oturması mekruh olup, hutbeyi dinleyebilmek için bu iki rek'atı hafifçe kılması da müstehâbdır.
Delil:
Peygamber (S) cuma günü insanlara hutbe yaparken bir kimse geldi. Hemen Pey­gamber: "Yâ fulân; sen namaz kıldın mı?" diye sordu. O zât: Ha yır, dedi. Peygamber: "(Öyleyse) kalk da iki rek'at namaz kıl"  buyurdu.Buhari,Cuma:31
Mâlik, Leys ibn Sa'd, Ebû Hanife, Sevrî ile sahabe ve tabiîlerden birçokları da: bil'akis hutbe esnasında namaz kılınmayacağma kaaildirler.
Delil:
"Kur'ân okunduğu zaman derhâl onu dinleyin, susun; tâ ki merhamet olunasımz" (el-A'râf: 204) âyetinin hutbe hakkında geldiğini, hutbeye, Kur'ân'ı şâmil olması se­bebiyle Kur'ân ismi verildiğini zikretmişlerdir





CEMAATLE NAMAZ KILMANIN HÜKMÜ

Hanbelîler, cemaatle namaz kılmanın erkekler için farz-ı ayın,
Şâfiîler de farz-ı kifâye olduğunu söylemişlerdir.
Hanefî ve Mâlikîler'e göre ise, cuma namazı dışındaki farz namazları cemaatle kılmak, gücü yeten erkekler için müekked sünnettir. Kadınların, hastaların, çok yaşlı kimselerin ve kütürümlerin ise cemaatle namaz kılmak için mescide gitmesi gerekmez.

Hanefî ve Şâfiîler'e göre, cemaatin en az sayısı imam ve ona uyan olmak üzere iki kişidir. Hatta uyan kişi çocuk da olabilir. Çünkü Hz. Peygamber, teheccüd namazında çocuk yaşta olan İbn Abbas'a imamlık yapmış ve bir hadisinde "İki kişi ve daha fazlası cemaattir" (Zeylaî, Nasbü'r-râye, II, 198) buyurmuştur.


TEK BAŞINA NAMAZINI KILAN CEMAATE YETİŞİRSE AYNI NAMAZI TEKRAR KILAR MI?
Delil:
 Mihcen (ra), Peygamber efendimizle beraber bir meclisteydi. Bu esnada namaz için kamet getirildi. Allah'ın elçisi (asm) kalktı ve namaz kıldıktan sonra aynı yere döndü. Mihcen orada olduğu halde onunla beraber namaz kılmamıştı. Allah'ın elçisi (asm) ona: İnsanlarla beraber namaz kılmaktan seni alıkoyan nedir? Sen Müslüman olmadın mı? dedi. Mihcen, bilakis Müslümanım ya Rasulallah! Fakat ben namazımı (evde) ailemle kılmıştım, deyince, Peygamberimiz, ona şöyle buyurdu:
(Mescide, cemaate) geldiğinde önceden namaz kılmış olsan bile insanlarla beraber tekrar namaz kıl! (Nesai 857, Muvatta, Cemaatle Namaz 8)

Şafii:
Bu hadisin zahirinden anlaşılmaktadır ki, kişi hangi namaz olursa olsun, bir namazı tek başına kılar da sonradan cemaate tesadüf ederse, o cemaate iştirak eder. Zira Hadis mutlaktır, herhangi bir namaza işaret edilmediği gibi, hiç bir namaz istisna da edilmemiştir. Hattâbî'nin bildirdiğine göre Hasan, Zührî, Ahmed, İshak ve Şafiî'nin görüşleri bu merkezdedir. 
Evzai:
Neha'î ve Evzâî'ye göre akşam ve sabah namazları kılınmışsa sonraki cemaate iştirak edilmez, diğerlerinde iştirak edilir. 
Maliki:
Mâlik ve Sevrî ise, akşam namazından sonra, tekrar cemaate uymanın mekruh olduğunu söylerler.
Hanefi:
Hanefîlere göre sabah, ikindi ve akşam namazlarından birini tek olarak kılan bir kimse, sonra bir cemaate tesadüf ederse o cemaate iştirak edemez, diğer namazlarda nafile olarak iştirak edebilir. Dârekutnî'nin İbn Ömer'den rivayet ettiği bir hadiste Resûlullah (asm) "Evinde namaz kıldığın zaman cemaate rastlarsan, akşam ve sabahın dışındakileri tekrar kıl" buyurur. Bu hadis-i şerif ile Hz. Peygamber’in (asm) sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar, ikindiden sonra da güneş batıncaya kadar nafile, kılmaktan men etmesi (Buhari, Mevakitü’s- Salat, 30; Ebu Davud, İlim 13) Hanefîlerin görüşünü teyid etmektedir.


BİR CAMİDE CEMAT NAMAZI KILDIKTAN SONRA AYRI BİR CAMAT  AYNI NAMAZ İÇİN CEMAAT OLUŞTURABİLİR Mİ?

Hanbeli, Hasanı Basri ,İbni Mesud :
Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabı ve tabiin dönemindeki ilim adamlarının pek çoğu bu görüşte olup cemaatle namaz kılınan bir mescidde tekrar cemaatle namaz kılınabilir demektedirler.
Delil:Ebû Saîd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) namaz kıldıktan sonra bir adam çıkageldi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) bu kimseyle cemaatle namaz kılmakla kim sevap kazanmak ister deyince bir adam kalktı ve onunla cemaat olarak namaz kıldı.” (Tırmizi namaz 164- Müsned: 10596)

Şafii, Malik ,Süfyanı Sevri ;Ebu Hanife :
Cemaate yetişemeyenler tek tek namazlarını kılarlar demektedirler.


BİR CEMAATLE NAMAZ KILAN AYNI NAMAZ İÇİN İKİNCİ BİR CEMAATA UYAR MI?

Mâlikilere göre; Namazını cemaatle kılmış olan kimse, aynı vakitte başka bir cemaate uyamaz. Bunlar; "Mescide gelip de insanları namaz kılar gördüğünde, namazını kılmış da olsan onlarla birlikte kıl!" manasındaki hadisi, vakit namazını tek başına kılmış olması haline yorumlamışlardır.

Hanbelîler; vakit namazını ister cemaatle, ister tek başına kılmış olsun yetiştiği cemaatle tekrar namaz kılmanın cevazına kaildirler.

Şafiîlere göre de; her hâlü kârda ikince cemaate uyup namaz kılmak müstehaptır.

Hanefîlere göre; evinde tek başına namazını kılan kişi öğle ve yatsı namazını bilâhere rastladığı cemaatle birlikte kılar, diğerlerini kılmaz. Bu namazları cemaatle kılmış olan kişinin daha sonra ikinci bir cemaate yetişmesi halinde onlarla birlikte bir daha kılıp kılmayacağı konusunda Hanefilerin görüşünü tesbit edemedik. (bk. (bk. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Cemaatle Namaz Kılma Bölümü; Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 2/411-415)


KADINLARIN CAMİDE CEMAATLE NAMAZ KILMASI

Ebû Hanîfe serkeşlerin, kötü niyetli kimselerin uykuda olması sebebiyle güvenlikli vakit olduğu düşüncesiyle, yaşlı kadınların sabah, akşam ve yatsı namazlarında camiye gitmelerinde bir sakınca görmemiştir. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise yaşlı kadınlar bütün vakit namazlarında camiye gidebilirler. Sonraki Hanefî fakihlerine göre ise zamanın bozulması ve fıskın ortaya çıkması sebebiyle yaşlı da olsalar kadınların cuma ve bayram namazlarına gitmeleri mekruh görülmüştür.

Şâfiî ve Hanbelîler ise, ister genç ister yaşlı olsun güzel ve gösterişli kadınların,

Mâlikîler'e göre de erkeklerin ilgi duymadığı yaşlı kadınların bile cemaatle namaz kılmak üzere camiye gitmeleri mekruhtur.


KADIN CEMAATE KADIN İMAM OLUR MU?

Mâlikî mezhebine göre kadının, evde kılınan cemaatle namazda kadınlara imam olması caiz değildir, Hanefîlere göre mekruh olmakla beraber namaz geçerli olur.

Hanbelî ve Şâfiîlere göre ise evde kılınan cemaatle namazda kadının kadınlara imam olması ve böylece cemaatle namaz kılmaları yalnızca caiz değil, ayrıca tavsiye edilir (müstehab) görülmüştür. Hz. Âişe ve Ummu-Seleme validelerimizin kadınlara imam olup namaz kıldırdıklarına dair sağlam rivayetler vardır.

Kadın imamın, cemaat olan kadınların önünde değil de ortada ve aynı hizada durması uygun bulunmuş, uygulama da böyle olmuştur.



ÇOCUK CEMAATE İMAM OLABİLİR Mİ?


Hanefi :Hayır ,ne farz, ne de nafile namazlarda baliğ kişinin çocuğa tâbi olması sahîh olmaz.
Hanbeli ve Maliki: Farz namazlar haricinde Hanbeli ve maliki çocuğun imamlığını kabul eder.

Şafi: Her şartta olur .Cuma namazı dışındaki farzlarda mümeyyiz çocuğa tâbi olması caizdir. Delil: 

...Kur'ân'ı çok bildiğim için kabîle halkı beni önlerine geçirip imâm yaptılar.Hâlbuki ben o sırada altı yâhud yedi yaşında çocuktum. Üzerimde de elbise olarak yalnız bir bürde vardı. Secde ettiğim zaman o bürde avret yerinden yukarı top­lanıp aşağısı açılırdı. Benim secdede bu açık hâlimi gören kabilemiz­den bir kadın, cemâate:
— Okuyucunuzun kıçını (yânî açık yerini)"bizden örtseniz, de­di.
Bunun üzerine cemâat (Umman kumaşı) satın aldılar ve bana bir gömlek biçtiler. Artık ben bu gömlekle sevindiğim kadar hiçbir şeyle ferahlanmadım.Buhari,Megazi:55


NAMAZ KILMAYANIN CEZASI

Hanefi’de namaza başlayıncaya kadar dövülüp hapse atılır.

Hapse ilâveten kan çıkıncaya kadar dövüleceği de kaydedilmekte ve bunun mezhepteki temel görüş olduğu ifâde edilmektedir..[İbnu Abidîn, Reddu'l-Muhtâr, I, 352. Ayrıca bak: Ebû Zeyd Şiblî, el-Miftâh Şerhu Nûru'l-İzâh, (İkinci Baskı, Matbaatü Dâru'l-Kitâb, Mısır, 1387/1950) s. 72.]

Başta Ebû Hanife olmak üzere bu mezheb bilginleri namaz kılmayanın kâfir olmayacağı ve kılmamakta direnenin öldürülmeyeceği görüşündedirler. Ancak, onlara göre namaz kılmayan kendi hâline bırakılmayıp cezâlandırılır. Cezâlandırma yöntemi, namaz kılıncaya kadar hapsetmektir.{ et-Timurtâşî (ö.1004/1595) Şemsuddîn Muhammed b. Abdullah b. Ahmed, Tenvîru'l-Ebsâr (İbnu Abîdin'in Reddu-l Muhtâr adlı hâşiyesinin el-Haskefî (ö.1088/1677) ye âit ed-Dürrü-l Muhtâr adlı şerhinin metni) I, 352.}

Delil:

"Muhsan (başından nikâh geçmiş) zinakar, kasten adam öldüren ve (müslüman) topluluğu terk eden (ve mürted olan) kimseler hâriç; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah'ın Resülü olduğuma şehâdet eden hiçbir müslümanın kanı helal olmaz."[el-Buhârî, es-Sahîh, İman, 17; Müslim, es- Sahîh, İman, 36.]

İbnu Dakîk el-`Îd, yukarıdaki hadisin hangi yönüyle bu konuda delil olduğunu şu şekilde açıklamaktadır:

"Namazı terk etmek, hadiste belirtilen sebeplerden (muhsanın zinâsı, haksız yere adam öldürme ve irtidat eylemlerinden) biri değildir. Hz. Peygamber, müslüman kanını mübah kılan sebepleri -genel anlam taşıyan olumsuz ifâdeden (nefyden) sonra istisnâ edatı kullanarak- bu üç şeyle sınırlamıştır. (Dolayısıyla bu üç sebep arasında bulunmayana namaz kılmama `suç'u sebebiyle kişinin öldürülmesi meşru değildir.)"[İbnu Dakîk el-`Îd, el-İhkâm Şerhu Umdeti'l-Ahkâm, s. 85.]Bu hadiste kanı hellaller arasında , namaz kılanlar sayılmamıştır derler..

Hanbeli, bir namazı özürsüz terk eden kafir olduğu için öldürülür.Çünkü Hanbeli ameli "imandan bir cüz" saymaktadır.Ahmed b. Hanbel namaz kılmayanın kafir olacağı ve bu yüzden öldürüleceği görüşündedir. Ona göre böyle bir kimse üç gün boyunca her namaz vakti namaz kılmaya çağrılır. Bu süre zarfında hapiste tutulur, ölümle korkutulur. Yine de kılmazsa mürted hükümlerine tabi tutularak öldürülür. Bir müslüman için yapılan yıkama, kefenleme, cenaze namazı kılma ve müslüman mezarlığına gömme işlemleri bu kimse için yapılmaz. Müslüman varisleri ile aralarında miras hükümleri uygulanmaz.[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 299.]

en-Nehaî (ö.96/714), eş-Şa'bî (ö.109/727), Hasan el-Basrî (ö.110/728), Hammâd (ö.120/738), Zeyd b. Ali (ö.122/740), Eyyûb es-Sahtiyânî (ö.131/749) ve el-Evzâî de bu görüştedirler. [İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 299; es-Seyyâğî, er-Ravdu'n-Nadîr, I, 413.]

Delil:

"Allah teala, `Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, hapsedin; her gözetleme yerine oturup onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse siz de onların yollarını boşaltın'[et-Tevbe, 5. ] buyurmuştur. Bu ayette müşriklerin öldürülmesi mübah kılınmış, serbest bırakılmaları için, müslüman olmaları ve zekat vermeleri şart koşulmuştur. Şu halde bir kimse namazı kasten terk edince, serbest bırakılmasının şartlarını yerine getirmemiş olmakta, böylece öldürülmesinin gerekliliği hükmü devam etmektedir."[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 297. Ayrıca bak. eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, I, 255.]

"Onlarla bizim aramızdaki ahit namazdır. Kim onu terk ederse kâfir olmuştur."[et-Tirmîzî, es-Sünen, İman, 9; en-Nesâî, es-Sünen, Salât, 8; İbnu Mâce, es-Sünen, İkâme, 77: Ahmed İbnu Hanbel , el-Müsned, V, 246] "Kişi ile şirk arasında namazı terk etmek vardır."[Müslim, es-Sahih, İman, 297.]

"Kim namazı kasten terk ederse Allah'ın koruması ondan uzak olur"[Ahmed İbnü Hanbel, el-Müsned, V, 238; VI, 46l]

"İnsanlardan ilk kaldırılacak şey emanet duygusu, onlarda en son kalacak şey de namazdır. Nice namaz kılanlar vardır ki onlarda hayır yoktur."[el-Beyhaki, Ahmet b. el-Hüseyin, Şu'abu-l-İman, IV, 275, (Hadis No: 5274) ]

Abdullah İbnu Süfyan şöyle demiştir: "Allah Resülü'nün ashabı, namazdan başka hiçbir amelin terkini küfür saymıyordu."[et-Tirmîzî, es-Sünen, İman, 9.]

Görüldüğü üzere bu rivayetler namazı terk etmenin kişiyi küfre sokacağını açıkça ifade etmektedir. Küfür ise öldürme sebebidir. Şu halde namaz kılmayan kâfir olur ve öldürülür.[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 298; eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, I, 414; İbnül- Kayyim el-Cevziyye, es-Salât ve Ahkâmu Târikihâ, (Muhammed Abdürrezzak Hamze'nin "Risâletüs-Salât"ı içinde) s. 125.]


Şafii ve Maliki’de bir namazı özürsüz terk eden büyük günah işlediği için öldürülür. Dolayısıyla namazı terk ettiği için öldürülen bir insan, İslamî hükümler gereğince yıkanır, kefenlenir, cenaze namazı kılınır, müslüman mezarlığına gömülür ve varisleri ile arasında miras hükümleri uygulanır.

"Müslüman olanlardan farz namazı terk eden kimseye "niçin namaz kılmıyorsun?" diye sorulur. Eğer sebep olarak unutmaktan söz ederse, `Hatırladığın zaman kıl' deriz. Eğer hastalıktan söz ederse, `İster ayakta, ister oturarak, ister yan yatarak, ister imâ ile; gücün nasıl yeterse öyle kıl' deriz. Eğer, `Namaz kılmaya gücüm yetiyor, gerektiği gibi de kılabiliyorum (ama yine de kılmayacağım)' derse ona; `Namaz, senin yerine başkasının yapamaycağı bir görevdir. Ancak senin eyleminle yerine gelir. Bu sebeple, kılarsan ne âlâ,
kılmazsan tevbe etmeni isteriz. Tevbe etmezsen seni öldürürüz' deriz."[eş-Şâfiî, el-Ümm, II, 225.]

Mâlik b. Enes de, "Kim Allah'a inanır, peygamberleri tasdik eder ve namaz kılmazsa öldürülür," ifadesiyle, eş-Şâfiî ile aynı görüşe sahip olduğunu ortaya koymaktadır.[el-Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, el-Câmi'li Ahkâm'il-Kur'ân, VIII, 48.]

Not:
İmam Şafiinin görüşüne rağmen ,Şafiî mezhebi fakihleri farz namazları kaçıranların kazasın­dan kaçındıktan sonra öldürülmesi gerekip gerekmiyeceği konu­sunda ihtilâf etmişlerdir. Bir kısmına göre: Farz olan namazı terk edenler öldürülür. Bir kısmına göre de kaçırdığı namazlar artık borç hanesine yazılır, öldürülmez, derler.
İkinci görüşte olanlara göre:
Terk ile kâfir olmaz, öldürülmez, dayak da atılmaz, mürted de ol­maz. Tevbe etmesi istenir. Tevbe eder yapacağına söz verirse ceza terk edilir ve kılması emredilir. "Evimde kılacağım" derse kendisi­ne havale edilir. İnsanların huzurunda kılmaya zorlanamaz.



Ahmed b. Hanbel, namaz kılmamakta direnen kimseyi öldürmeden önce üç gün hapsetmeyi vâcip görürken, eş-Şâfiî bunun iyi bir şey olduğunu, ama şart olmadığını söylemektedir.[eş-Şâfiî, el-Ümm, II, 226.]

"... Çünkü namaz zekâttan daha önemlidir. (Zekât vermeyen öldürüldüğüne göre namaz kılmayan öncelikle öldürülür.) Bu konudaki delil ise Hz. Ebûbekir (r.a.)'ın: `Eğer Resülüllah'a verdikleri bir dişi oğlağı dahî bana vermeyecek olurlarsa onlarla savaşırım. Allah'ın bir araya getirdiği şeyleri birbirinden ayırmayın', demiş olmasıdır. Allah daha iyi bilir ya, görüşüme göre Ebûbekir bu ifâdesi ile `Namazı kılın, zekâtı verin'[el-Bakara, 43, 83, 110; en-Nisâ, 73; 103; el- Arâf, 29.] anlamındaki ayete gönderme yapmaktadır. Böylece Ebûbekir onlarla `namaz ve zekat' için savaşacağını haber vermiştir.Resülullah'ın ashâbı da zekât vermeyenlerle savaştılar. -Çünkü zekât Allah'ın farz kıldığı yükümlülüklerden biridir. Zekâta tâbi mal sahipleri, zekâtlarını vermeyip, Halife de bunu onlardan rızaları ile, yahut zorla da olsa (savaşmaksızın) alamayınca; -istemeseler de her hangi bir had kendilerine uygulandığı gibi, zekât ta onlardan (savaşarak ta olsa) alınır- onlarla savaşmayı helâl gördüler. Savaş ise öldürme sebebidir."[eş-Şafiî, el-Ümm, I, 225.]

"Her ne kadar namaz kılmayan kimse elimizde bulunsa ve bize karşı koyacak durumda olmasa da namaz kılmadığı taktirde onu öldürürüz. Zîra namaz, buluntu eşya, haraç ve mal gibi maddî bir şey değildir ki onu elinden alalım. Durum böyle olunca kişi, irtidat etmesi ve imana dönmemesi hâlinde nasıl öldürülüyorsa, maddî bir şey olmayan namaz yükümlülüğünü yerine getirmeyince de öylece öldürülür.[eş-Şafiî, el-Ümm, I, 226.]

Delil:
"Haram aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayın, hapsedin. Her gözetleme yerine oturup onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekâtı verirlerse siz de onların yollarını boşaltın."[et-Tevbe, 5.]

İbnu Ömer (r.a.)'den :
"Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in, Allah'ın Resülü olduğuna şehadet edinceye, namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmam bana emredildi."[el-Buhârî, es-Sahîh, İman, 17; 28; Salât, 28; Müslim, es-Sahîh, İman, 32-36; Ebû Dâvud, Cihad, 95.]

(Belirtmek gerekir ki, eş-Şâfiî, namazın terki meselesini de ele aldığı `el-Ümm' adlı eserinde konu ile ilgili olarak, ne yukarıdaki âyeti ne de hadîsi delil olarak kullanmıştır. O, bu konuda sadece Hz. Ebûbekir'in: "Allah'a yemin ederim ki, namaz ile zekâtı birbirinden ayıranlarla mutlaka savaşacağım" ifâdesine başvurmakla yetinmiştir. Fahruddîn er-Râzî bunları şafinin görüşüne delil olarak ileri sürmüştür.Bu durumda Fahruddîn er-Râzî'nin, "eş-Şafiî bu ayeti, namaz kılmayanın öldürüleceği konusunda delil olarak kullanmıştır"[ Fahruddîn er-Râzî, Mefâtih-ul Ğayb, IV], "Bu ayet eş-Şafiî'nin görüşüne delil olmaya müsaittir", şeklinde anlamak gerekmektedir.)

"Muhsan (başından nikâh geçmiş) zinakar, kasten adam öldüren ve (müslüman) topluluğu terk eden (ve mürted olan) kimseler hâriç; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah'ın Resülü olduğuma şehâdet eden hiçbir müslümanın kanı helal olmaz."[el-Buhârî, es-Sahîh, İman, 17; Müslim, es- Sahîh, İman, 36.]

Bu hadis aslında, namaz kılmayanın öldürülmeyeceğinin değil, öldürüleceğinin delilidir. Çünkü hadis, müslümanın kanının üç şeyden biriyle helal olacağını söylüyor. (Yani namazı terk eden kafir olacağına göre, hadisin hükmünce, "dinini terk edenler" kategorisi içinde öldürülür.[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 98.]

Zira namaz kılmadığı zaman öldürüleceğini bilen kimse namazı terk etmez. Özellikle üç kere, namazı terk etmemesi istendikten sonra... Bütün bunlardan sonra da namazı kılmayacak olursa namazdan ümidini kesmiş olur. Bu halde yaşamasında da bir fayda yoktur. Bu durumda ise itlâf edilmiş sayılmaz. Diyelim ki öldürülmesiyle namaz kılması ihtimali ortadan kalkmış oluyor. Ama aynı zamanda bin kişinin de namaz kılması sağlanmış oluyor. Muhtemel bir namazın ortadan kalkması karşısında bu neticenin alınması yukarıdaki prensibe aykırı değildir."[ .İbnu Kudâme, el muğni, II, 300.]

Not:Hanbeli hariç, diğer üç sünni mezhep namaz kılmayanın kafir olmayacağı hususunda aynı görüştedirler.

"Şüphesiz Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Dilediği kimselerin, bunun dışında kalan günahlarını affeder"[en-Nisa, 116.], prensibini getirmektedir.

"Allah beş vakit namazı kullara farz kılmıştır. Kim bunları, haklarını hafife almadan tam olarak yerine getirirse, kendisini cennete sokacağına dair Allah'tan söz almış olur. Her kim de bu namazları yerine getirmezse, Allah'ın ona verilmiş bir sözü yoktur. Dilerse ona azap eder, dilerse affeder",buyurmuştur.[Ebû Davud, es-Sünen, Salât, 9; İbnu Mâce, es-Sünen, İkâmetü's-Salât, 194.]

"Kulların kıyamet günü ilk hesaba çekilecekleri amel namazdır. Rabbimiz, meleklere şöyle buyuracaktır: `Kulumun namazlarına bakın, onları tam mı kılmış, eksik mi bırakmış?' Eğer namazları tam ise, tam olarak yazılır. Eğer eksiği varsa Allah tealâ şöyle buyuracak: `Bakın kulumun nafile namazı var mı?' Eğer nafile namazı varsa Allah: `Kulumun farz namazlarını, nafile namazlarıyla tamamlayın' buyuracak, sonra diğer farz ibadetleri de aynı işleme tâbi tutulacaktır." [Ebû Dâvûd, es-Sünen, Salât, 149]


HAYVAN ÜZERİNDE NAMAZ OLUR MU?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
EVET
EVET
EVET
EVET

Kaynak rivayetler:
Salim, babası (İbn Ömer)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Resûlullah (s.a.) yönü ne tarafa olursa olsun, deve üzerinde na­file ve vitir namazı kılardı. Fakat deve üzerinde farz namazı kılmazdı.[ Buhâri, salât 31; vitr 6; taksir 7, 12; Müslim, müsâfirîn 31, 32, 37, 39, 40; Tirmizî, me-vâkît 144; Nesâî, salât 23; kıble 2; Muvatta', sefer 22, 26; Ahmed b. Hanbel, Iî, 2, 4, 7, 20, 38, 41, 44.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/415.]

Câbir (r.a.)'den; demiştir ki:
Resûlullah (s.a.) beni bir iş için göndermişti. Döndüğüm zaman o devesinin üzerinde şarka doğru namaz kılıyordu, secdesi rükûundan daha eğik idi.[Buhârî, taksirü's-salât, 7, 10; Müslim, musâfirîn 31, 41; Tirmizî, mevâkît 143, 144, 146; Nesaî, salât 23; mesâdd 46. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/423.]


Şâfiîlere göre, hayvan üzerinde nafile kılan bir kimse gideceği tarafa doğru namaz kılar. O taraftan başka yere inhiraf etmesi caiz değildir. Me­ğer ki kıble başka tarafta olup da onun için inhiraf etmiş ola! Aksi takdirde namazı bozulur.Yolculukta binit üzerinde nafile namaz kılarken iftitah tekbirini kıbleye dönerek almak farzdır.
Delil: Enes b. Mâlik (r.a.)den rivayet edildiğine göre; Resülul­lah (s.a.) yola çıktığı zaman nafile namaz kılmak istediğinde devesini kıbleye yöneltip tekbir alırdı. Sonra bineğinin kendisini yönelttiği ci­hete doğru namazı(nı) kılardı.[Müslim, müsâfirîn 37; Nesaî, salât 23.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/421.]


Malikilere göre sefer mesafesine giden yolcunun hayvanın üzerinde nafile hatta vitir namazını kılması caizdir.
Hanbelilere göre mubah olmak şartı ile muayyen bir yere yola çıkan bir yolcunun hayvan üzerinde nafile namaz kılması caizdir.

Hanefîlere göre, hayvan nereye dönerse namazı o tarafa doğru kıl­mak mendubtur. Hayvanın döndüğü tarafı bırakıp da başka tarafa dönmek caiz değildir. Çünkü bunun için bir zaruret yoktur.
Şafilerin deliline eleştiri: Yolculukta binit üzerinde kılınan nafile namaz­larda gerek iftitah tekbiri alırken ve gerekse tekbirden sonra kıbleye dönme­ye gerek yoktur. Ancak farz namazlarda iftitah tekbirini kıbleye karşı almak şarttır. Eğer bu hadis sahihse, Resülullah (s.a.)'in hayvan üzerinde nafile na­maz kılarken iftitah tekbirini kıbleye karşı alışı hayvan üzerinde kılınan nâfile namazlarda bu şekilde hareket etmenin farz değil de daha evlâ ve efdal olduğunu ifâde eder.



NAMAZDA OKUNMASI GEREKEN ASGARİ AYET SAYISI

Hanefide: Namazda okunması gereken asgari miktar, kısa üç âyet veya buna denk bir uzun âyettir. Namazın asıl iskeletini oluşturan ve biçimini veren kıyam, rükû ve secde gibi rükünlere nisbetle kıraat, namazın zâit rüknü olarak kabul edilir. Bu yüzden, kıyam, rükû, secde ve son oturuş, gerek cemaatle namaz kılarken gerekse tek başına namaz kılarken terkedilmediği halde, kıraat, imama uyan kişiden düşer.

Diğer üç mezhepte ise :kıraatin asgari miktarı her rek‘atta Fâtiha sûresinin okunmasıdır. İlk iki rek‘atta Fâtiha'dan sonra Kur'an'dan bir sûre veya birkaç âyet daha okumak (zamm-ı sûre) sünnettir.







NAMAZDA SELAM VERMENİN HÜKMÜ

Şâfiî ve Mâlikî mezheplerine göre namazdan çıkmak için birinci selâmın verilmesi farzdır;
Hanbelî mezhebine göre de iki tarafa selâm verilmesi farzdır.
Hanefî mezhebine göre ise selâm farz değil, vâciptir.

Hanefîler, Hz. Peygamber'in bazan teşehhüt miktarı oturduktan sonra, selâm vermeden arkadaşlarına dönerek konuşmak gibi bir fiille namazı tamamladığını bildiren rivayetleri dikkate alarak namazdan selâmla çıkmayı rükün saymamışlardır.

Şia: Sağa sola dönmeden selam verir. İbn Mace’nin yaptığı rivayet göre, "Peygamberimiz, başını sağa-sola çevirmeden bir kere selam verirdi”(bk. Neylu’l-Evtar, 1-2/590). Ancak bu rivayetin senedinde Abdul-Muheymin adında bir kişi vardır ki, Buharî ve Nesaî onun rivayetinin kabul edilemeyeceğini beyan etmişlerdir(bk. Neylu’l-Evtar, a.y.)



NAMAZLARIN CEM EDİLMESİ

Hanefi: "Özür sebebiyle bir vakitte iki farz namaz cem edilmez. Yani birleştirilmez.
"Muhakkak ki namaz, mü’minler üzerine vakitleri belirli (bir farz) olarak yazılıdır." (Nisa,103)
Delil:
İki namazın bir vakitte kılınacağını söyleyen kimseyi Hz. Aişe (r.anha) reddedmiştir. Buhari ve Müslim'de İbn-i Mesûd (ra)'dan şu hadis rivayet olunmuştur: "Kendisinden başka ilah olmayan Allahû Teâla (cc)'ya yemin ederim ki, Resûlullah (sav) hiçbir namazı vaktinin dışında kılmamıştır. Ancak iki namaz müstesna!.. Arafat'ta öğle ile ikindiyi birlikte, Müzdelifede de akşam ile yatsıyı birlikte kıldı"(Buhârî, meğâzî 77, hac 199; Müslim, hac 292; Nesâî, mevâkît, 149.)
"İki na­mazı özürsüz olarak cem eden büyük günahların kapılarından birine adım atmış olur”(Tirmizî, salât 24)
Not: Hasan el-Basrî, İbrahim en-Nehaî, İbn Şîrîn, Mekhûl, de Hanifenin  görüşündedir.
Not: Bazı Hanefî uleması cemin şekli olduğunu  yani bir vakitin bittiği vakit ile öbürünün başladığı vakti peşpeşe getirecek şekilde birleştirmektir der. Hakiki cem' değildir. Bu  birinci namazı son vaktinde ikinci namazı ise ilk vaktinde kılmakla olur.



Şafii: Öğle ile ikindinin ve akşam namazı ile yatsının bir arada kılınmasını; yağmur, hastalık ve sefer özürüyle caizdir.
Delil:
Ebu't-Tufeyl Âmir b. Vâsile'den rivayete göre Mııâz b. Cebel (i .a.), kendilerine şu haberi vermiştir:
Resûlullah (s.a.) ile birlikte Tebûk ga/vesine çıktıklarında (Resûlullah s.a.) öğleyle ikindiyi, akşamla da yatsıyı birleştirerek kılardı.Birgün (öğle) namazı(nı) geciktirmiş, sonra (çadırdan) çıkıp öğleyle ikindiyi birleştirerek kılmış. Bir süre sonra (tekrar çadıra) girip çıkmış ve akşamla yatsıyı birleştirerek kılmış.( Buharı, mevâkît 18, taksîrü's-salât 6, 13, 14, 15, 17; Müslim, müsâfirîn 42-45, 48, 51; Nesâî, mevâkît 42-45, 47; Tirmizî, salât 24; cuma 42; Ahmed b. Hanbel, II, 4, 7, 8, 34, 51, :0, 77, ICC, 125, 148, 150, 152, !57, 129. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/384-385.)
Not: Sa'd b. Ebî Vakkâs, İbn Ömer, İbn Abbâs, EbûMûsâ el-Eş'arî, Usâme b. Zeyd, Ömer, Osman, İmam Mâlik, Ahmed b. Hanbel, Şafiî ve Ebû Sevr bu görüş­tedirler.


Malikilere göre;Namazları cem etmenin sebepleri şunlardır:

1. Seferîlik.
2. Hastalık.
3. Yağmur.
4. Karanlıkla birlikte (yolların) çamurlu olması.
5. Hac ibâdetini edâ etmekte olan kişinin Arafat’ta veya Müzdelife’de bulunması.


Hanbelilere göre;
Öğleyle ikindiyi veya akşamla yatsıyı öne alarak veya sona bırakarak anılan şekilde cemedip birleştirmek mübahtır. Yapılmaması ise daha faziletlidir. Arafat’ta öğleyle ikindiyi cem-i takdîm şeklinde, Müzdelife’de de yatsıyla birlikte akşamı cem-i te’hîr şeklinde bir arada kılmak sünnet olur.

Âmâ kimselerle yer altında çalışmakta olan işçiler gibi, namaz vaktinin (girip çıktığını) bilmekten âciz kalanlar da cem yapabilirler. İki namazı bir arada kılmadığı takdirde canına, malına, ırzına veya geçim vâsıtasına zarar geleceğinden korkan kimseler de cem yapabilirler. Ki bu da, işlerinin başından ayrılmaları imkânsız olan işçiler için bir toleranstır.

Bütün bunlar, öğleyle ikindi veya akşamla yatsı namazlarını cem-i takdîm veya te’hîr şeklinde kılmayı mübah kılan durumlardır. Bunların yanısıra akşamla yatsı namazları kar, dolu, soğuk, çamur, şiddetli ve soğuk rüzgâr, elbiseleri ıslatan ve meşakkate yol açan yağmur gibi sebeplerden ötürü birleştirilerek kılınabilirler.
Not:Sunni mezheplerden cem olayına çeşitli şartlar altında  en rahat cevaz veren bu mezheptir.



Sünni kaynaklardaki diğer deliller:
Nâfî'den rivayet olunduğuna göre; İbn Ömer (r.a.)'e Mek­ke'de iken (eşi) Safiyye'nin ölüm döşeğinde olduğu haberi gelince, he­men yola çıktı. Nihayet güneş batıp da yıldızlar görülmeye başlayınca; "Peygamber (s.a.) acele yola çıkmasını gerektiren bir iş olduğu zaman şu iki namazı (akşam ile yatsıyı) birleştirirdi" dedi. Nihayet şafak kay­bolunca (hayvanından) inip ikisini birleştirdi.(Buhârî, taksini's-salât, I, 6, 13-16, umre 20, cihâd 135, 136; Nesâî, mevâkit 42, 43, 45, 46, 48; Müslim, müsâfirîn 42-48, Tirmizî, cuma 42; Ahmed b. Hanbel, II, 4, 7, 8, 34, 51, 54, 56, 77, 80, 106, 125, 148, 150, 152, 157. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/387-388.)


Bu hâdise Nesâî'nin rivayetinde Kesir b. Kârevendâ tarafından şöyle an­latılıyor: Salim b. Abdullah'a:
Baban Abdullah bin Ömer (r.a.)'in seferde namazları cem ettiği olur muydu? diye sordu. Salim:
Hayır sadece Müzdelife'de cem' ederdi, dedi. Sonra hatırlayıp şunları anlattı:
Zevcesi Safiye babam Abdullah'a "dünyanın son, âhiretin ilk günün-.deyim (ecelim çok yakın)" diye haber salmış. Babam devesine bindi, ben de beraberdim. Sür'atle gidiyorduk. Namaz vakti gelince müezzin:
Ya Ebû Abdurrahman, namazı kılalım dedi ise de, babam yola devam etti. Öğle ile ikindi arası olunca devesinden indi ve müezzine:
Kamet et, öğle namazını kılıp selam verince yerinden ayrılmadan tek­rar kamet et, dedi. Müezzin kamet etti iki rekat öğle namazım kıldı. Müez­zin tekrar kamet etti iki rekat ikindi namazını kıldıktan sonra süratle yola çıktı. Güneş batınca müezzin yine;
Ya Ebû Abdurrahman namaz, deyince babam:
Önceki yaptığın gibi yapacaksın dedi ve yürüdü. Akşam karanlığı ba­sıp yıldızlar çoğalınca indi, müezzine:
Kamet et, ben selâm verince, tekrar kamet et- dedi. Üç rekat akşam namazını kıldı. Müezzin yerinden ayrılmadan tekrar kamet etti. Yatsı na­mazını kılınca ön tarafına bir defa selâm verdi ve bize dönerek:
Resûlullah (s.a.); "herhangi biriniz, gecikmesinden korktuğu bir işi olursa namazları böyle kılsın" buyurdu dedi.(Nesaî, mevâkit 45)



Şia'da:
Seferde olduğu gibi yolculuk ve herhangi bir durumun olmadığı normal hallerde de, ihtiyâç duyulduğu zamanlar namazlar cem edilerek kılınabilecektir. Bu, Hazreti Peygamberin biz ümmetine tanımış olduğu bir ruhsattır. O halde hangi sebeple olursa olsun Hz. Peygamber tarafından tanınmış olan bu ruhsatı kimsenin kaldırmaya hakkı yoktur.

Öğle ve ikindi namazlarının her birinin husûsi ve müşterek vakitleri vardır. Öğle namazının husûsi vakti; öğle namazını kılma vakti girdikten itibâren, bir öğle namazı kılınacak kadar vaktin geçmesi kadardır. İkindi namazının husûsi vakti ise; akşam namazı kılma vaktinin girmesine bir ikindi namazı kılacak kadar kalan vakittir. Bu iki vakit arasındaki geniş zaman dilimi ise, iki namazın, ayrı-ayrı kametler getirilerek bir biri peşinden kılınabileceği vakittir. Bu şekilde iki namazı ortak vakitlerinde kılmaya “cem-i salâteyn” “iki namazı cem etme” denir ki, bu uygulama, hem Peygamber efendimiz ve hem de Ehl-i Beyt İmâmları tarafından tatbîk edilmiştir.

Akşam güneşin batmasından sonra, doğu tarafında görülen kızıllığın kaybolduğu andan itibaren akşam ve yatsı namazlarının vakti girmiş olur.Akşam ve yatsı namazlarının da özel ve ortak vakitleri vardır. Akşam namazının özel vakti akşam namazı girdiği andan itibâren üç rekatlık bir namaz kılacak bir zaman geçinceye kadardır. Yatsı namazının özel vakti de gecenin yarısına dört rekatlık bir namaz kılınacak kadar bir zamanın kaldığı
süredir. Bu iki özel (husûsi) vakit arasında kalan geniş zaman dilimleri ise,akşam ile yatsı namazlarının müşterek kılınabilecekleri vakitlerdir.

İmâm Cafer Sâdık’ın naklettiğine göre; “Resûlullâh , öğle ve ikindi namazlarını birbiri peşinden öğle namazı vakti girdiğinde cemaatle îfâ etmişlerdir. Yine aynı şekilde akşam ve yatsı namazlarını da güneş batıp akşam namazı vakti girdikten sonra birbiri peşisıra kılmışlardır. Bu şekilde namaz kılmaları için, yolculuk, korku, aşırı sıcak ya da soğuk, yağmur ve benzeri hiç bir sebep de yoktu. Peygamberimiz Efendimiz böyle namaz kılmakla ümmetine vaktin geniş olduğuna dâir bir kolaylık öğretiyorlardı.”

İmâm Muhammed Bâkır da buyurdular; “Güneşin gölgenin en kısa olduğu an olan tepe noktasına ulaşıp, batıya meylettiği ve gölgenin uzamaya başladığı anda öğle, ve hemen arkasından da ikindi namazının vakti girmiş olur. Güneş batıp akşam olduğunda ise, akşam namazının ve hemen arkasından da yatsı namazının vakti girmiş olur.”

Sahâbeden Muaz b. Cebel’den (r.a.) nakledilmiştir. Hz. Muaz diyor ki;“Hz. Peygamber ile Tebük’e gitmek için yola çıkmıştık. Peygamberimiz yolculuk esnâsında öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı amazlarını birleştirerek (cem ederek) kılıyor, kıldırıyordu.”

İbn-i Abbas’dan (r.a.) rivâyet edilmiştir. O der ki; “Hazreti Peygamber korkulacak bir durum olmadığı ve seferde de (yolculukta) bulunmadığı halde öğle ile ikindi,akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kıldırmıştır.”(Müslim, müsafirin 54, Tİrimzi mevakit 24; Nesâi, mevakit 47.)

Yine İbn-i Abbas (r.a.)’dan nakledilmiştir. O diyor ki; “Peygamberimiz Medîne’de korkulacak bir durum olmadığı, yağmur da yağmadığı halde öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı namazlarını cem etmiştir.” “Râvi diyor ki; İbn-i Abbas’a; ‘Hz. Peygamber niçin böyle yaptı?’ diye sordum. İbn-i Abbas (r.a.); ‘Ümmetini güçlüğe-zorluğa sokmamak için’ diye cevap verdi.”[Malik ibn-i Enes, El-Muvetta,1. cilt, s. 161]Sünen-i Tirmizî, 1. cilt, s. 26,mevâkît 24][Ahmed ibn-i Hanbel, El-Müsned, 1. cilt, s. 221]Müslim, müsâfirîn 54 ; Nesâî, mevâkît 47.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/396-397.



Zahiri Mezhebine göre:
Zahirîlere göre öğle ile ikindinin ve akşam ile yatsının ortak olduğu bir va­kit yoktur. Arafat ve Müzdelife’deki durum o güne, o geceye ve o iki yere hastır. Öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı, zaruret olsun olmasın her za­man şu şe­kilde birleştirilebilir: Öğle namazına kendi son vak­tinde başlanır, ikindi vakti girdiği sırada selam verilir. Sonra ikindi ezanı okunur, kamet getirilir ve ikindi kılınır. Akşam na­mazına da kendi son vaktinde başlanır, selam verilir, yatsı vakti de girmiş olur. Sonra ezan okunur kamet getirilir ve yatsı kendi vaktinde kılınır. Böyle yapılınca bütün hadislere uygun davranış sergilenmiş olur.




NAMAZIN İÇİNDEKİ ŞARTLARI

Sünni :

Namazın İçindeki Farzlar:

1) İftitah Tekbiri: Namaza başlarken tekbir almak demektir.
2) Kıyam: Namazda ayakta durmak demektir.
3) Kıraat: Namazda ayakta iken biraz Kur'an okumaktır.
4) Rükû': Namazda eğilmektir.
5) Sücûd: Rükû'dan sonra ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnı yere koymaktır
6) Ka'de-i Ahîre: Namazın sonunda "Ettehiyyatü" okuyacak kadar oturmak demektir.

Not: Niyet, malikiler ve şafîlere göre de farzdır. Yine malikiler, şafîler ve hanbelilere göre de tertibe riâyet etmek namazın farzlarındandır. Vehbe Zuhayli: İslâm Fıkhı Anskp: c: 1sh: 496-497



Şia'da:
Namazın içindeki farzlar onbirdir;

1. Niyet
2. İftitâh (başlangıç) tekbiri
3. Kıyâm
4. Kıraat
5. Rükû
6. Sücûd
7. Teşehhüd : Bütün farz namazların ikinci rekatlarında, akşam namazının üçüncü rekatında, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının dördüncü rekatlarında, ikinci secdeden sonra beden sakin olduğu halde teşehhüd okunulması farzdır.Okunması farz olan teşehhüd şöyledir: “Eşhedü enlâ ilâhe illallâhu vahdehû lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Resûlüh.Allâhümme salli alâ Muhammedin ve Âl-imuhammed.”

8. Selâm : Namazın son rekatındaki teşehhüdden sonra oturulmuş vaziyette ve beden sâkin olarak kıbleye doğru selâm verilmesi farzdır. Verilmesi farz olan selâm şöyledir: “Esselâmu aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtüh.” Farz olan bu selamdan sonra; “Esselâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhissâlihîn. Esselâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh.”selamlarının okunması da sünnettir. “Esselamu aleyküm ve rahmetullâhi ve berakâtüh” selâmını okurken baş sağ ve sol omuzlara doğru çevrilebilir. Son selâmı bu şekilde vermenin müstehab (iyi) bir amel olduğu da bazı rivâyetlerde belirtilmiştir.

9. Tertib

10. Müvâlât : Muvâlât; Namazın farzlarının, birbiri ardından ve aralarında “namaz kılmıyor” denilecek bir miktarda boşluk verilmeksizin yapılması demektir.Namaz kılınırken hata ile yahut kasten namazdaki ameller arasında veya okunulan sûre ve zikirler arasında “namaz kılmıyor” denilecek miktarda ara verilirse namaz bozulur. Ancak rükû ve secdeleri uzun yapmak, kıraatta uzun sûre okumak muvâlâtı engellemez.

11.Zikir

Namazın farzları olarak saydığımız amellerden aşağıdaki beşi rükun olan kısmıdır:
● Niyet
● İftitâh tekbîri
● İftitah tekbîri alındığı andaki kıyâm ile ilk rükûdan önceki kıyâm
● Rükûlar
● İki secde (Her rekatta)



NAMAZIN KAZASI OLUR MU?

Şiada:
Ehl-i Beyt’in dosdoğru yoluna göre, üzerinde kazâ namazı bulunan bir kimse nâfile-sünnet namaz kılabilir. Ancak kazâya kalmış namazlarını da kılması daha faziletlidir. Ve kazâ namazları cemaat ile de kılınabilir.


Şafii :
"Bir kişi özürsüz yere bir namazı kaçırırsa; o şahsın kazaya kalan namazını kılmadan nafile kılması caiz değildir. Çünkü kaza fevri bir vaciptir. (Derhal kılınmalıdır). Nafileye zaman ayırırsa bu fevriyeti kaçırmış olur. Üzerinde kaza bulunan kişi bütün zamanını kazaya harcamalıdır. Bundan sadece yaşayabilmesi. için gerekli olan işler istisna edilir." Kaza namazı olan, eğer kaza sebebi özür ise, revâtib olsun, başka nafile olsun, o kaza ile beraber nafileleri de kaza edebilir. Çünkü bize göre gece ve gündüz kılınan vakitli nafilelerin kaza edileceği sabitleşmiş bir husustur."(Ibn Hacer el-Heytemî, el-Fetava I/189)

"Bir namazı özürsüz olarak fevt olan kimse, bu namazı kaza ederken önce onun ilk sünnetini kaza etmesi, önceliği sünnete verdiği (yani farzın kazasına mübaderet etmediği) için haram işlemiş olur mu? Cevap: Olmaz. Hatta bu, caiz olmaktan öte menduptur." (er-Ramlî, Fetâvâ I/217)

Hanbeli ve Malıki mezheplerinin görüşleri de Şafii'ninkine yakındır.
Mâlikîlere göre , günlük farz namazlar ile sabah namazının sünneti, vitir, bayram ve tahiyyetü´l-mescid dışında sünnet veya nafile ile meşgul olarak kaza namazını geciktirenler, günah işlemiş olurlar.
Hanbelilere göre , bu durumda olan kimselerin, gerek beş vakitte farzla beraber kılınan sünnetleri, gerek bunlar dışındaki diğer sünnetleri kılmaları câiz ise de, borcu çok olanların, sabah namazının sünneti müstesna; bunların yerine de kaza namazı kılmaları efdaldir. Sünnet olmayan mutlak nafile ile meşgul olmaları ise haramdır.


Hanefi : Kaza namazları ile iştigal, nafile namazlar ile iştigalden evladır, elhemdir "daha mühimdir." Fakat farz namazların, müekkede olsun, olmasın, sünnetleri bundan müstesnadır. Yani bu sünnetleri terk ederek bunların yerine kazaya niyet edilmesi evlâ değildir. Bilakis bu sünnetlere niyet edilmesi evlâdir.

"Fevt olmuş (kazaya kalmış) namazlarla meşgûl olmak nafilelerle meşgul olmaktan daha önemli ise evlâdir. Ancak bilenin (revatib) sünnetler, Duhâ, Tesbih vb. nafileler bu hükümden müstesnadır. (Hindiyye I/125)



BAŞKASI YERİNE KAZA NAMAZI OLUR MU?

Şia:
“Vacib, yani farz namazlar, İslâm şeriatında şunlardır:”
“... Vefât etmiş birisinin kazâ namazlarını kılmayı vadeden veya ücretle kılmayı taahhüt eden kişinin meyyit adına kılacağı namazlar ve cenâze namazı. “ (Kâşif’ül - Gıta, Caferi Mezhebi ve Esasları, Zaman Yayınları 1979 baskısı, sayfa 65-66 Yazan, Âyetullah Kâşif-ül Gıtâ, çeviren: Abdulbâkıy Gölpınarlı. )




NAMAZDA BİR KAÇ ADIM YÜRÜMEK NAMAZI BOZAR MI?

Hanefi ,Maliki ve Şafii mezheplerinde hiçbir sebep olmaksızın yürünürse namaz bozulur. Öndeki safta boşluk varsa ayakları sürüyerek ön safa geçer, bu yolla geçilirse namaz bozulmaz. Namazı bozan yürüme miktarı şu şekildedir:

a- O namazda yürümeyi mecbur kılan bir sebep yokken her türlü yürüme namazı bozar.
b- Hangi yöne olursa olsun ard arda adım atarak yürünürse namaz bozulur.
c- Adımlarını aralıklarla atarak ayakları sürüyüp bir saf yürümek namazı bozmaz. Fakat bir saftan fazla yürümek namazı bozar.

Delil:
Câbir b. Semure'den; dedi ki:
Peygamber (Sallellahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Siz meleklerin Rabbleri huzurunda saf bağladığı gibi saf teşkil etmez mi­siniz?"
Melekler Rabbleri huzurunda nasıl saf bağlarlar? diye sorduk. Peygamber (s.a.):
"Öndeki safları tamamlarlar ve saf da sıkışık dururlar" buyurdu.(Müslim, salât 119; Nesâî, imame 28; tbn Mâce, ikâme 50; Ahmed b. Hanbel, V, 101.Beyhakî es-Siinenu'1-kübrfi, III, 101. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/22-23.)

"Şeytana (aranızda) açıklık bırakmayınız. Saffı birleştiren kim­seye Allah (rahmetini) eriştirir. Birleştirmeyenden de (rahmetini) keser."(Nesâî, imame 31; Ahmed b. Hanbel II, 92. Ayrıca bk. Hâkim, el-Müstedrek, I, 213.; ebu davut/saflarla ilgili bablar

Caferi mezhebi:?
Hanbeli:?




GÜLMEK NAMAZI BOZAR MI?

Hanefîler'e göre rükûlu ve secdeli namazda sesli gülme hem namazı hem de abdesti bozar.Sessiz tebessüm sadece namazı bozar.

Delil:
"Sizden her kim kahkaha ile sesli olarak gülerse hem namazı hem de abdesti birlikte iade etisin."

Bu konuda rivayet edilmiş müsned ve mürsel hadisler vardır. Müsned olan hadisler Ebu Musa el Eşari, Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer, Enes b. Malik, Cabir b. Abdullah, İmran b. Husayn ve Ebu'l-Muleyh tarafından rivayet edilmiştir. Ebu Musa hadisini Taberani rivayet etmiştir: "Bir ara Resulullah (a.s.) insanlara namaz kıldırırken bir adam mescide girerek mescid içindeki bir çukura düşmüştü. Bu adamın gözleri kör idi. Namazdaki cemaatin çoğu buna güldüler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) gülen cemaatin namazları ile birlikte abdestlerini yenilemelerini emretmiştir." Nasbu'r-Raye 1, 47-54.

Diğer mezhepler ise sadece namazın bozulacağı görüşündedir.



NAMAZIN SON OTURUŞUNDA ABDESTİ BOZULANIN DURUMU

Hanefiler dediler ki: Abdest, teyemmüm, gusül, mesh ve cebireyi bozan bu durumlar, son kadede teşehhüd miktarı oturmadan önce vuku bulursa, namazı bozarlar. Ama son kadede teşehhüd miktarı oturduktan sonra vukubulursa, kuvvetli görüşe göre namazı bozmazlar. Bu durum her ne kadar abdesti bozmuş olsa bile namaz tamamlandığı için namazı bozmaz.

Delil:
Namazın son oturuşunda selam vermeden önce kişinin abdesti bozulursa namazı geçerlidir.” (Ebû Dâvûd, Salat: 187)


Şâfii, Tahiyyat okumadan ve selam vermeden abdesti bozulursa namazını yeniden kılması gerekir.
Delil:
Herhangibirinizde abdestsizük vâki' olduğu zaman, o kimse abdest alıncaya kadar Allah sizden o kimsenin namazını kabul etmez.Buhari,Hileler:2

Ahmed : Tahiyyat okumadan selam verirse namazı caizdir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v.) “namazın bitmesi selamdır” demektedir.


CEMAATLE KILARKEN ÖN SAFTA YER YOKSA TEK BAŞINA MI KILMALI?

Ancak ön safta yer olmadığı için yalnız başına arkada namaz kılmak mecburiyetinde kalan kimsenin durumunda ihtilâf edilmiştir.
İmam Şâfi'î'ye göre, bu kimse ön saftan birini yanına çekmeden tek başına kılar. Çünkü eğer ön saftan birini yanına çekecek olursa evvelâ o kim­seyi ön safta bulunmanın faziletinden mahrum eder ve ayrıca o safta da bir gedik açmış olur. Bu bakımdan yalnız başına kılar.

İmam Mâlik'e göre ise, safların arkasında namaz kılan kimsenin na­mazı tamdır. Önden bir kimseyi yanına çekmesine lüzum yoktur. Şayet çe­kecek olursa, çekilen kimse o adama itaat etmemelidir.

Bazı âlimler de ön safta bulunan bir kimseyi arka safa çekmenin o kimseye zulüm olduğunu söylemişlerdir.

Hanefilere göre ise, o kimse imam rükû'a eğilmek isteyinceye kadar bir kimsenin dışarıdan gelmesini bekler. Gelmeyeceğini anlayınca da imam rukû'a varmadan ön safta bulunan birisini yanına çeker ve namazım öyle kılar.


CEMAAT , NAMAZ İÇİN NE ZAMAN AYAĞA KALKAR ?

Mâlikîlere göre: Cemaatin namaza kalkması için belli bir vakit yoktur. İsterse ikâmet edilirken isterse ikâmet bittikten sonra namaza kalkabilir.

Şafiilere göre ise, müezzin ikâmeti bitirdikten sonra ayağa kalkılır.

Hanbelîlere göre, Müezzin “Kad kameti's-Salât” derken ayağa kalkılır, fakat imam ayağa kalkmamışsa, müezzin “Kad kameti 's-Salât” demiş olsa bile yine de kalkılamaz.allahdostuseyyid

Hanefîlere göre; Müezzin “Hayye ala'l-Felâh” derken ayağa kalkılır. “Kad kâmeti's-Salât” denildiği anda imam namaza başlar, imam olan zat bu hareketiyle müezzini tasdik etmiş olur. Bununia beraber ikamet bittikten sonra da tekbir almasında bir beis yoktur. Hatta İmam Ebû Yûsufla diğer üç mezheb imamına göre uygun olan da budur.

Şii'lere ( caferi  ) göre“Kad kâmeti’s-salâh” (namaz başlamak üzeredir) denildikten sonra cemaatin ayağa kalkması müstehabdır.



NAMAZDA ELLERİN POZİSYONU
Tekbir alırken eller:

İftitâh tekbîrini alırken elleri nereye kadar kaldırmalı?
Cumhur bu hadîsle ben­zerlerine tutunarak, elleri omuzların hizasına kadar kaldırırlar.
Hanefiler Müs­lim'in Mâlik İbn Huveyris'ten rivayet ettiği hadîse tutunarak, elleri kulak hizasına kaldırırlar.

İmâm Şafiî, her iki sureti cem' için, iki ellerini, parmak uçları ku­laklarının üstüne, baş parmaklan kulağın yumuşağına denk olacak veçhile, omuz­larının hizasına getirmeyi tercîh etmiştir.

Şafii ve Hanbeli mezhebinde, namaz kılan kişi iftitah tekbiri alırken, rükua varırken, rükudan ve teşehhüdden kalkarken elleri açık olarak ve baş parmağı kulak yumuşağının hizasına gelecek şekilde kaldırmak (Bu esnada avuç içlerinin de kıbleye yönelik olması müstehaptır) namazın hey'at sünnetlerindendir. Terk edildiğinde sehiv secdesi gerekmez namaz sahih olur. Ama sünnet terk edilmiş olur. (Nevevi, el-mecmu, 3/425)

Ellerini başından yukarıya kaldıranlar; göğsüne kadar kaldıranlar da vardır. Hepsi de muhafaza edilmiş olan haberlere uygun düşer.


Kıyamda dururken elleri bağlamak:

Hanefî, Şafiî ve Hanbelîler'e gö­re sünnettir.Elleri bağlamamak yalnız İmâm Mâlik'in meş­hur mezhebi olup, Abdullah ibn Zubeyr, Hasen Basrî ve İbn Sîrîn'in de mezhebleri bu olduğu rivayet edilir.

Maliki mezhebine göre  ellerin yana salınması sünnettir. Nafile namazlarda ellerin göğüs üzerinde bağlanması ve tutulması caizdir. Çünkü bu namazlarda zaruretsiz olarak bir yere dayanmak caizdir. Fakat farz namazlarda elleri bağlamak mekruhtur. Çünkü bu durum bir yere dayanmak gibidir.[ el-Hidaye, c.1, s.47, el-Mecmu, c.3, s.311, el-Muğni, c.1, s.473](Maliki mezhebinin önderi İmam Malikten ise konuyla ilgili iki farklı fetva vardır. Birinci görüş İmam Şafiinin görüşüdür. İkinci görüş ise namaz esnasında elleri yanlara salmaktır.Ayrıca İmam Malik’ten nakledildiğine göre o sünnet namaz kılarken namazını uzatırsa ellerini bağlarmış ve eğer sünnet namazının kısa tuttuğunda ve farz namazlarında ellerini bağlamazmış.)


Leys ibn Sa'd'a göre, kıyam uzar, yorgunluk gelirse el kavuşturulur.
Evzâî ise, musallîyi el bağlamak ile bağlamamak arasında muhayyer bırakıyor.


Hanefîler ile Hanbelîlere göre ise, namaz kılan kişi iki elini göbeğin altına koyar. 
Şâfıîlerde müstehap olan, iki elin sola meyilli olarak, kadınlarda göğüs üzerine ve erkeklerde göbeğin üstüne konmasıdır. Çünkü insanın kalbi soldadır. 


Tirmizî şöyle der: "Sahabe ile tabiîler ve tabiîle­rin tabiîleri arasında amel sağ eli sol elin üzerine koymak olup, elleri bâzıları göbeğin üstünde, diğer bâzıları da göbeğin altında tutmak re'yinde bulunmuş­tur. Herhangisi yapılsa, genişlik vardır".

Caferilere göre de eller yana salınarak namaz kılınır. İmamiye Şiasında meşhur görüşe göre namazda el bağlamak haramdır, namazı bâtıl eder.
Delil: 
İmam Muhammed Bakır –aleyhisselam- şöyle buyurmuştur: (Namazda ellerini bağlama bu Mecusilerin işidir. (Vesailu’ş-Şia c.7 s:266)

İmam Ali –aleyhisselam- şöyle buyurmuştur: Müslüman kimse Allah Azze ve Celle’nin huzurunda namazdayken -kâfirlere yani Mecusilere benzeyerek- ellerini bağlamaz. (Vesailu’ş-Şia c.7 s:267)


“Gerek İmam Cafer Sadık ve gerekse Hz. Resulün bütün Ehlibeyti şöyle buyurmuşlardır: Namazda en iyi hâl ellerin açık kalmasıdır. Elleri bağlamak zâid (fazla, gereksiz, aşırı) bir harekettir ve zâid bir hareket, namazda olmaz ve yapılamaz. (İslâm da Caferi Mezhebi ve İmam Cafer Sadık Buyrukları, Kadıoğlu Matbaası Ankara - 1986. Sayfa 110-111. Yazan Hüccet-ül İslâm Ahmed Sabri Hamedani. )

  

Secdede ellerin pozisyonu:
Hanefiler: "Secdede yüz, iki elin arasına konur" demişlerdir. 

Hanefilerin dışındakilere göre ise secdede eller iki omuzun hizasına konur.



NAMAZDA ÖNCE DİZ Mİ , ELLER Mİ KOYULMALI?
İmam Malik,  secdeye inerken önce ellerin sonra dizlerin konması görüşündedir. 
Rasûlüllah'ın bu konuda, ellerin dizlerden önce konulmasını emreden hadisleri varsa da, bunların daha sonra neshedildiği hakkındaki rivayetler daha güçlüdür.  
Delil:Ebu Hureyre (ra)'dan rivayetle Rasulullah (sas) buyurdu ki: "Sizden biriniz secde ettiği vakit, devenin çöktüğü gibi çökmesin. Önce ellerini, sonra dizlerini koysun." Ahmed(2/381) Ebu Davud(840) Nesei(2/207) Tirmizi(269) Darimi(1327) Darekutni(1/345) Tahavi(1/245) Beyhaki (2/99) ve Buhari Tarihinde(1/139)

Hanefi ve Şafiîler ise şu hadise göre amel ederler: "Vail b. Hucur'dan; Rasûlüllah'ı secde ederken dizlerini ellerinden önce koyduğunu, secdeden kalkarken de ellerini dizlerinden önce kaldırdığını gördüm" (Sünen-i Ebû Davud, II, 5):Nesai2/207:tırmızi;268:ibni Mace,882


ÜSTÜNDE TAŞIDIĞI ELBİSE ÜZERİNE SECDE OLUR MU?

Ebu Hanife ve cumhur: Secdede bedene bitişik olan elbisenin bir ucu üzerine secde edilir.
Delil:
Bekir b. Abdullah el-Müzenî'den o da Enes (r.a.)’den rivayetle Enes şöyle demiştir:
"Biz çok şiddetli sıcakta Resûlüllah (a.s.) Efendimizle namaz kılıyorduk, bizden birimiz yü­zünü tam yere koymaya takat getiremeyince, elbisesini (secde) ye­rine serip öyle secde ediyordu."[Ebu Dâvud/salât. 116 Tirmlzî/mevaklyt ı 86]

"Kavm (ashab-ı kiram) sarık, külah üzerine secde ediyorlar ve elleri de yenlerinin içinde bulunuyordu."(Buhari, el-Hasen'den naklen )

"Ashab-ı kiram uzun yenli gömlek, uzunca takye ve uzunca sarık ile namaz kılarlar, ellerini de dışarı çıkarmazlardı."(Saîd ise kendi Sünen'inde İbrahim'den naklen )


Şafii: Bedene bitişik olmayan elbise üzerine secde edilir.Bitişik olana edilmez.
Delil:
"Resûlüllah (a.s.) bir adamı başındaki sarığın (alnı kapatan) sargısı üzerine secde ettiğini gördü, ona eliy­le işarette bulunarak sarığını kaldır, (buyurdu)."(Ebu Davud'un el-Merasil'de Salih b. Hîvân es-Sibaî'den yaptığı rivayet)




NAMAZDA SON OTURUŞTA TÜRKÇE DUA OLUR MU?

HANEFİ: Namazda "Ey Allahım, beni evlendir, karnımı doyur" gibi insanların konuşmalarına benzeyen sözler söylenirse, Hanefîler'e göre bunu söyleyen kişinin namazı bozulur. Çünkü bu söz, Kur'an'daki dualara ve Hz. Peygamber'in namazda okuduğu veya okunabileceğini bildirdiği dualara benzememekte, içerik olarak namazın genel çerçevesine aykırı düşmektedir.


ŞAFİİ: Fakat Şâfiî, dünyevî bir arzunun gerçekleşmesine yönelik olmakla birlikte sonuçta bunun da bir dua olduğunu, dolayısıyla bu şekilde dua etmekle namazın bozulmayacağını ileri sürmüştür.







NAMAZDA KABENİN BİZZAT KENDİSİNE Mİ, YOKSA BULUN­DUĞU YERE Mİ YÖNELMEK FARZDIR?

Şafiî ile Hanbelîye göre, : namaz kılan kimsenin, Ka´beyi görüyorsa bizzat kendisine, görmüyorsa Kabenin bulunduğu tarafa Kabenin bizzat kendisine isabet edecek şekilde yönelmesi farzdır.

Hanefî ile Malikiye göre ise, bir kimse namaz kılarken Kabeyi görmüyorsa, onun için Kabenin bulunduğu tarafa yönelmesi farzdır.



KABENİN ÜZERİNDE NAMAZ CAİZ MİDİR?

Şafiiler ile Hanbelilere göre. Kabe üzerinde kılınan namaz, sahih de­ğildir. Çünkü Kabe üzerinde namaz kılan kimse, O´na değil, başka bir tarafa yönelmiştir.

Hanefilere göre ise, Kabe üzerinde kılınan namaz, kerahetle sahihtir, Çünkü kıble. Ka´be değil, onun bulunduğu yerdir. Ka´be üzerine çıkmak ise edeb dışıdır.



BESMELE NAMAZLARDA MUTLAKA OKUNMALIMIDIR?
İmam Şafi´ye göre besmelenin gizli okunacak yerde gizli, açık okunacak yerde açık okunması farzdır.

İmamı Azam´o göre besmele namazlardaki her rekatta Fatiha suresinden önce okunur. Diğer surelerin başında okumak ise güzeldir. [Cessas. Age. C. 1. S. 15. Kurtubl. Age. C. 1. S. 98]

İmam Malik´e göre besmele yalnız farz namazlardaki Fatiha ve diğer surelerin başında gizli ve açık olarak okunmaz. Farz dışındaki sün­net ve nafile namazlarda isteyen okuyabilir.allahdostuseyyid.


Deliller:
Müslim’in kendi Sahih’inde, Nesaî’nin Sünen’inde, Ahmed’in Müsned’inde Katade’den ve onun da Enes b. Malik’ten naklettiği rivayet gibi: “Allah Resulü (s.a.a), Ebubekir, Ömer ve Osman ile birlikte namaz kıldım ve hiç birinin ‘Bismillahirrehmanirrehîm’i okuduğunu duymadım.allahdostuseyyid. ”Sahih-i Müslim, “Salat” kitabı, “Hüccet-u Men Kale La Yecher-u Bi’l-Besmele” babı, hadis: 50 ve 52; Sünen-i Nesaî, “Terku’l-Cehr-i Bi’l-Besmele” babı, “İftitahu’s-Salat” kitabı, c.1, s.144; Müsned-i Ahmed, c.3, s.273 ve 278.


Enes’ten naklettikleri rivayetleri gibi: Allah Resulü’nün, Ebubekir, Ömer ve Osman’ın arkasında namaz kıldım; onlar kıraatlerinin başında ve sonunda‘Bismillahirrehmanirrehîm’i demeden “Elhamdulillahi Rabbil Alemin” diye başlıyorlardı.Sahih-i Müslim, “Salat” kitabı, “Hüccet-u Men Kale La Yecher-u Bi’l-BNesmele”, hadis: 52; Sünen-i Nesaî, “İftitahu’s-Salat” kitabı, 20. bab, Müsned-i Ahmed, c.3, s.203, 205, 223, 255, 273, 278, 286 ve 289.


Tirmizî’nin Kendi Sünen’inde ve Ahmed’in kendi Müsned’inde Yezid b. Abdullah’tan naklettikleri rivayet gibi: Babam benim ‘Bismillahirrehmanirrehîm’ söylediğimi duyunca, “Oğlum! Yeni bir şey çıkarmaktan sakın. Ben Allah Resulü’nün (s.a.a) ashabından birinin İslam dininde yeni bir şey çıkarmaktan daha fazla öfkelendiği bir şeye rastlamadım. Ben Allah Resulü (s.a.a), Ebubekir, Ömer ve Osman ile birlikte namaz kıldım ve onların hiç birinin ‘besmele’yi okuduklarını duymadım. Sen de ‘besmele’yi söyleme. Kıraate ‘Elhamdulillahi Rabbil Alemin’ söyleyerek başla.Sünen-i Tirmizî, c.2, s.43; Müsned-i Ahmed, c.4, s.85; Abdurrazzak’ın Munsannef’i, c.2, s.88.



İmam Hanbel´e göre besmele namazda gizli okunur. Açık okun­ması sünnet değildir.

Şia: Besmele bütün surelerin bir ayeti ve cüzüdür, onu namazda Fatiha Suresinin ve diğer surelerin başında okumak farzdır ve sesli namazlarda sesli okunması gerekir. 

‘Besmele’ ile ilgili hadis ve rivayetleri topladığımız zaman İbn Abbas’ın söylediği şu sonuca varmaktayız:
Müslümanlar Allah Resulü’nün (s.a.a) döneminden Muaviye’nin hilafetine kadar Mekke ve Medine’de surelerle birlikte ‘besmele’yi de okuyorlardı. Nitekim onu Mushaflara da yazıyorlardı; fakat Muaviye Şam’da Müslümanların halifesi konumundayken namazda sureyle birlikte ‘besmele’yi okumuyordu. Medine’ye gelip Mescid–i Nebi’de (s.a.a) muhacir ve ensara cemaat namazı kıldırdığı zaman alışkanlığı gereğinde ‘besmele’yi terk edince onu duyan muhacir ve esnan dört bir taraftan, “Namazdan çaldın mı yoksa unuttun mu?” diye bağırdılar. Bunun üzerine daha sonra namaz kılınca sure ile birlikte ‘besmele’yi de okudu. Bu olay Medine’de gerçekleşiyor. Rivayetlerden onun Şam’a döndüğü zaman ‘besmele’yi okumama alışkanlığını sürdürdüğü ve ondan sonraki Emevî halifelerinin de onu izledikleri anlaşılmaktadır.


Deliller:
- Ebu Tufeyl şöyle diyor: Ali b. Ebutalip ve Ammar’dan, Allah Resulü’nün (s.a.a) farz namazlarda Fatiha Suresinde sesli okuduğunu duydum.ed-Dürrü’l-Mensur, c.1, s.8.


– Ebu Hureyre’den şöyle aktarılıyor: Allah Resulü (s.a.a) namazda ‘Bismillahirrahmanirrahîm’i sesli okuyordu. Ama sonra insanlar bunu terk ettiler.Sünenu’l-Beyhakî, c.2, s.37; Müstedreku’l-Hakim, c.1, s.232; ed-Dürrü’l-Mensur, c.1, s.8’de o ikisinden ve Darkutnî’den.


– Enes’ten şöyle rivayet edilmektedir: Allah Resulü’nün (s.a.a) ‘Bismillahirrehmanirrehîm’i sesli okuduğunu duydum.ed-Dürrü’l-Mensur, c.1, s.8. Diyor ki: Taberanî, Darkutnî rivayet etmiştir. Ve Beyhakî bunu Şu’ebu’l-İman’da Ebu Tufeyl, Darkutnî ve Hakim kanalıyla rivayet etmiştir.


– Enes b. Malik diyor ki: Resul–i Ekrem’in (s.a.a) ‘Bismillahirrehmanirrehîm’i Sesli okuduğunu duydum.Müstedreku’l-Hakim, c.1, s.233. Diyor ki: allahdostuseyyid.Bu hadisi diğerlerinden rivayet eden kişiler sıka ve güvenilirdirler. Zehebî de Talhis’inde bunu onaylamıştır. Bunu ed-Dürrü’l-Mensur’de Darkutnî’den de rivayet etmiştir.


– İbn Ömer’den şöyle rivayet ediliyor: Allah Resulü’nün (s.a.a), Ebubekir ve Ömer’in arkasında namaz kıldım. Hepsi ‘Bismillahirrehmanirrehîm’i sesli okuyorlardı.ed-Dürrü’l-Mensur, c.1, s.8, Darkutnî’den


– Muhammed b. Ebi Serî el–Askalanî’den şöyle aktarılıyor: Mu’tamer b. Süleyman’ın arkasında sayısız miktarda sabah ve akşam namazı kıldım. O, Fatiha Suresinden önce ve sonra ‘Bismillahirrehmanirrehîm’i sesli okuyordu. Mu’tamer’in şöyle dediğini duydum: ‘Babamın namazına uymaktan vazgeçmem. Babam da, Enes b. Malik’in namazına uymaktan vazgeçmem dedi. Enes b. Malik de, Allah Resulü’nün namazına uymaktan vazgeçmem, demiştir.Müstedreku’l-Hakim, ve Talhis’i, c.1, s.234. Hakim demiştir ki: Bu hadisi diğerlerinden nakleden ravilerin tümü sıka ve güvenilirdir; Zehebî de onu onaylamıştır.


– Hakim, Enes’ten şöyle rivayet etmiştir: Allah Resulü’nün (s.a.a), Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali’nin arkasında namaz kıldım. Hepsi ‘Bismillahirrehmanirrehîm’i sesli okuyorlardı.




BESMELE GİZLİ Mİ AÇIK MI OKUNMALIDIR?

Besmele gizli okumalıdır:
Bu görüş Ebu Bekr (ra), Ömer (ra), Osman (ra), Ali (ra) ve İbni Me-sud (ra)un sözlerine dayanır, imam Sevri ve İmam-ı Azam´ın görüşleri de bu yoldadır.

Besmele açıktan okunmalıdır:
İmam Şafî´ye göre de besmelenin namazda açıktan okunma­sı sünnettir. Bu da Muaviye (ro), Âtâ (ra) ve Tâvûs (ra)un rivayetine da­yanır.» [İbni Cevzl. Age. C. 1. S. 7-8.] demektedir.

Şia: Besmele bütün surelerin bir ayeti ve cüzüdür, onu namazda Fatiha Suresinin ve diğer surelerin başında okumak farzdır ve sesli namazlarda sesli okunması gerekir. 




NAMAZDA FATİHA SURESİ MUTLAKA OKUNMALI MIDIR?

Cumhura (Maliki, Şafii, Hanbeli) göre. Fatiha´nın namazda okunması sıhhatinin şartıdır. Fatiha suresini bilipte okumayan bir kimse­nin namazı sahih olmaz.

Birinci delil: Ubbade bin Sâmid (ra)in Resulullah (sav)tan naklettiği şu hadls-i şeriftir: «Fatiha´yı okumayanın namazı geçerli değildir.» [Bu hadisi şerif imam Malik (ra)in Muvattaı dışında Kütüb-i sittenin hepsinde nakledilmiştir.]

İkinci delil: Ebu Hüreyre (ra)nin Resulullah (sav)tan naklettiği: «Her kim namaz kılarda ümmü´l-kitabı (Fatiha) okumazsa o namaz noksandır, noksandır, noksandır. Tamam değildir.» [ İmam Malik, Tirmizi. Nesai, Cemu´l Fevaid, C. ı, S 197.] hadis-i şerifidir.

Üçüncü delil: Ebu Said el-Hudrî (ra)nin naklettiği şu hadis-i şerif­tir: «Resulullah (sav), bize namazda Fatiha suresi ile bildiğimiz diğer bir sure veya bir sureden birkaç ayetin okunmasını emrettiler »

İmam Sevri ve İmam-ı Azam Ebu Hanlfe (ra)ye göre namaz Fa­tiha okunmaksızın da sahih olur. Namazda Kur´andan 3 kısa ayet veya 1 uzun ayetin okunması ise farzdır.

Birinci delil: «Şüphe yok ki Rabbin, senin gecenin üç}e İkisinden biraz eksik, yarısı, üçte biri kadar ayakta durmakta olduğunu ve senin maiyetinde bulunanlardan bir züm­renin de (böyle yaptığını) biliyor. Geceyi, gündüzü Allah saymaktadır. O, bunu sizin sayamayacağınızı bildiği için size karşı (ruhsat canibine) dön­dü. Artık Kur´andan kolay geleni (ne ise onu) okuyun...» (Müzemmll: 20)

İkinci delil: Ebu Hüreyre (ra)den nakledilen şu hadise dayanır: «Birgün Mescld-I Ne­beviye bir kişi gelerek namaz kıldı. O kimse namazdan sonra Resulullah ( av)a eglecek selam verdi. O kimsenin selamını aldıktan sonra Resulul­lah (sav), «Geri dön, namazını yeniden kıl. Zira sen namaz kılmadın» buyurdu. O kimse tekrar namaz kılıp Resulullah (sav)a gelince, onu yine namaz kılması için geri çevirdi. Bu şekilde üç defa geri çevrilen kimse He8ulullah (sav)a gelerek «Seni hak yolu üzere gönderenin ismi İle ye­min ederim ki, bundan daha güzel bir şekilde namaz kılmasını bilmiyorum.» deyince, Peygamber (sav) efendimiz, «Sen namaz kılmak istediğlh za­man güzelce bir abdest al. Sonra kıbleye dönerek tekbir getir. Blldhere Kur´andan ne biliyorsan onu oku. Daha sonra belini tam eğerek rüku yap. Rükudan kalkarak dik dur ve daha sonra secde yap. Secdeden kalkarak normal bir oturuşla otur. Daha sonra tekrar secdeye git. Secdeden sonra doğruca ayağa kalk. Benim bu tarif ettiklerimi bütün namazlarında Uygu­la.» buyurdu. [Sâyis, Ahkam ayetlerinin tefsiri, C. 1, S. 13. Cessas. Age. C. 1. S 20.]




İMAMA TABİ OLAN FATİHA OKUR MU?

İmam Şafiî (ra) ile imam Ahmed bin Hanbel (ra). imamın arkasın­da namaz kılan kimsenin, imam gizli veya açık okusa da Fatiha´yı gizlice okumasının farz olduğuna hükmetmişlerdir.
Birinci delil: «Fatihayı okumayanın namazı geçerli değildir» Hadis


İmam Malik (ra) İse. «Kıraatin gizli olması lazım gelen namazlar­da, imama tabi olan kimsenin gizlice okuması, gece namazları (sabah, akşam, yatsı) gibi açık okunacak namazlarda ise okumaması lazımdır» diye hükmetmiştir.

Birinci delil: «Namazdaki kıraat gizli olacak türden ise Şafiî (ra) İle Hanbell (ra)´ın dayandıkları Hadls-i şerife istinaden imama tabi olan kimsenin namazda Fatiha suresini okuması farzdır.

İkinci delil: Namazdaki kıraat açık olacak türden ise «Kur´an okunduğu zaman derhal O´nu dinleyin, tutun.Ta ki (Allah´ın rahmaniyi») esirgenmiş olasınız» (Araf: 204) İsti­naden de imama tabi olanın Fatiha´yı okuması yasaktır

İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) de «Kıraatin gizli veya açık olduğu namazlarda, İmama tabi olan kimse, onun arkasında okumaz» demiştir.

Birinci delil: «Namazda İmama tabi olan kimse «Kur´an okunduğu zamah ONU DİNLEYİN...» (Araf: 204)

İkinci delil: «namazda imamın okuması, kendisine sayıl­dığı gibi tobi olanlara da sayılır» Hadls-I şerifine İstinaden kesinlikle Kur´­andan hiçbir şey okunmaz» [İbn-i Ebi Şeybe (ra). Ebu Hüreyre (ra)´dan rivayet etmiştir.]

Üçüncü delil «İmam kendisine tabi olunması icln imam olur. İmam tekbir dldlğı zdman siz de tekbir alın okuduğu zaman sükut edin ve dinleyin» [Abd tbn-i Hamld Cabir´den]



Şiada: İmâma uyan kimse Fâtiha ve sure dışında bütün zikir ve tesbihleri kendisi okumalıdır.
Akşam namazının üçüncü, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının üçüncü ve dördüncü rik’atlarinde, yalnız kılan da, imâmâ uyan da, yalnız ve sessiz olarak Fâtiha sûresini okur;” ( Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve Şiilik, Yazan Abdulbâkıy Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul 1987 baskısı, sayfa 586. )

Delil:
Fâtihat’ül-Kitâbı okumayan kimsenin namazı olmaz..İbn-i Mâce, İkâme, 11; Tirmizî, Mevâkît, 69;




FARZ NAMAZDA İMAM OKURKEN NE YAPMALI?

Hanefi: İmama uyan kişinin kıraat yükümlülüğü yoktur; kılınan namaz açıktan (cehrî, âşikâre) okunan namaz ise imamı dinler, değilse susar.

Delil:
İmamı olan kişi için, imamının kıraati kendisinin de kıraatidir. İbn-i Mâce, İkâmet, 13;

Diğer üç mezhepte: Bu mezheplerde kıraat, imam ve yalnız başına kılan için olduğu gibi imama uyan için de geçerlidir. İmama uyan kişi, sessiz namazda Fâtiha'yı ve ardından eklenecek bir sûreyi okur. Sesli namazda ise Şâfiîler'e göre sadece Fâtiha'yı okur; Mâlikî ve Hanbelîler'e göre bir şey okumayıp sadece dinler.

Mâlikî mezhebi, sessiz kıraatte bulunulan namazlarda imamın peşi sıra Fâtiha okumayı mendup; sesli kıraatli namazlarda mekruh saymıştır.

Hanbelî mezhebi, sessiz kıraatli namazlarda imamın peşi sıra okumayı müstehap; sesli kıraatli namazlarda mekruh görmüştür.

Şâfiî mezhebine gelince; namazdaki kıraate yukarıdaki delillerden ikincisi açısından bakılmış; esas olanın Fâtihâ okumak olduğuna; Fâtihânın bir kısmı veya tamamı okunduktan sonra imama uyan kimsenin kıraatini ise, imamın üstleneceğine hükmedilmiştir. Bu durumda bu mezhepte imamın ardı sıra Fâtiha okumak farzdır. Ancak imama geç uyan kimse, yukarıdaki diğer delillere dayanılarak Fâtihâ okumaktan muaf tutulmuştur. İmam-ı Şâfiî’nin içtihâdı da böyledir.



Şiada: İmâma uyan kimse Fâtiha ve sure dışında bütün zikir ve tesbihleri kendisi okumalıdır.
Akşam namazının üçüncü, öğle, ikindi ve yatsı namazlarının üçüncü ve dördüncü rik’atlarinde, yalnız kılan da, imâmâ uyan da, yalnız ve sessiz olarak Fâtiha sûresini okur;” ( Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve Şiilik, Yazan Abdulbâkıy Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul 1987 baskısı, sayfa 586. )

Delil:
Fâtihat’ül-Kitâbı okumayan kimsenin namazı olmaz..İbn-i Mâce, İkâme, 11; Tirmizî, Mevâkît, 69;



İMAM 3 VE 4. REKATTA İÇİNDEN OKURKEN CEMAAT DE  OKUR MU:
Hanefi mezhebine göre, cemaat hiç bir rekatta Fatiha ve zammı sure okumaz; yalnızca imam okur. Hanefi mezhebine göre ise imamın arkasında cemaatin Fatiha okuması tahrimen mekruhtur.

Şafii mezhebine göre imamın arkasında iken Fatiha okumak farzdır.


FATİHADAN SONRA AMİN DEMENİN HÜKMÜ

HANEFİ : Fatiha Sûresi'ni okuyup bitirdiği zaman gizli bir şekilde "Amin" der!.. Bunu hem imamın, hem de imama uyan kimsenin gizli olarak demesi esastır.

ŞAFİİ:Aminin kelime anlamı "Allahım duamızı kabul et " demektir."Veleddallin" dedikten sonra 'amin' demek sünnettir. Kılınan namazda fatiha sesli okunuyorsa 'amin' de sesli okunacaktır. Sessiz okunuyorsa 'amin' kelimesi de sessiz okunacaktır. İmamın arkasında kılınan namazda kıraatler cehri (yüksek sesle) okunuyorsa 'amin' kelimesinin yüksek sesle söylenmesi sünnettir.

Bunun delili: Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki:
Okuyucu, yânı Fatiha okuyan kimse "Âmîn" dediği zaman sizde "Âmîn" deyi­niz. Çünkü melekler de 'Âmîn' derler. Her kimin 'Âmîn' demesi me­leklerin 'Âmîn' demesine uyarsa, geçmiş günâhları mağfiret olunur.Buhari,dua:63

ŞİA : Namazda iken okunan “Fâtiha sûresi” nden sonra “Âmin” demek namazı bozar.

Delil:
“Şia-i İmâmiyye’de, ilk iki rik’atte, yalnız olarak namaz kılana ve imâm olan kişiye, Besmele’yle Fatiha Sûre-i Celilesini, sonunda, o sûreden olmayan << Amin >> sözünü söylememek üzere tam olarak okumak. Fâtiha’dan sonra da gene Besmeleyle tam bir sûre kırât etmek farzdır.” ( Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve Şiilik, Yazan Abdulbâkıy Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul 1987 baskısı, sayfa 585. )
“Namazı Bozan Şeyler. 12. Madde; Hamd (Fatiha) Sûresinden sonra << Amin >> demek.” (Caferi Mezhebine Göre Özet İlmihal, Yazan, Ayetullah Şirazi, Sayfa 88. )






NAMAZINI KILMIŞ OLAN KİŞİ, KILMAMIŞ OLANLARA İMAM OLABİLİR Mİ
Hanefîler ve Mâlikîler; farz kılan kim­senin nafile kılana iktidâsı (Uyması) sahîh değildir, derler.


Şâfiîier ile Hanbeliler ise buna onay verirler. Delillerinden biri de Muâz ibn Cebel'in bu fiilidir.
Delil:
Muâz ibn Cebel, Peygamberce beraber namazı kılar, ondan sonra döner, kendi kavmine imamlık ederdi.Buhari,Namaz:Ezan:60



NAMAZDA SALAT GETİRMENİN HÜKMÜ NEDİR?

Şafii ve Hanbelilere göre, namazda salat ve selam okumak va­ciptir. Salat ve selamsız namaz sahih değildir.

Maliki ve Hanefilere göre de namazda salat ve selam okumak sünnet-t müekkededir. Salat ve selam okunmadan kılınan namaz kerahetle sahihtir.


PEYGAMBERE NASIL VE KAÇ KERE SELAVAT GETİRMELİ
Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevat getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin. (Ahzab56)

HANEFİ: 
Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin ismini işitenin ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacip, tekrarında müstehaptır. (Redd-ül-muhtar)

Yani ömründe bir kere selavat getiren kelimei şehadet gibi bu görevini ifa etmiş sayılır.(cassas)

ŞAFİİ :
Her namazda selavat gereklidir.




MÜŞRİKLER MESCİDLERE GİREBİLİR Mİ?

İlgili ayet:
"Ey iman edenler! Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından sonra, Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. TEVBE 28"

Hanefi : Ayetteki «mescld-i haram» yasağından maksat, yalnız hac mevsiminde müşrik ve kafirlerin mescid-i harama girmeleridir.Müşriklerin hac mevsimi dışında Mescid-i harama ve diğer mescitlere girmeleri yasak edilemez.»

Âyetteki, «Eğer fakirlikten korkarsanız. Allah dilerse, sizi yakında fazlından zenginleştirir.» ifadesi de yasaklamanın yalnızca hacca ait olduğuna delalet etmektedir.

Şafilerin delilleri: İmam Şafii (ra), «...bu yıllarından sonra onlar mes­cld-i harama yaklaşmasınlar.» âyetinin zahirine istinad ederek yasaklama hükmünün yalnız mescid-i harama mahsus olduğuna hükmetmiştir. Bu hük­me müşrikler girdiği gibi kitap ehli kafirler de girerler, öyleyse gayri müslimlerin diğer mescidlere girmeleri mubahtır.

İmam Hanbel (ra), âyetteki «mescid-i haram» sözünden tüm Mekke hariminin kasdedildiğini söyleyerek müşriklerin Mek­ke harimine girmelerinin yasak olduğuna hükmetmiştir.imam Malik (ra)'e göre, müşriklerin mescidlere girmelerinin yasaklanmasının illeti necasettir. Necaset ise zaten müşrik­lerde mevcuttur, öyleyse haram kılınmanın hükmü bütün mescidler için sabittir. Dolayısıyla müşriklerin hem mescid-i harama, hemde diğer mes­cidlere girmeleri caiz değildir. İmam Malik (ra), kitap ehlini de müşriklere kıyaslayarak onların da mescid-i harama ve diğer bütün mescidlere girme­lerinin haram olduğuna hükmetmiştir.





TEŞEHHÜDTE AYAKLARIN POZİSYONU NASIL OLMALI

Şafiî ile o tarafta kalan birçok fakîhler, birinci oturuşta yalnız iftiraşı, ikinci oturuşta ise teverrukü sünnet addederler.

Delil:
Peygamber, İlk iki rek'at başında (teşehhüd için) oturduğunda, sol ayağının üzerine oturup sağ ayağım diker (iftirâş oturuşu) . Son rek'atta oturduğunda ise, sol ayağını ileri alıp ve diğerini dikip, mak'adesi üstüne oturur idi (teverruk oturuşu).Buhari,Namaz:Namazın Sıfatları:64


 Ebû Hanîfe ;ilk ve son  oturuş arasında fark yoktur.



NAMAZDA ŞAŞIRMA : SEHV SECDESİ  NASIL YAPILIR


Hanefî mezhebine göre sehiv secdesi şöyle yapılır:
Et-Tahiyyâtü okunduktan sonra bir görüşe göre sağa ve sola, diğer bir görüşe göre yalnız sağa selam verilerek secdeye gidilir. Buradaki iki görüş de Hanefîlere âittir.
Not: Hanefî mezhebinde, sehiv secdesine gitmezden önce et-Tahıyyâtü ile beraber Allahümme Salli ve Bârik dualarının da okunacağını söyleyen bir görüş de mevcuttur. Tahavî bu görüştedir.

İmam-ı Azam ile Ebû Yusuf’un görüşüne göre, iki tarafa selâm verildikten sonra secdeye gidilmesi daha evlâdır. 
İmam Muhammed ve hanefi cumhurunun görüşüne göre de yalnız sağa selâm verildikten sonra secdeye gidilir. 
Bilhassa cemaatle kılınan namazlarda iki tarafa selâm verildiğinde namazdan ayrılan olabileceği düşünülerek, yalnız sağa selâm verilerek secdeye gidilmesi yönünde görüş birliğine varıldığını görüyoruz. Secde peş peşe iki defa yapılır. Her iki secdede de üçer defa “Sübhâne Rabbi’yel-A’lâ” okunur ve sonra oturulur. Bu oturuşta Et-Tahıyyâtü, Allahümme Salli ve Bârik ile Rabbenâ duâları okunarak sağa ve sola selam verilir.



Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde sehiv secdesi, son oturuşta et-Tahıyyâtü ve salavâtlar okunduktan sonra, selâm vermeden önce yapılır.



Mâlikî mezhebinde ise yapılan yanılgı eğer namazda bir fazlalık meydana getiriyor ise sehiv secdesi selâmdan sonra yapılır; eğer namazda bir eksiklik meydana getiriyor ise selâmdan önce yapılır. Meselâ namazda bir secdeyi fazla yapmak durumunda sehiv secdesi selâmdan sonra yapılır.









TEHECCÜD NAMAZI (GECE NAMAZI )



A. Gece namazı kılmak hem Peygamber (s.a.) için hem de ümmeti için mendûbtur. Ulemânın büyük çoğunluğu bu görüştedir. Bu görüş aynı zamanda İbn Abbâs, Mücâhid ve Zeyd b. Eslem'den de nakledilmiştir. Nite­kim Müslim'in Sahih'inde bulunan[Müslim, müsâfirîn, 139.] ve ileride gelecek olan 1340 numaralı hadis-i şerif de bu görüşe delil olarak alınmıştır.

Kur'ân okumanın mecazî mânâsı olan gece na­mazı kılmanın farziyyeti tamamen nesh edilmiştir. Bazılarına göre ise meca­zi manası neshedilmiş, gerçek manası bakî kalmıştır. Bazılarına göre de bu emir nedb ifâde eder. Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri gece namazının tü­münün terk edilmesine izin verip de biraz Kur'ân okunmasını mendub kıl­makla sanki; "Kur'an'dan kolay geleni okuyun" "Bu kıraatinize karşılık size gece namazının sevabım vereceğim" demek istemiştir.

Teheccüd zorunluluğu beş vakit namaz farz kılınmadan önce idi. Ramazan oru­cunun farz kılınmasıyla diğer oruçların farziyeti; zekâtın farz olunmasıyla sadakanın farziyyeti nasıl neshedildi ise, beş vakit namazın farz kılınmasıy­la da gece namazı kılmanın farziyyeti tamamen neshedilmiş oldu.
Delil:
İbn Abbâs (r.a.)'dan; demiştir ki:
Müzzemmil sûresi'nin ilk âyetleri nazil olunca (Hz. Peygamber ve ashabı) yaklaşık olarak Ramazan ayı(ndaki gecelerde) durdukları kadar namazda dururlardı(Bu durum Müzzemmil Suresinin) son âye­ti ininceye kadar devam etti.(Bu Sûrenin) iik âyetlerinin nüzulü) ile son âyeti(nin nüzulü) ara­sında (geçen süre) bir sene oldu.[Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/106]

Müslim ve Nesâî'nin Hz. Âişe'den rivayet ettikleri şu hadis-i şerîf de bu gerçeği te'yîd etmektedir: "İşte Allah azze ve celle bu sûrenin başında gece namazını farz kıldı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.) ile ashabı bir sene gece namazına kalktılar.”Müslim, müsâfirîn !39.


B.      Gece namazı Resûl-i Ekrem'e ve ümmetine hiçbir zaman farz kılın­mamıştır. Çünkü gece namazıyla ilgili âyet-i kerimede; "Gecenin birazı hâ­riç olmak üzere kalk gecenin yansı miktarınca yahut ondan birazını eksilt. Yahud (o yarının) üzerine artır”buyurularak Resûl-i Ekrem, gece nama­zını kılıp kılmamak arasında muhayyer bırakılmıştır. Halbuki farz namaz­larda muhayyerlik yoktur. Bu durum gece namazlarının farz değil, mendub olduğunu gösterir. Ancak bu görüş âyet-i kerimedeki muhayyerlik, gece na­mazının kılınıp kılınmamasıyla ilgili olmayıp mikdanyle ilgili olduğu gerek­çesiyle tenkîd edilmiştir.

C.       Bir koyun sağacak süre kadar bile olsa her müslüman üzerine gece namazı kılmak farzdır. Hasan el-Basrî ile İbn Şîrîn "Artık Kur'ân'dan ko­lay geleni okuyun" âyet-i kerimesini delil getirerek bu görüşü benimse­mişlerdir. Ancak ulemâ bu görüşün şâz ve tatbiki gerekmeyen bir görüş olduğunda ittifak etmişlerdir. Ve gece namazının; "o bunu sizin sayamaya­cağınızı bildiği için size karşı (ruhsat tarafına) döndü" âyet-i kerimesiyle nesh edildiğini söylemişlerdir.

D.   Sadece Peygamber (s.a.)'e farz idi. Bu görüş İmam Mâlik (r.a.)indir. Delili, "gecenin bir kısmında da uyanıp sırf sana mahsus fazla (bir ibadet) olmak üzere onunla (Kur'ân ile) gece namazı kıl"âyet-i kerimesidir. Hazret-i İmama göre: -Bu âyeti kerime de buluflan “ = sana mahsus özel bir nafile olarak" sözü bu namazın sadece Resûl-i Ekrem'e has bîr namaz olduğunu göstermesi bakımından yeterlidir. Bu bakımdan bura­da Resûlullah'a yönelen her emir aynı zamanda ümmeti için de geçerlidir. Binaenaleyh "gece namazı kılmakla Resûl-i Ekrem kadar ümmeti de mükelleftir" diyerek yapılacak bir itiraza yer yoktur.- Nitekim meşhur müfessir Alûsî de Tefsir'inde aynı görüşlere yer vermiştir. Ancak şurasını unut­mamak lâzımdır ki, buradaki "nafile” sözünden maksat mükellefin yapmakla yapmamak arasında muhayyer olması anlamındaki muhayyerlik değildir. Eğer öyle olsa bu nafilenin Peygambere has özel bir nafile olmasının bir mânâsı kalmazdı. Çünkü bilindiği gibi gece namazı bu mânâda herkes için nafile bir namazdır. Buradaki nafilenin mânâsı ümmet üzerine yüklenen farzlar­dan fazla olarak Resûl-i Ekrem (s.a.) üzerine yüklenen bir farz demektir.[Sabûnî, M.Ali, Tefsiru âyâti'l-ahkâm, II, 626.]


Şia:
Allah Resulü’nün (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Size değil, bana üç şey farz kılınmıştır: Misvak kullanmak, vitir namazı ve kurban kesmek."

Buna göre, Şia açısından vitir namazı, sadece Hz. Peygamber’e (s.a.a) farzdır, diğer Müslümanlara ise müstehaptır.


GÜNEŞ VE AY TUTULMASI NAMAZLARI:(KÜSUF VE HUSUF NAMAZLARI)

Ebû Hanîfe ve Mâlik, ay tutulması güneş tutulmasından daha fazla olduğu halde Peygamberimiz’in bu sebeple namaz kılmadığını öne sürerek, hüsûf namazının sünnet olmadığını söylemişlerdir. Ancak böyle bir durumda tek başına iki rek‘at namaz kılınabilir, müstehaptır.
Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel'e göre ise hüsûf namazı da küsûf namazı gibi sünnettir, cemaatle kılınır.


Şia: Bu namazlara Ayat namazı denilir. 

Ayat namazı dört şeyden dolayı farz olur:
1) Güneş tutulması -kısmen olup hiç kimse korkmasa da-
2) Ay tutulması -kısmen olup hiç kimse korkmasa da-
3) Deprem -kimse korkmasa bile-
4) Gök gürültüsü, şimşek çakması, kara ve kızıl rüzgârların esmesi ve benzeri şeyler.

Ayat namazının kılınışı: Âyat namazı iki rekâttır ve her rekâtında beş rükû vardır. Kılınma şekli şöyledir: Niyet edildikten sonra tekbir alınır ve bir Fatiha ve bir sure tam olarak okunur. Rükûya gidilir ve rükûdan kalkılır. Yine bir Fatiha ve bir sure okunarak tekrar rükûya gidilir; bu iş beş defa tekrarlanır, beşinci rükûdan doğrulduktan sonra iki secde yapılır, ayağa kalkılıp ikinci rekât da birinci rekât gibi kılınır; teşehhüt okunup selâm verilir.




CUMA NAMAZI
CUMA NAMAZININ ŞARTLARI

VÜCUB ŞARTLARI:(Kişiyle ilgili)

Hanefi:
Cuma namazının Vücub şartları 9’dur.

1- Mukim olmak, seferi olmamak.
2- Sağlam olmak, hasta olmamak.
3- Hür olmak.
4- Mahpus olmamak. Düşmanın yakalama korkusu olmamak.
5- Âkıl ve bâliğ olmak.
6- Kör olmamak.
7- Yürüyebilmek. Arabası olsa bile felçliye, ayaksıza farz değildir.
8- Erkek olmak. Cuma namazı kadınlara farz değildir.
9- Çok yağmur, kar, fırtına, çamur, çok soğuk olmamak.


Zâhirîler: Toplumsal olguyu dikkate almadıkları için, cuma namazı kılmak için hür olma şartını aramamışlardır.Ayrıca; Zâhirîler'e göre cuma namazı yolculara da farzdır.


EDA ŞARTLARI:(toplum ve düzenle ilgili)


Hanefi:
Eda şartları yedidir:

1- Namazı şehirde kılmak. Bugün muhtarı veya jandarması bulunan köyler şehir hükmündedir.
2- Hükümetin izni ile kılmak. Hükümetin tayin ettiği imam, bir başkasını vekil edebilir.

Darülharb sayılan ülkelerde, cemaatin seçeceği imam, Cuma namazını kıldırır. Cumanın kabul olması şüpheli olan yerlerde, Cuma namazının son sünneti ile vaktin sünneti arasında dört rekat Âhir zuhur [Son öğle] namazı kılmalıdır.(Hanefîler'in dışındaki diğer mezhepler cuma namazının geçerliliği için bu şartı aramazlar.)

3- Öğle namazının vaktinde kılmak.
(Cuma namazı, Hanbelîler'in dışındaki müctehidlere göre, cuma günü öğle namazı vaktinde kılınır; öğle namazının vaktinden önce veya sonra kılınması sahih değildir. Hanbelîler'e göre ise cuma namazı, cuma günü, güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden itibaren öğle namazının vakti çıkıncaya kadar kılınabilir.)

4- Vakit içinde hutbe okumak.
5- Hutbeyi namazdan önce okumak.
6- Cuma namazını cemaat ile kılmaktır.

( İmamdan başka, Ebu Hanefe ve imam muhammede göre 3,Hanefi mezhebinden ebu yusufa göre 2, Maliki’de 12, Şafii ve Hanbeli’de 40 erkek gerekir.)

7- Cami herkese açık olmak. Kapıyı kilitleyip içerde kılmak caiz olmaz.(Birden fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça, bir şehirde sadece bir yerde cuma namazı kılınır.)


CUMANIN KILINIŞI
Sünni mezheplerde:
Mezhepler arasında rekatlarda bir fark yoktur.Şafilerin her zaman rükularda aldıkları tekbir burda da vardır.
Hanefiler: 4 rekat sünnet + 2 rekat cumanın farzı + 4 rekat cumanın son sünneti + 4 rekat son öğlenin  farzı (zuhru ahir)  +2 rekat vaktin (öğlenin) son sünneti :16 rekat kılar

Şafiler : 4 cumanın sünneti + 2 cumanın farzı + 4 vaktin farzı (zuhru ahir) cemaatle birlikte kılar: Toplam 10 rekatttır.(Pratikte kılınmasa da şafii mezhebinde cumadan sonra 4 rekatlık sünnet de vardır)

Hanbeliler:  İbn Kayyim başta olmak üzere bazı âlimlere göre cumanın farzından önce namaz yoktur; çünkü Hz. Peygamber (sav) mescide gelince doğru minbere çıkar ve ezânı dinler, hutbeye başlardı; farzdan önce böyle bir namaz kıldığı vâki değildir.[ Zâdu'l-meâd, c. I, s. 118-121. ] + 2 rekat cumanın farzı kılınır + Hz. Peygamber'in (sav), cumanın farzından sonra kaç rek'at namaz kıldığı ve kaç rek'at namaz kılınmasını istediği mevzûunda çeşitli rivâyetler vardır ve bu rivâyetlerde geçen rek'at sayısı iki, dört ve altıdır. Hanbelîler bu rivâyetlerin hepsini değerlendirmiş ve "iki, dört veya altı kılınabilir; hiç kılınmasa da olur" demişlerdir.[ İbn Kudâme, el-Muğnî, c. II, s. 269-270. ] Evde kılmak efdaldir.

Şiada:
Cuma namazında iki kunut okunması müstehaptır. Bu kunutların birisi namazın birinci rekâtında rükûdan önce, diğeri ise namazın ikinci rekâtında rükûdan sonra okunur.

ŞİA ( CAFERİ , İSNA AŞERİYYE ) CUMA NAMAZI NASIL KILINIR?





CUMANIN VAKTİ NE ZAMANDIR?
Cuma namazı, Hanbelîler'in dışındaki müctehidlere göre, cuma günü öğle namazı vaktinde kılınır; öğle namazının vaktinden önce veya sonra kılınması sahih değildir. 

Hanbelîler'e göre ise cuma namazı, cuma günü, güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden itibaren öğle namazının vakti çıkıncaya kadar kılınabilir.

Şia: Güneşin meyillenmesinden (öğle vaktinden) başlar ve şahsın gölgesinden iki normal adım uzamasına kadar devam eder.

CUMA  İLK EZANDAN SONRA YAPILAN AKİDLER GEÇERLİ MİDİR? 
(İLK EZAN MI , İKİNCİ EZAN MI CUMA EZANIDIR)
Hanefî bilgilerin bazılarına göre alışverişin tahrimen mekruh vaktini belirleyen "çağrı" ilk ezandır. (ibn Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, V, 101). 
Bazı Hanefi bilginleri imamın Hutbeye çıktığı ve önünde iç ezân okunduğu vakit, alışverişin yasak olduğu vakittir demişlerdir (Kâsânî, Be'dâyîu's-Sanâyi, I, 269)a Âyetteki "çağrı"dan (nida) maksat duyurudur (i'lâm) Cuma duyurusu ilk ezanla yapılmış olduğu için "Allah'ı anmaya koşun, alışverişi bırakın" buyruğuna uymak gerekli olur Bu nedenle ilk ezanla birlikte tüm sözleşmelerin yapılması tahrimen mekruh olur.

Mâlikî, Şafiî, Hanbelî mezheplerine göre ilk ezan yasak vaktin belirleyicisi değildir.Dolayısıyla ikinci ezan okunana kadar yapılan akidler geçerlidir. Bu görüşün başlıca dayanağı, ilk ezanın Hz. Peygamber zamanında olmamasıdır. İlgili ayetin tefsirinde İbn Ömer ve Hasan Basri'den gelen, "İmam minbere çıktığı ve karşısında ezan okunduğu zaman halk Cuma için çağrılmış olur" rivayeti ve benzeri haberler de bu görüşün diğer delilleri arasında yer alır.

Şia: Cuma gününde iç ezan adıyla ikinci bir ezanın okunması bidat ve haramdır.
Not: Hz Osman zamanına kadar ilk ezan yoktu(dış ezan).Hz Osman kalabalıkların yetişebilmesi için hutbeden önce ezan okutmuş ve bu yerleşmiştir.Dolayısıyla tek ezan söz konusudur.


CUMA HUTBESİNİN RUKNÜ
Hanefi fakihlerine göre, cuma günü okunacak hutbenin örfen hutbe olması şart değildir. Çünkü Allahu taala âyette herhangi bir tafsilat vermeden yalnız «zikir» demiştir. Öyleyse şart olan zikirdir. Zikir sayılan herhangi birşeyin namazdan önce okunması kafidir. Resulullah (sav)'tan nakledilen hutbe de bir zikirdi. Resulullah (sav)'ın buna devam etmesi ise farz olduğuna değil, vacib veya sünnet olduğuna delalet eder.
Ebû Hanîfe'ye göre hutbenin rüknü yani temel unsuru Allah'ı zikretmekten ibaret olduğu için, hutbe niyetiyle “elhamdülillah” veya “sübhânallâh” veya “lâ ilâhe illallah” demek suretiyle hutbe yerine getirilmiş olur. Fakat bu kadarla yetinilmesi mekruhtur. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise hutbenin rüknü, hutbe denilecek miktarda bir zikirden ibarettir ki, bu zikrin uzunluğunun da en az teşehhüd miktarı kadar yani Tahiyyât duası kadar olması gerekir.


İmam Şâfiî'ye göre ise hutbenin beş rüknü vardır. Bu rükünler şunlardır: 1. Her iki hutbede (hutbenin her iki bölümünde) Allah'a hamdetmek. 2. Her iki hutbede Peygamberimiz’e salavat getirmek. 3. Her iki hutbede takvâyı tavsiye etmek. 4. Hutbelerden birinde bir âyet okumak (âyetin birinci hutbede okunması efdaldir). 5. İkinci hutbede müminlere dua etmek. 
Şafiilere göre hutbede müminlere dua etmek de hutbenin şartlarındandır.

Hanbelîler'e göre ise hutbenin rükünleri, sonuncu hariç, Şâfiîler'deki ile aynıdır.

Maliki fakihlerine göre, hutbede tek bir şart vardır. O da halkın ör­füne göre hutbe veya vaaz sayılabilecek kadar halka Allah (cc)'ın azabını bildirmek veya cennetle müjdelemektir.

CUMA HUTBESİNİN ŞARTLARI:

Hanefîler'e göre cuma namazı hutbesinin sahih olabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:

1. Vakit içinde okunması. 2. Namazdan önce olması. 3. Hutbe niyetiyle okunması. 4. Cemaatin huzurunda irad edilmesi. Son şartın yerine gelmiş olması için, kendisiyle cuma sahih olan en az bir kişinin bulunması gerekir. Her ne kadar Hanefî mezhebinde hutbenin sıhhati için cemaatin şart olmadığına dair bir görüş mevcut ise de, mezhepte daha doğru kabul edilen görüş, bir kişi bile olsa cemaatin huzurunda okunmasının gerektiği şeklindedir ve bunun kendisiyle cuma namazı sahih olabilecek bir kişi olması da şarttır. Ancak, hutbenin sıhhati için cemaatin işitmesi şart olmayıp sadece hazır bulunması yeterlidir. 5. Hutbe ile namaz arasının, yiyip içmek gibi namaz ve hutbe ile bağdaşmayan bir şeyle kesilip ayrılmaması.

Hatibin hadesten tahâret ve setr-i avret şartlarını taşıyor olması ve hutbeyi ayakta okuması şart değildir. Fakat bunlara riayet edilmesi gerekir. Çünkü bunlar, kabul edilen görüşe göre sünnet olmakla birlikte bunların vâcip olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır.

Hanefîler'e göre cuma hutbesinin Arapça olması şart değildir.

Mâlikîler'e göre ise cuma namazı hutbesinin geçerli olmasının şartları şunlardır: 1. Hatibin ayakta olması. 2. Her iki hutbenin de öğle vakti girdikten sonra irad edilmesi. 3. Her iki hutbenin de hutbe olarak nitelendirilebilecek içerikte olması. 4. Mescidin içinde irad edilmesi. 5. Namazdan önce olması. 6. En az on iki kişilik bir cemaatin huzurunda olması. 7. Açıktan okunması. 8. Arapça olması. 9. Hutbelerin arasına ve hutbe ile namaz arasına başka bir meşguliyetin sokulmaması. Mâlikîler'e göre de hatibin abdestli olması şart olmadığı gibi hutbede niyet de şart değildir.

Şâfiîler'e göre cuma namazı hutbesinin sahih olabilmesi için gerekli şartlar da şunlardır: 1. Hutbenin beş rüknünden her birinin Arapça olması. 2. Öğle vakti içinde olması. 3. Hatibin, gücü yetiyorsa hutbeleri ayakta okuması. 4. Bir mazereti yoksa iki hutbe arasında oturması. 5. İki hutbenin rükünlerini en az kırk kişinin dinlemesi. 6. Hutbenin namazdan önce okunması ve gerek hutbelerin arasına gerekse hutbe ile namazın arasına başka bir meşguliyetin katılmaması. 7. Hatibin hadesten ve necâsetten temiz olması. 8. Hatibin setr-i avrete riayet etmesi. 9. Hatibin erkek olması. 10. Hatibin kırk kişinin duyabileceği şekilde sesini yükseltmesi. 11. Hatibin imamlığının sahih olması. 12. Hatibin namazın farz ve sünnetlerini birbirinden ayıracak kadar bilgi sahibi olması, hiç değilse farzı sünnet olarak bilmemesi. Şâfiîler'e göre de hutbe için niyet şart değildir.

Şia: Cuma imamının birinci hutbede Allah'a hamd etmesi(hamd manası anlaşılan hangi lafız ile olursa olsun) farzdır. Fakat Lafz-celâle (Allah kelimesi) ile hamd etmesi ihtiyaten müstehaptır. Sonra da ihtiyaten farz olarak Allah'a senâ etmesi (övmesi)ve Rasulullah'a (S.A.V.) Salat-u Selam göndermesi gerekir. Ayriyeten halkı takvalı olamya davet etmeli ve hutbenin sonunda küçük bir Sure okumalıdır.

İkinci hütbede de birinci hütbedeki gibi Allah'a ham-u senâ edip Rasul-i Ekrem'e (s.a.a) salatü selam göndermesi farzdır ve ihtiyaten farz olarak bu hutbede de halkı takvaya davet edip küçük bir Sure okumalıdır.

İkinci hutbede Peygamber efendimize (S.A.V.) salat-u Selam gönderdikten sonra Masum İmamlar'a (S.A.) da selam göndermek ve müminlere istiğfar etmek müstehap ve müekked ihtiyattır.

Hutbelerde Hz. Emir-ul Müminin Ali (S.A.) den veya diğer masum İmamlardan nakledilen hutbelerden yararlanmak daha iyidir.


CUMA KAÇ KİŞİ İLE KILINIR?
Hanefilere göre Cuma namazının kılınabilmesi için imamla birlikte en az dört kişi olması lazımdır.( İmamdan başka, Ebu Hanefe ve imam muhammede göre 3,Hanefi mezhebinden ebu yusufa göre 2)

Şafii ve Hanbelilere göre. Cuma namazının kılınabilmesi için en az kırk( 40 )  kişi bulunması lazımdır. Bundan daha az sayıdaki bir cemaatla Cu­ma namazı kılınamaz.

Malikiler ise Cuma namazını kılacakların belirli bir sayıda olmasını şart koşmamışlardır. Bunlara göre, bir köy meydana getirebilecek veya aralarında çeşitli alış verişte bulunabilecek bir sayı lazımdır.(12 erkek kişi) Buna göre üç-dört kişi ile Cuma namazı kılınamaz.

Şia: İmamla birlikte 5 kişi.Çocuk cuma namazında imamlık yapamaz.


KÖYLERDE CUMA KILINIR MI?
KILINIR:
Mâlikîler'e göre cuma namazı kılınacak yerin, insanların devamlı oturdukları şehir, köy vb. bir yerleşim birimi veya buraların civarında bir yer olması gerekir. Bu bakımdan çadır vb. barınaklardan oluşan ve geçici olarak oturulan yerlerde cuma namazı kılınamaz. Mâlikîler ayrıca, cuma namazı kılınacak yerde cami bulunmasını da şart koşmuşlardır.

Şâfiîler'e göre de, cuma namazının insanların devamlı olarak oturdukları bir şehir veya köyün sınırları içinde kılınması gerekir. Çölde veya çadırlarda yaşayanlar, yani belli bir yerleşim birimi içinde oturmayanlar sayıca ne kadar çok olurlarsa olsunlar orada cuma namazı kılamazlar.

Hanbelîler'e göre ise, cuma namazının kılınabileceği yerin en az kırk kişinin devamlı olarak oturduğu yer olması şarttır.

Delil:İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın Medine'­deki mescidinde kılınan cumudan sonra (Medine hâricinde) ilk kılı­nan cuma namazı Bahreyn'de bulunan Cuvâsâ'da Abdu'1-Kays mescidindedir.Buhari,cuma:11
Not: Abdu'1-Kays, îslâm'a ilk giren Bahreyn kabîlelerindendir. Cuvâsâ da -belki son­radan şehir hâlinde büyüyen- Bahreyn köylerinden biridir. Peygamber zama­nında vahiy nazil olup dururken, hiç kimsenin kendi re'yi ile bir dînî işi takrir veya ref edemiyeceği bilindiğine göçe, bu hadîs köylerde de cuma kılınabile­ceğine kuvvetli bir delîl oluyor.

KILINMAZ:
Hanefîler'e göre, cuma namazı kılınacak yerleşim biriminin şehir veya şehir hükmünde bir yer olması ya da böyle bir yerin civarında bulunması gerekir. Bir yerleşim biriminin hangi durumda şehir hükmünde sayılacağı hususunda farklı rivayetler bulunmaktadır. Hanefî mezhebinde fetvaya esas olan (müftâ bih) görüşe göre bu kriter "en büyük camisi orada cuma namazı ile yükümlü bulunanları alamayacak kadar nüfusa sahip olma" şeklinde belirlenmiştir.


CUMA YERİNE ,ÖĞLE NAMAZI KILINABİLECEK MESAFE:

Şia:
Bir kimse Cuma kılınan bir mekândan yaklaşık 12 km. uzakta ise o kimseye Cuma namazı farz olmaz.[Caferi İlmihali, Mehmet Keskin, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Mart 2012 Ankara]






BİR YERLEŞİM YERİNDE FARKLI CAMİLERDE CUMA KILINIR MI?
Ebû Hanîfe'den bu konuda nakledilen iki görüşten birine göre bir şehirde yalnız bir yerde cuma namazı kılınabilir; diğerine göre ise bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. İmam Muhammed bunlardan ikincisini benimsemiştir. Ebû Yûsuf'a göre ise, şehrin ortasından nehir geçip de şehri ikiye bölüyorsa veya şehir zayıf ve yaşlı kimselerin cuma kılınan camiye gelmelerini zorlaştıracak ölçüde büyük ise bir şehirde iki yerde cuma namazı kılınabilir; bu durumlar söz konusu değilse sadece bir yerde kılınır.

Hanefî mezhebinde fetvaya esas olan ve kuvvetli bulunan görüş, bir şehirde birden fazla cami bulunması halinde bütün camilerde cuma namazı kılınmasına cevaz veren görüştür; ki bu zaten, Ebû Hanîfe'den nakledilen iki görüşten biri ve aynı zamanda İmam Muhammed'in görüşüdür.

Şâfiîler'e göre, bir şehirde birden fazla cami bulunsa bile, birden fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça sadece bir camide cuma namazı kılınır; böyle bir sebep yokken, birden fazla camide cuma namazı kılınsa, sadece namaza ilk başlayanların cuma namazları sahih olur, diğerlerininki sahih olmaz. Bu durumda diğerlerinin sonradan öğle namazı kılmaları gerekir. Ancak, şehrin çok büyük olması sebebiyle, cuma namazı için herkesin bir yere toplanması çok zor olursa veya güvenlik, sağlık vb. konularda ciddi endişeler bulunması sebebiyle bir yerde toplanılmasında sakınca varsa, ihtiyaç durumuna göre, bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. Bu tür sebeplerden dolayı, bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınırsa, buralarda cuma namazı kılanların ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.

Mâlikîler'deki tercih edilen görüşe göre de, Şâfiî mezhebinde olduğu gibi, birden fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça, bir şehirde sadece bir yerde cuma namazı kılınır. Böyle bir sebep olmadığı halde bir beldede birden fazla camide cuma namazı kılınsa sadece o beldedeki en eski camide (öteden beri o beldede cuma namazının kılınageldiği camide) kılanların cuma namazları sahih olur.

Hanbelîler'e göre de, zorlayıcı sebepler yoksa, bir şehirde sadece bir yerde cuma namazı kılınır. Bir cami yeterli olduğu halde iki camide, iki cami yeterli olduğu halde üçüncü camide cuma namazı kılınamaz. Hanbelîler'e göre ihtiyaç bulunmadığı halde, birden fazla yerde cuma namazı kılınsa, bu durumda sadece devlet başkanı veya temsilcisinin kıldırdığı cuma namazı sahih olur; bu durumda, cuma namazını önce veya sonra kılmak önemli değildir.

Şia: Camilerin arası en az bir fersah olursa kılınabilir

NAMAZ VAKİTLERİ

ÖĞLE ve İKİNDİ NAMAZI VAKTİ:
Şafii, Maliki, Hanbeli mezhepleri ile, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre bir cismin İkindi Gölgesi, o cismin Zeval Gölgesi uzunluğuna cismin kendi uzunluğunun eklenmesi ile bulunur.









Resim:1 Cumhura göre öğle ve ikini vakti.


İmamı Azama göre : ikindi gölgesi, o cismin Zeval Gölgesi uzunluğuna cismin kendi uzunluğunun iki katının eklenmesi ile bulunur.

Şiaya göre: Öğle namazının vakti, güneşin tam tepeden batıya doğru kaymaya başladığı zaman başlar. Bu vakte zeval vakti denir. Çünkü o vakitte doğuya doğru uzanan küçük gölgeler görünür. Ona zeval gölgesi denir. Öğle namazının vakti, her şeyin gölgesinin kendi boyuna ulaştığı zamana kadar devam eder. Zeval gölgesi de bu gölgeye dahildir. Çünkü o, öğle namazı vaktinin ilk belirtisidir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Öğle namazının vakti, güneşin batıya doğru kaymasıyla başlar. O zaman kişinin gölgesi boyu kadardır. İkindi girinceye kadar devam eder."


AKŞAM NAMZI VAKTİ:


Hanefîlere göre akşam namazının vakti, şafağın kaybolmasına kadar devam etmektedir. Şafağın kırmızılık mı, yoksa beyazlık mı olduğu konusunda ise farklı görüşler bulunmaktadır; İmâmeyn’e göre şafak, güneş battıktan sonra batı ufkunda oluşan kızıllık, Ebu Hanife’ye göre ise beyazlıktır. Esed b. Amr, Ebu Hanife’den şafağın kızıllık olduğunu rivayet etmiştir. Fakat bu İmâm-ı A’zam’dan gelen açık ifadelere ters düşmektedir[29].

Hanbelî ve Zahirîlere göre de, akşam namazının vakti, güneşin batışı ile şafağın kaybolması arasındaki zaman dilimidir ve itibar edilen şafak, güneş battıktan sonra batıda meydana gelen kızıllıktır.[30]

İmâm Şâfiî’nin önceki görüşüne göre, akşam namazının vakti güneşin batışıyla başlayıp şafak (kızıllık) kayboluncaya kadar devam eder; sonraki görüşüne göre ise, abdest alıp avret yerlerini örtecek, ezan ve kamet okuyacak ve beş rekât namaz kılacak kadar bir süre devam eder. Özürsüz olarak akşam namazını bundan sonraya bırakmak caiz olmamakla birlikte, bundan sonraya kalan fakat şafak (kızıllık) kaybolmadan kılınan namaz kazaya kalmış olmaz. Bunun yanında yolculuk sebebiyle akşam namazının vakti fecre kadar devam eder. Zira güneş battıktan sonra abdest alıp beş rekat namaz kalacak kadar zaman akşamın özel vakti; buradan fecre kadar olan vakit de müşterek vakittir. Buna göre akşamın üç vakti vardır: a) İhtiyarî vakti, b) Cevaz vakti ve c) Zarûrî vakti.[31]

Malikîlere göre akşam namazının ihtiyârî vakti, sıhhatli bir kişinin abdest alıp avret mahallini örtecek ve üç rekat akşam namazını kılabilecek bir süredir. Bu vakitten sonraya geciktiren günah işlemiş olsa da, namaz eda edilmiş kabul edilir. Akşamın zarûrî vakti ise, bundan sonra başlayıp fecir doğuncaya kadar devam eder. Güneş batınca akşam namazını, fecir doğmadan da yatsı namazını kılacak kadar zaman bunların özel vaktidir; ikisi arasındaki zaman ise müşterek vakittir. Bir rivayete göre akşamın ihtiyari vaktinin, kırmızı şafağa kadar sürdüğü ifade edilmiş olsa da bu zayıf bir görüştür. [32]

Şîa’ya göre, akşam namazının vakti birdir; abdest alıp üç rekat kılacak kadar zamandır. Bundan sonra zarûrî vakit, akşam ile yatsının müşterek vakti başlar ve gece yarısına kadar devam eder. Gece yarısına yatsı namazını kılacak kadar zaman kalınca akşam namazının vakti sona erer. Şîî kaynaklarda akşam namazının vaktinin şafağın kaybolmasına kadar olduğuna dair rivayet de bulunmaktadır. Fakat bu iki rivayet arasında çelişki olmadığı iddia edilmekte ve güneşin batışından sonra akşam namazını kılacak kadar zaman geçince şafağın da kaybolacağı ileri sürülmektedir.[33]

[29] Serahsî, el-Mebsût, 1/144-145; Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâi’, 1/123; Zeylaî, Tebyînü’l-Hakâik, 1/80-81; İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, 1/258-259; İbn Hümam, Fethu’l-Kadîr, 1/221-223; Mevsîlî, el-İhtiyâr, 1/39.
[30] İbn Kudâme, Muğnî, 1/424; İbn Kudâme, eş-Şerhu’l-Kebîr, 1/472; İbn Hazm, Muhallâ, 2/197-198.
[31] Nevevî, el-Mecmû’, 3/32-34; Mâverdî, el-Havî’l-Kebîr, 2/19-22; Mahallî, Kenzü’r-Râgibîn, 42-43; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, 1/122-123.
[32] Mâlik, Müdevvene, 1/156; Sâvî, Belegatu’s-Sâlik, 1/224; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 1/74-75; Derdîr, eş-Şerhü’l-Kebîr, 1/177-178; Desûkî, Hâşiyetü’d-Desûkî, 1/177-178.
[33] Küleyni, Kâfî, 3/278-280; Tûsî, Tehzîbü’l-Ahkâm, 2/27-33.





YATSI NAMAZI VAKTİ:

Yatsı namazının başı ne zamandır:
Yatsının başlangıç vakti konusunda da önemli bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır; yatsının vakti şafağın kaybolmasıyla başlar. Akşamın bitiş  şafağı burada yatsının  başlangıç sorununun temelini oluşturur.

Hanefî mezhebine göre güneş battıktan sonra Batı ufkunda önce kırmızı, sonra beyaz olmak üzere iki şafak oluşur. Ebu Hanîfe'ye göre yatsı namazının vakti beyaz şafak kaybolunca,

Ebû Yusuf, Muhammed ve diğer müctehidlerin çoğuna (cumhura) göre ise kırmızı şafak kaybulunca başlar.


Yatsı namazının sonu ne zamandır:


Hanefîlere göre yatsı namazının son vakti fecrin doğuşuna kadar devam eder. Ancak gecenin üçte birine kadar geciktirmek fazilet, yarısına kadar geciktirmek câiz görülmüştür. Bundan sonraya bırakmak ise tahrimen mekruhtur.

Delil:
“Yatsının sonu, fecr-i sadığın doğduğu vakittir.” (Serahsî, el-Mebsut, c. I, s. 145)

Şâfiîlere göre yatsı namazının ihtiyarî vakti konusunda, gecenin üçte biri ve gece yarısı olmak üzere iki görüş nakledilmektedir. Bunların birincisi mezhepte tercih edilen ve İmâm Şâfiî’nin sonraki görüşü, ikincisi ise eski görüşüdür. Yatsının ihtiyarî vakti sona erince, cevaz vakti başlar ve fecre kadar devam eder. Ayrıca meşru mazeret bulunduğunda, akşam namazının vaktinde akşam ile birlikte birleştirilerek kılınabilir. Buna göre yatsının dört vakti vardır; fazîlet vakti, ihtiyârî vakti, cevaz vakti ve zarûret vakti. Fazîlet vakti, namazın ilk vaktidir. İhtiyârî vakti, gecenin üçte birine kadar olan, cevaz vakti de fecre kadar olan zaman dilimidir. Zarûret vakti ise, yolculuk ve yağmur gibi bir mazeretle namazı cem edenler için akşam namazı vaktidir.[36]


Delil:
Ebu Katade’nin bildirdiğine göre Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem gece sabaha kadar bineği üzerinde yol almış, seher vaktinde inerek yatmış, beraberindekiler de yatmış, sırtına güneş vurunca uyanmış, biraz yol aldıktan sonra namazı kılmışlar. Öğlen namazını kılıp yola çıktıklarında ashab; namaz konusunda yaptıkları kusurun sonucunun ne olabileceğini fısıldaşırken onlara; “Ben size örnek değil miyim? Uykudayken kusur olmaz. Kusur, o namazı diğer namazın vakti gelinceye kadar geciktirmektir. Kim böyle bir durumla karşılaşırsa uyanınca namazını kılsın. Ertesi gün de tam vaktinde kılsın” demiş. (Müslim, Mesâcid 311 681)


Mâlikî ve Hanbelîlerde tercih edilen görüşe göre, yatsı namazının ihtiyârî vakti gecenin üçte birine kadar devam eder. Özürsüz olarak bundan sonraya geciktirmek caiz değildir. Yatsının ihtiyârî vaktinin gece yarısına kadar devam ettiği de rivayet edilmiştir. Bundan sonra ise, yatsının zarûrî vakti başlar ve fecre kadar devam eder. [37]


Zâhirîlere göre yatsı vakti, gece yarısına kadar devam eder. Gecenin ilk yarısı geçtikten sonra ikinci yarının başında namaza başlanırsa, yatsı namazı vaktinde kılınmış olur ve bir kerahet de söz konusu değildir. Bundan sonraya geciktirilirse namazın vakti çıkar.[38]


Şîa’da da yatsının vakti, şafağın kaybolmasıyla başlamaktadır. Fakat namaz, şafak kaybolmadan başlandığı halde şafak kayboluncaya kadar devam etmesi durumunda, sakınca yoktur. Diğer taraftan, akşam ile yatsı namazı vaktinin, güneş batınca girdiği, ancak önce akşam namazının kılınması gerektiği şeklinde bir görüş de bulunmaktadır. Yatsının son vakti ise gecenin üçte biridir. Bazı rivayetlerde, “yatsı vaktinin gece yarısına kadar devam ettiği” bildirilmektedir. İki görüş, zarûrî vakitle izah edilerek telif edilmeye çalışılmıştır.[39]



Abdulaziz Bayındır:
Güneşin dönmesinden, gecenin kararmasına kadar namaz kıl. Fecrin Kur'ân'ını (fecr vakti okunan Kur'ân'ı) ikame et (yerine getir)! Çünkü fecrin Kur'ân'ı şahitlidir.İSRA:78
          Mesela Hanefîlerden es-Serahsî der ki: İmam Muhammed el-Kitab’da yatsı vaktinin gece yarısına (batı ufkunun iyice kararmasına) kadar olduğunu söylemiştir .
            İmam Şafii demiş ki; “Yatsının son vakti gecenin ilk üçte biri geçene kadardır. Gecenin bu bölümü geçince namazın vakti de geçer. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden gelen rivayetlerin hepsinin gösterdiği şey, bundan sonra yatsı vaktinin çıktığıdır .”
        Not: Geceyi üçe bölerler ve ilk 1/3 bittiğinde (gece artık kararmış olur) yatsı vakti biter.




[35] Serahsî, Mebsût, 1/147; Kâsânî, Bedâi’u’s-Sanâî, 1/126; Zeylaî, Tebyûnü’l-Hakâik, 1/81-84; ; İbn Nüceym, el-Bahru’r-Râik, 1/259-261; Abdurrahman Efendi Damad, Mecma’u’l-Enhur, 1/72.
[36] Nevevî, el-Mecmû’, 3/39-40; Mâverdî, el-Havî’l-Kebîr, 2/25; Mahallî, Kenzü’r-Râgibîn, 43; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, 1/124.
[37] Mâlik, Müdevvene, 1/156-157; Sâvî, Belegatu’s-Sâlik, 1/225-226, 231; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, 1/75-76; Desûkî,Hâşiyetü’d-Desûkî, 1/178; İbn Kudâme, Muğnî, 1/427-428; İbn Kudâme, eş-Şerhu’l-Kebîr, 1/474-476; Abdurrahman b. Muhammed el-Asımî, Hâşiyetü’r-Ravdi’l-Mürbi’, 1/478.
[38] İbn Hazm, el-Muhallâ, 2/198.
[39] Küleyni, Kâfî, 3/280-282; Tûsî, Tehzîbü’l-Ahkâm, 2/33-35.





Açıklama :
Yatsı namazının son vakti konusunda ise üç farklı rivayet bulunmaktadır:

a) Bazı hadislerde, yatsının son vakti gecenin üçte biri olarak belirtilmiştir: Cebrâîl (a.s.)’ın Hz. Peygamber (s.a.s.)’e namaz vakitlerini öğrettiği anlatılan hadiste, yatsı namazını ilk gün şafak kaybolunca, ikinci gün ise gecenin üçte biri geçince kılmışlardır[ Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10, 17. ]. Aynı şekilde namaz vakitlerini soran adama, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in iki gün üst üste namazı kıldırarak vakitleri öğrettiği haber verilen hadiste de o (s.a.s.), yatsı namazını birinci gün şafak kaybolunca, ikinci gün gecenin üçte biri geçince kıldırmıştır.[ Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, (31) 613, 614; Nesâî, Mevâkît, 7, 12, 15; . ]


b) Bir takım hadislerde yatsı namazının son vakti gece yarısı olarak gösterilmektedir: Rasûlullâh (s.a.s.) bir hadiste, “Namaz vakitlerinin bir başlangıcı, bir de sonu vardır; … yatsı namazı vaktinin başlangıcı şafağın kaybolması, sonu ise gece yarısıdır.” buyurmuştur[ Tirmizî, Salât, 1; ]. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e namaz vakitleri sorulduğunda, “… Yatsı namazının vakti gece yarısına kadardır.” diye cevap vermiştir. [ Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, (31) 612. ]. Bu konuda daha pek çok hadis bulunmaktadır[ Bk. Buhârî, Mevâkîtu’s-Salât, 24; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, (31) 612; Tirmizî, Salât, 114; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî,Mevâkît, 15; İbn Hibbân, es-Sahîh, 4/337-338; İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 1/317; Dârekutnî, es-Sünen, 1/492-493; Beyhakî, es-Sünen, 1/371, 375. ].


c) Bir kısım rivayetlerde ise, yatsının son vaktinin fecir olduğu zikredilmektedir: İbn Abbâs’tan gelen bir hadiste, yatsı namazının vaktinin fecrin doğuşuna kadar devam ettiği bildirilmektedir[ Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 1/376. ]. Hz. Âişe (r.a.)’den gelen rivayette, bir gece Rasûlullâh (s.a.s.)’in yatsı namazını gecenin tamamı çıkıncaya kadar geciktirdiği haber verilmektedir[ Dârimî, Sünenü’d-Dârimî, 2/776; Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 2/203; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 1/376. ]. Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.), uyuyup namazı vaktinde kılamamakla ilgili olarak “Uyuya kalıp namazı kaçırmakta bir kusur yok­tur.Kusur başka namazın vakti gelinceye kadar namazı kılmamaktır.” buyurmuştur[ Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, (55) 681; Tirmizî, Salât, 130; Nesâî, Mevâkît, 53; Ebû Dâvûd, Salât, 11; İbn Mâce, Salât, 10 ]. Ebû Hüreyre (r.a.) de, yatsı namazının ne zaman kaçırılmış olacağı sorusuna, “Fecrin doğuşuyla.” cevabını vermiştir[ Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 1/376. ].





BAYRAM NAMAZI
Bayram namazı Hanefî mezhebinde, cuma namazının vücûb şartlarını taşıyan kimselere vâciptir.
Mekke mescidini, bayram namazının kılınmasının mek­ruh olduğu diğer mescidlerden ayırmamışlardır.Sahrada kılınmalıdır.
Şâfiî 'e göre müekked sünnettir.
Bayram namazları, mescid veya sahrada kılınır. Neresi daha fazla in­san alırsa orada kılmak daha faziletlidir.Şerefinden dolayı, bayram namazını mescidde kılmak daha faziletlidir.

Mâlikîler'e göre müekked sünnettir.
Bayram namazını sahrada kılmak sünnet değil mendubtur. Mekke istisna olmak üzere, bir özür yokken mescidde kılınması mekruh olur. Şerefli bir yer oluşu nedeniyle ve Beytullah’ı sey­retmek için Mescid-i Harâm’da kılınması sahraya nisbetle daha faziletli­dir.

Hanbelîler'e göre ise farz-ı kifâyedir.
Örfe göre evlere yakın bulunması şartıy­la, bayram namazının sahrada kılınması sünnettir. Aksi takdirde orada kılınan namaz haliyle sahîh olmaz. Mekkeliler dışındaki müslümanların, herhangi bir Özürleri olmadığı halde bayram namazını mescidde kılmaları mekruhtur. Mâlikîlerin de söyledikleri gibi Mekkeliler, bu namazı Mescid-i Harâm’da kılarlar.



Şia: Ramazan ve Kurban Bayramı namazları, masum İmam’m (ona selam olsun) huzuru döneminde farzdır ve cemaatle kılınması gerekir. İmam’m (ona selam olsun) gaybette olduğu şu dönemde ise, müstehabdır. Farz ihtiyat gereği, cemaatle kılınmamalıdır. Ancak sevap kazanmak ümidiyle cemaatle kılınmasının sakıncası yoktur.

Bayram namazının üstü kapalı yerde kılınması mekruhtur.


BAYRAM NAMAZINDAKİ ZEVAİT TEKBİR SAYISI VE KILINIŞI

Öyle ise rabbin için namaz kıl ve kurban kes. (Kevser/2)
Müfessirler bu ayetteki namazın, Kurban bayramının namazı olduğunu söylemişlerdir.


Hanefilere göre iftitah tekbirinden sonra üç tekbir, ikinci rekatta üç tekbir;dördüncüde secdeye gidilir.

Hanefilerde bayram namazının kılınışı:
Birinci rek'at:
1) Niyet
2) 'Allahü Ekber' diyerek ellerini yukarıya kaldırıp bağlar.
3) Hem imam¸ hem de cemaat gizlice 'Sübhâneke'yi okur. Bundan sonra üç kere tekbir alınır. Tekbirlerin alınışı şöyledir:
Birinci Tekbir: İmam yüksek sesle¸ cemaat da onun peşinden gizlice 'Allahü Ekber' diyerek (iftitah tekbirinde olduğu gibi) ellerini yukarıya kaldırıp sonra aşağıya salıverirler. Burada kısa bir süre durulur.
İkinci Tekbir: İkinci defa 'Allahü Ekber' denilerek eller yukarıya kadırılıp yine aşağıya salıverilir ve burada da birincide olduğu kadar durulur.
Üçüncü Tekbir: Sonra yine 'Allahü Ekber' denilerek eller yukarıya kaldırılır ve aşağıya salıverilmeden bağlanır.

4) Bundan sonra imam¸ gizlice 'Eûzü-Besmele'¸ açıktan Fatiha ve bir sûre okur. (Cemaat bir şey okumaz¸ imamı dinler.)
5) Rükû ve secdeler yapılarak ayağa (ikinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.

İkinci Rek'at:
6) İmam gizlice Besmele¸ açıktan da Fatiha ve bir sûre okur. Sûre bitince imam yüksek sesle¸ cemaat da içinden (birinci rek'atta olduğu gibi) üç kere daha tekbir alır¸
Birinci Tekbir:
İkinci Tekbir:
Üçüncü Tekbir: 
Üçüncü tekbirden sonra eller bağlanmadan¸ dördüncü tekbir ile rükûa varılır sonra da secdeler yapılarak oturulur.

7) Oturuşta¸ imam ve cemaat¸ 'Ettehiyyatü¸ Allâhümme salli¸ Allâhümme bârik ve Rabbenâ âtina...' duasını okuyarak önce sağa¸ sonra sola selâm verip namazı bitirirler. Namazdan sonra hutbe okunur.

Maliki ve Hanbelilere göre birinci rekatte altı tekbir, ikinci rekatte beş tekbir getirilir.

HANBELİ MEZHEBİNE GÖRE BAYRAM NAMAZI KILINIŞI



Şafiilere göre ise birinci rekatte yedi tekbir, ikinci rekatta beş tekbir getirilir. (Vehbe Zuhayli, İsl.Fık.Ans.C.2.s.459)


ŞAFİİ MEZHEBİNE GÖRE BAYRAM NAMAZI KILINIŞI:

BİRİNCİ REKAT:
Bayram namazına niyet ederek NİYET ETTİM ALLAH RIZASI İÇİN SÜNNET OLAN İKİ REKAT BAYRAM NAMAZINI KILMAYA UYDUM İMAMA Allahu Ekber diyerek eller bağlanır.Sonra VECCEHTU DUASI okunur.Sonra 7 tekbir alınır.
Her tekbir alınışta eller kulakların hizasına kadar kaldırılır ve sonra göğüs üzerinde bağlanır.
Her iki tekbir arasında biraz ara verilir ve gizlice SUBHANELLAH, VELHAMDULİLLEH,VELE İLEHE İLLALLLAHU VELLAHUEKBER ZİKRİ OKUNUR.
Tekbirlerden sonra EUZU BESMELE çekilir.FATİHA ve ZAMMI sure okunur.RUKU, İTİDAL VE SECDE yapılarak ikinci rekata kalkılır.

İKİNCİ REKAT:
İkinci rekata da ilk rekatta olduğu gibi fatihadan önce BEŞ tekbir getirilir ve her iki tekbir arasında ılk rekatta belirtilen zikir gizlice soylenir.
Tekbirlerden sonra EUZU ve BESMELE çekilir ve FATİHA ile ZAMMI sure okunur.
RUKU, İTİDAL ve SECDE yapılarak son oturuşta ETTEHIYYATU SALLI BARIK DUALARI okunur ve selam verilerek namaz bitirilir.





Şia (ehli beyt - imamiyye ): Birinci rekatta iftidah tekbirinden sonra 6 tekbir ,ikincide 5 tekbir

Bayram namazının şia'da kılınışı:
Ramazan ve Kurban Bayramı namazları ikişer rekâttır. Birinci rekâtta Fatiha ve sure okunduktan sonra, beş defa tekbir alınmalı; her tekbirden sonra bir kunut okunmalı ve beşinci kunuttan sonra bir tekbir daha alınıp rükûya gidilmeli ve iki secde yapılmalıdır. Tekrar ayağa kalkılıp ikinci rekâtta dört tekbir alınmalı ve her tekbirden sonra bir kunut okunmalıdır. Beşinci tekbir alındıktan sonra rükûya gidilmeli; rükûdan sonra iki secde yapılıp, teşehhüt okunmalı ve selâm verilmelidir.





MÜEKKED VE GAYRİ MÜEKKED SÜNNET HANGİLERİDİR?

a) Müekked Sünnetler : Kuvvetli sünnet. Peygamber efendimizin devamlı yaptıkları pek az terkettikleri sünnet.

Hanefiye göre;Sabah, öğle, akşam ve cuma namazının sünnetleri ile yatsının son sünneti müekked sünnettir. Hz. Peygamber bunları daima kılmış, ender olarak terketmiştir. Mümkün oldukça bunlara riayet etmelidir.

Şâfiî mezhebine göre müekked sünnetler, sabahın farzından önce iki, öğlenin farzından önce ve sonra ikişer, akşamın farzından sonra iki ve yatsının farzından sonra iki olmak üzere toplam 10 rek‘attır. Cuma namazının farzından önce ve sonra kılınan ikişer rek‘at sünnet de müekked sünnettir.


b) Gayr-i Müekked Sünnetler : Hz. Peygamber (s.a.s)'in bazen yapıp bazen de terkettiği ameller.

Hanefiye göre; ikindi namazının sünneti ile yatsı namazının ilk sünneti gayr-i müekkeddir. Peygamberimiz bunları bazan kılmış bazan terketmiştir. Bunları da kılmaya çalışmalı, kılmamayı alışkanlık haline getirmemelidir.

Şâfiî mezhebine göre, öğlenin sünnetlerini dörder rek‘at kılmak, ikindinin farzından önce dört rek‘at, akşamın farzından önce iki rek‘at namaz kılmak gayr-i müekked sünnet sayılmıştır. Cuma namazının sünnetlerini dörder rek‘at olarak kılmak da böyledir.
Hanefîler'den farklı olarak Şâfiîler'de, yatsının farzından önce dört rek‘at sünnet yoktur, buna mukabil yine Hanefîler'in tersine olarak akşam namazından önce iki rek‘at sünnet vardır.


AKŞAM NAMAZINDAN ÖNCE NAFİLE NAMAZ KILINIR MI?
Şafilere göre: Akşam namazından önce iki rekat sünnet vardır.
Hanefilere göre: Akşam namazından önce nafile namaz kılmak mekruhtur.



BAŞLANMIŞ NAFİLE NAMAZIN TERKİ , KAZASI

Hanefîler'e göre ; Başlanmış nâfile namaz herhangi bir nedenle bozulacak olursa kazâ edilmesi vâcip,
Mâlikîler'e göre farzdır.
Şâfiîler'e göre ise bozulan nâfile namazın kazâ edilmesi gerekmez.



TAHİYATUL MESCİD NE ZAMAN KILINIR?

Şâfiî mezhebine göre mescide ne zaman girilirse girilsin bu namazın kılınması müstehaptır.
Hanefîler'e ve Mâlikîler'e göre ise kerâhet vakitlerinde mescide giren kimsenin bu namazı kılması mekruhtur. Kişi bunun yerine tesbih ve tehlîlde bulunarak ve salavat getirerek mescidi selâmlamış olur. Normal vakitlerde mescide girdiği halde tahiyyetü'l-mescid kılamayan kimsenin, bunun yerine dört defa "Sübhânellahi ve'l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber" demesi menduptur.

Hanefî ve Mâlikîler'e göre Cuma vakti hatip hutbedeyken mescide giren kimse tahiyyetü'l-mescid kılamaz.
Şâfiîler'e ve Hanbelîler’e göre ise uzatmamak ve iki rek‘atı geçmemek şartıyla bu durumda tahiyyetü'l-mescid kılınır.



SAVAŞTA NAMAZ (HAVF - KORKU NAMAZI):

Sünni :
Şafii mezhebine göre namaz hiçbir surette terk edilmez. Savaşırken de, kaçarken de namaz mutlaka kılınacaktır.

Hanefi mezhebinde Salatü'l-havf (korku namazı) , çarpışma olmadığı zamanlarda  kılınacaktır.Hanefi mezhebinde ise cephede bulunan kimse çarpışma olmadığı takdirde Salat'ül-Havf (korku namazı) kılacak, aksi takdirde yani çarpışma halindeyse namaz kılmakla mükellef değildir.Mebsut , Meydani',Serahsi 


Kılınış şekli:
1- Düşmanın kıble tarafında olmaması durumu.

İmam cemaatı iki fırkaya ayırır. Bir fırka düşmana karşı durup, düşma­nı takip eder. Diğer fırka imamın arkasında durup, cemaat ile imama işti­rak ederek, bir rekat namaz kılar.

Birinci rekat biterken imam bekler, arkasındaki cemaat diğer rekatını tamamlayarak selam verir, düşmana karşı durmak için gider. Düşmanı bekleyen o diğer topluluk hemen gelip imama uyar ve onunla bir rekât kı­larlar. Bu arada imamın iki rekâtlık namazı bitmiş olur, selam vermeden bekler, arkasında bekleyen cemaat diğer ikinci rekât için kalkar.allahdostuseyyid İkinci re­kâtını kılar imamla beraber selam verirler.

Peygamberimiz (s.a.v) Zatur-rika Gazvesi´nde kıldığı namaz şekli: Sa­lih bin Havvat, Zatur-rika günü Hz. Peygamberle birlikte bulunan kimse­lerdendir. O şöyle rivayet eder: "Askerin bir kısmı Rasulullah ile beraber (namaz için) saf bağladı. Öbür kısmı da düşmana karşı saf bağladı. Rasu­lullah kendisi ile beraber bulunanlara bir rekat kıldırdı. Sonra ayakta sa­bit kaldı. Kendisi ile bir rekat kılanlar kendi başlarına (bir rekat daha) kı­larak (iki rekatı) tamamladılar. Sonra çekildiler ve düşmanın yüzüne karşı saf bağladılar- ve (düşman karşısında bulunan) öbür taife geldi, Rasulullah ikinci rekata kalktı Onunla birlikte birlikte kıldılar. Sonra Rasulullah (ta-hiyyata oturdu, namazdan çıkmayıp) -oturmakta devam etti. Cemaat de diğer rekatı kendi başlarına kalıp tamamladılar. Sonra Rasulullah bunla­rla beraber selam verdi." [Muslim 842,buhari3900]


2- Düşmanın kıble tarafında olması durumu:

İmam cemaati (yine) ikiye ayırır.
İmam onları iki safa ayırır. Her iki safla ihram tekbirini alır. İmam secdeye gittiğinde birinci saf imamla beraber secdeye gider diğer saf secdeye gidenleri muhafaza eder. İmam kıyama kalktığında diğer saf secdeye gider ve kıyamda imama yetişir.

Bu ikinci namaz şekli peygamberimiz (s.a.v)´in Usfan Gazvesi´nde kıldığı namazdır.

İbni Abbas (r.anhuma) şöyle rivayet eder:
"Peygamberimiz namaza kalktı. Cemaat de onunla birlikte namaza kalktılar. O, tekbir aldı, cemaat de birlikte tekbir aldı. O, rüku´a gitti. Ce­maatin bir kısmı da (birinci safta olanlar) O´nunla birlikte rüku´a gittiler. Sonra secde etti, O´nunla birlikte secde edenler de kalktılar, ve kardeşle­rini korudular. Bu sefer diğer grup peygamberimiz ile birlikte rüku´a ve sucuda gittiler. Bu arada tüm cemaat namazın içinde olup, bir kısmı öteki­leri koruyarak namazlarım kıldılar." [Buharı, 902.]

Düşmanla fiilen savaşılmıyorsa ve düşman da kıble tarafında ise bu durumda imam cemaatı saflara ayırır. Baştaki iki saf ifade edilen şekilde namaza dururlar. Eğer ordnun iki veya üç yerden saldırıya geçme durumu ihtimali varsa o zaman imam cemaatı o kadar safa ayırır (üç veya dört saf gibi). O zaman her bir saf için ayrı ayrı îekatla namaza devam eder. İmam sonraki rek´atın kıyamı gelince bir sonraki saf onunla beraber o rekatını kılar. allahdostuseyyid.Neticede üçüncü veya duruma göre dördüncü rekatın sonunda bütün cemaat teşehhüd için hep birlikte oturup selam verirler.

3- Korku ve tehlikenin kızıştığı durum:
Bu durumda herkes imkânı dahilinde kolayına nasıl gelirse öyle nama­zını kılar. Artık kıbleye ister yönelsin (ister yönelmesin, ister hayvan sır­tında olsun, isler yaya olsun namazın nasıl kılabiliyorsa öylece kılar).

Üçüncü kılınış şekli ise, savaşın kızıştığı andır. Bu durumda imkanlar nasıl elverirse öylece namaz kılınır.

Abdullah ibni Ömer (r.anhuma) Usfan gazvesinde kılınan namaz şek­lini zikrettikten sonra, bu namazı da Rasulullah (s.a.v)´den şöyle rivayet eder: "Korku bundan da (geçen iki şekilden de) fazla olursa yürüyerek, durarak, binerek kıbleye yönelmiş olsun- olmasın güç yetirdiği kadar namazım kılsın." [Buharı, 4261]




Şia: 
Bu namaz dört rekatlık namazlarda cemaatle kılındığında seferi olur. İsterse savaşçılar seferde olmamış olsunlar. Havf (korku) namazı şu şekildedir: Örneğin cemaat imamı, öğlen namazına başlar, bir grup savaşçı imamla birinci rekâtlarını birlikte ve ikinci rekâtlarını kendileri (furada) olarak kılarlar ve savaş meydanına dönerler. Daha sonra ikinci grup savaşçı gelerek ikinci rekâtta olan imama bağlanarak birinci rekâtlarını kılarlar. İkinci rekâtlarını ise kendileri furada olarak kılarlar.






TESPİH NAMAZI veya CAFERİ TAYYAR NAMAZI :
Sünnilerde tespih namazı diye adlandırılan bu namaz ; Şia'da, Caferi Tayyar namazı olarak geçer.Başlangıcı ile ilgili rivayetler farklıdır.

Sünni:
Peygamber efendimiz amcası Hazret-i Abbas’a, (Sana öğreteceğim şeyi yaptığın zaman, eski-yeni, önceki-sonraki, gizli-açık, hataen veya kasten işlediğin bütün günahları Allahü teâlâ affeder) buyurup tesbih namazının nasıl kılınacağını bildirmiştir. (Ebu Davud)


Şia:
Peygamber efendimizin (saa.) amcası Ebû Tâlib’in oğlu Ca’fer-i Tayyâr hazretleri Hayber fethi esnasında Habeşistan’dan döndüğünde efendimiz kendisine ikramda bulunmak ve sevgisini izhar etmek için; “Sana bir bağışta bulunayım mı?” diye sormuş, o da evet ya Resulullah demişti. Etrafta bulunanlar, Peygamber’in (saa.) ona altın veya gümüş vereceğini sanarak yanlarına sokulmuşlardı. Peygamber (saa.) ona şöyle buyurmuştu: “Sana öyle bir şey vereceğim ki, onu her gün yaparsan, o senin için dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olur. Eğer onu iki günün arasında yaparsan, Allah o iki gün arasında işlediğin her günahını bağışlar. Veya her Cuma, yahut her ay, ya da her sene yapacak olursan, Allah iki Cuma, iki ay, iki sene arasında işlediğin günahları bağışlar.”

TESPİH NAMAZI veya CAFERİ TAYYAR NAMAZININ KILINIŞI NASILDIR?
Ca’fer namazının en faziletli vakti, Cuma günü kuşluk vaktidir. 
Bu namaz dört rekât olup, her iki rekâttan sonra teşehhüd okunup selam vererek kılınır. Birinci rekâtında Fâtiha suresi, ardından Zilzal suresi okunur. Sonra on beş kere “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve la ilahe illâllâhü vallahü ekber” denir ve rükûya varılır. Rükûda on defa “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve la ilâhe illâllâhü vallahü ekber” denir. Rükûdan doğrulunca on defa “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve la ilâhe illâllâhü vallahü ekber” denir ve secdeye vanlır. Secdede iken on defa “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve la ilâhe illâllâhü vallahü ekber” denir. Secdeden kalkınca on defa “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve la ilâhe illâllâhü vallahü ekber” denir. Ardından ikinci secdeye vanlır. İkinci secdede iken on defa “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve la ilâhe illâllâhü vallahü ekber” denir. İkinci secdeden kalkınca yine on defa “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve la ilâhe illâllâhü vallahü ekber” denir. Böylece bir rekâtta toplam yetmiş beş defa “Sübhânallâhi ve’l-hamdülillâhi ve la ilâhe illâllâhü vallahü ekber” tesbihatı yapılmış olur.

İkinci rekâtta Fâtiha’dan sonra Âdiyât, üçüncü rekâtta Nasr, dördüncü rekâtta ise İhlâs suresi okunur. Her rekatta 75 Tesbih okunmuş olur ki, toplamı 300 eder.
NOT:Sünni ekolde Fatihadan sonra okunacak zammüsüreler dilediğince okunabilir.





TİLAVET SECDESİ:

TİLAVET (OKUMA) SECDESİ YAPILACAK KAÇ AYET VARDIR:
Kuranda 14 veya 15 yerde secde ayeti vardır.

Neml:25  :Malik ve Şafiî'ye göre secde ayetidir.
Sâd: 24 :Burada secde etmek Mâlik ve Şafiî'ye göredir.Hanefî'ye göre burada secde yoktur.



Tilavet secdesi yapılmalıdır diyenler:
14 yerde secde ayeti olduğu söylenir.Secde âyetleri üç guruptur:
 Birincisi: Secdeyi açıktan emreden âyetler. Fussilet Sûresinin 37. âyeti, Necm Sûresinin, 62. âyeti, Alak Sûresinin 19. âyeti gibi. Bu âyetleri okuduğumuzda doğrudan Cenab-ı Allah'ın emri mûcibince secde ederiz.


İkincisi: Başta Peygamberler olmak üzere, mü'minlerin, meleklerin, Allah'tan korkanların, mahlûkâtın, güneşin, ayın, yıldızların, dağların, ağaçların, hayvanların, kısaca göklerde ve yerde bulunan her şeyin Allah'a secde ettiğini bildiren âyetler. A'râf Sûresinin 206. âyeti, Ra'd Sûresinin 15. âyeti, Nahl Sûresinin 49. âyeti, İsrâ Sûresinin 107. âyeti, Meryem Sûresinin 58. âyeti, Hac Sûresinin 18. âyeti, Secde Sûresinin 15. âyeti, Sâd Sûresinin 24. âyeti buna mîsal teşkil eder. Bu hayretimizi ise ancak secde ile teskin edebilmekteyiz.

Üçüncü kısım secde âyetleri ise bir kısım insanların büyüklenmeleri veya inkârları nedeniyle secde etmekten yüz çevirdiklerini haber veren âyetlerdir. Furkân Sûresinin 60. âyeti, Neml Sûresinin 25. âyeti ve İnşikâk Sûresinin 21. âyeti de bu tür âyetlere mîsaldir. Bu âyetleri okuduğumuz zaman ise inandığımızı, Allah'ın her emrine mutî olduğumuzu, Allah'a karşı tekebbür ve büyüklenme içinde olmadığımızı, tekebbür hâlinden Allah'a sığındığımızı fiilî olarak hemen göstermek ve arz etmek için secdeye gideriz.


Delil:
Ve kendilerine Kur’ân okunduğu zaman, secde etmiyorlar!” (İnşikak, 21)

Yapılışı:
Hanefi :

Abdestli halde kıble­ye yönelerek tilâvet secdesi niyetiyle eller kaldırılmaksızın "Allahüekber" diye­rek secdeye varılır. Secdede üç defa "Sübhâne rabbiye'l-a'lâ"dedikten sonra"Allahüekber" diyerek kalkılır. Secdeden sonra selâm verilmez.


Şafii:

Tilâvet secdesi için kalbiyle niyet etmenin yanı sı­ra diliyle de niyet etmeli, sonra iftitah tekbirini alıp namaz secdesi gibi bir sec­de etmeli, sonra oturmalı, ardından da selâm vermelidir. Buna göre namaz dı­şındaki kimseler için tilâvet secdesinin rüknü beş tanedir:Namaz kılmakta olan bir kişi secde âyeti okursa, namazdayken secde eder;

Malik ve Hanbeli de tilavet secdesini kabul eder.


Tilavet secdesi yapılmasa günah yoktur diyenler:

Ömer (R), bir cumua günü minber üzerinde en-NahI Sûresi'ni okumuş, nihayet secde âyetine geldiği zaman minber­den inip secde etmiş; insanlar da onunla beraber secde etmişler. Er­tesi cumua olduğu zaman Umer, o sûreyi yine okumuş, nihayet secde âyetine geldiği zaman: Ey insanlar, biz sucuda uğrayıp geçiyoruz. Bi­nâenaleyh her kim secde ederse, muhakkak sünnete icabet etmiş; doğru yapmıştır. Her kim de secde etmezse, ona da günâh,yoktur, demiş­tir .Buhari, Secdeler:11


İmrân ibn Husayn'a: Bir kimse secdeyi dinlemek için oturmamış olduğu (yânî dinleyici olmadığı) hâlde

secdeyi işitirse (nasıl yapacak)? diye soruldu. îmrân: Şayet o sûreyi dinlemek için oturmuş olaydı, ne düşünüyordun ki! dedi. (Buhârî dedi ki) İmrân bu sözü ile, dinlemek için oturan kimse üzerine secde etmeyi vâcib görmüyor gibidir .

Selmân Fârisî: Biz bunu dinlemek maksadıyle gitmedik (binâenaleyh secde etmeyiz), demiştir .

Osmân ibn Affân: Secde etmek ancak secde âyetini dinlemekte olana (yânî dinlemeyi kasdedip, ona kulak tutan kimseye) lâzım gelir, demiştir.





CENAZE NAMAZI 

CENAZE NAMAZI KILINIŞI NASILDIR?
HANEFİ:
1. Niyyet- iftidah Tekbiri
Subhaneke
2. Tekbir
Salli- barik
3. Tekbir
Cenaze duası- Bilmeyen Fatiha okur
4. Tekbir ve selam
Bir çok kimseler, Cenaze namazının dördüncü tekbirinde, ya hiç ellerini bırakmadan selâm vermekte veya sağ tarafa selâm verince sağ elini, sol tarafa selâm verince de sol elini yana bırakmaktadır.
Bu hareketlerin her ikisi de yanlıştır. Doğrusu, dördüncü tekbiri aldıktan sonra her iki eli yana bırakıp selâm vermektir. Çünkü kendisinde sünnet olan bir zikrin bulunduğu kıyamlarda eller bağlanır. Sünnet olan bir zikrin kalmadığı kıyamlarda ise, eller bağlanmaz, yana salınır. (Dürer, 1/ 53)



Hanefi mezhebine göre cenaze namazı nasıl kılınır (video ):



ŞAFİİ:
Cenaze Namazının Rükünleri:
1. Niyet.
"Allah rızâsı için farz-ı kifâye olarak şu ölünün (ölüler birden faz­laysa 'şu ölülerin') cenaze namazını kılmaya niyet ettim" diyerek niyet edilir.
Hanefî mezhebine göre her ölü için ayrı ayrı cenaze namazı kılınması ge­rekir.

Ölünün erkek veya kadın olduğunun belirtilmesi şart değildir.
Hanefî mezhebine göre er kişi veya kadın kişi olarak cinsiyet belirtilir.

2. Dört tekbir. Bunlara iftitah tekbiri de dahildir.
Niyetin hemen ardından eller kaldırılarak Allahüekber deyip iftitah tekbiri alınır ve eller göbekle göğüs ara­sında biraz sola kaydırılmış vaziyette sağ el sol elin üzerine konarak bağlanır.

Cenaze namazı kılan kişinin her tekbir alışta Hanefîler'in aksine ellerini kaldırması sünnettir.Hanefiler iftidah tekbiri haricinde ellerini kaldırmazlar. Tekbirlerden sonra eller yine göğsün altında bağlanır, if­titah duası okunmaksızın eûzü besmele çekilerek Fatiha okunur.

3. Kıyam. Ayakta durmaya muktedir olan kişinin bu namazı başından so­nuna kadar ayakta kılması farzdır.
4. İftitah tekbirinden sonra Fatiha okumak. Bunun herhangi bir tekbirden sonra okunması caiz ise de iftitah tekbirinden sonra okunması daha faziletli­dir. 
Hanefî mezhebine göre cenaze namazında iftitah tekbiri alındıktan son­ra Fatiha yerine Sübhâneke duası okunur.
5. İkinci tekbirden sonra Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) salâtü selâm ge­tirmek.
Fâtiha'dan sonra ikinci defa Allahüekber diyerek tekbir alınır ve ardından salli ve barik duaları okunur .
Hanefî mezhebine göre cenaze namazının ikinci tekbirinden sonra Pey­gamber Efendimiz'e (s.a.v) salâtü selâm getirmek sünnettir, rükün değildir.

6. Üçüncü tekbirden sonra ölü için dua etmek.
Duada belli kelime ve kalıplara bağlı kalma zorun­luluğu yoktur.

7. Dördüncü tekbirden sonra selâm vermek.
Şu ayet okunduktan sonra selam verilir:
"Arşı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) rablerini hamd ederek tesbih ederler, O'na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağış­lanma dilerler: Ey rabbimizl Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden ve senin yoluna uyanlarıbağışla ve onları cehennem aza­bından koru."( Mü'min 40/7.)



Şia:  Ehlibeyt fıkhında, Ehlibeyt mektebine inananlar için cenaze namazı beş tekbirle kılınmaktadır. Ehlibeyt'in velayetini kabul etmeyenlerin cenaze namazı ise dört tekbirle kılınır. Çünkü Allah Resulü, kendi hayatı döneminde bu uygulamayı yapmış ve Hz. Ali'nin velayet ve imametini kabul edenler için dördüncü tekbirden sonra dua ve istiğfarda bulunduktan sonra beşinci tekbiri de getirerek namazı bitirmiştir. Ali'ye karşı gelenlerin ise namazını dördüncü tekbirde bitirerek, dua ve istiğfarda bulunmamıştır.(Ayrıca müminlerin cenazesini 5 , münafıkların 4 tekbirle kılardı şeklide rivayetler de vardır)

Kısacası, önce ceneza, kıbleye yönelik, namaz kılanın önünde başı namaz kılanın sağ omzuna gelecek şekilde sırt üstü yere yatırılır. Sonra, cenaze namazını kılacak kişi, cenazenin sinesi hizasında durarak, Allah rızası için önünde bulunan cenazenin namazını kılmaya niyet edip tekbir getirerek başlar.

Ehlibeyt fıkhında cenaze namazında okunması farz olan özel bir dua söz konusu değildir. Dolayısıyla insan cenaze namazında getirilmesi gereken beş tekbirden her birini getirdikten sonra; sırasıyla; Kelime'i Şehadet, Allah Resulü, Ehlibeyt'i ve diğer peygamberlere salâvat ve mümin erkek ve kadınlarla, namazı kılınan kimse Ehlibeyt'in velayetine inanıyorsa, ölen kimseye, mağfiret dilemeyi içeren, istediği her duayı okuyabilir. Ancak Allah Resulü ve Ehlibeyt İmamları'ndan gelen dua metinlerinin tercih edilmesi daha evladır.

Buna göre kısa şekliyle cenaze namazı kılan kimse sırasıyla; birinci tekbirden sonra Allah'ın birliğine ve Hz. Muhammed (s.a.a)'in risaletine şahadet getirir; ikinci tekbirden sonra peygamberlere salâvat gönderir; üçüncü tekbirden sonra müminlere dua eder; dördüncü tekbirden sonra cenazeye dua edip mağfiret diler ve beşinci tekbirden sonra da namazdan çıkar.
Şia , Caferi mezhebine göre cenaze namazı nasıl kılınır:






Alevi cenaze namazı nasıl kılınır -1:

Alevi cenaze namazı nasıl kılınır -2:

Şiada cenaze namazı nasıl kılınır humeyni ilmihaline göre:

İmam Rızâ (as.), Resulullah’ın (saa.) kıldığı cenaze namazını ana hatlarıyla şöyle açıklamıştır:

“Resulullah (saa.) cenaze namazı kıldığında tekbir aldıktan sonra şehadet getirirdi; sonra tekbir alır peygamberlere salâvat getirip dua ederdi; sonra tekbir alır mümin erkek ve kadınlara mağfiret dilerdi; sonra tekbir alır ölen kimseye dua ederdi; sonra tekbir alır (ve selam vermeksizin) namazdan çıkardı.”74

Bu rivayetten de anlaşıldığı gibi, cenaze namazı beş tekbir alınarak kılınır. Niyet edip de birinci tekbir alındıktan ve eller yan tarafa salındıktan sonra,

“Allah’tan başka, bir ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed’in (saa.) O’nun elçisi olduğuna şehadet ederim” denilir.

İkinci tekbir alınıp da eller yan tarafa salındıktan sonra:

“Allah’ım! Muhammed ve Ehl-i Beyti’ne rahmet et.”

Üçüncü tekbirden sonra:

“Allah’ım! mümin erkek ve mümin kadınları bağışla.”

Dördüncü tekbirden sonra, cenaze erkek ise:

“Allah’ım, şu ölü erkeği bağışla.”

Cenaze kadın ise:

“Allah’ım! Şu ölü kadını bağışla.” denir ve sonra beşinci tekbir alınır.

Ancak cenaze namazını şu şekilde kılmak, daha faziletlidir. Şöyle ki: Birinci tekbirden sonra şöyle denir:

“Şehadet ederim ki Allah’tan başka, ilâh yoktur; tektir, ortağı yoktur. Şehadet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Onu hak üzere kıyamet öncesinde müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndermiştir.”

İkinci tekbirden sonra:

Üçüncü tekbirden sonra:

“Allah’ım! Bütün mümin erkek ve mümin kadınları, Müslüman erkek ve Müslüman kadınları, onlardan hayatta olanları ve ölenleri bağışla. Onlarla aramızdaki ilişkiyi hayırlarla koru. Şüphesiz sen duaları kabul eden ve her şeye güç yetirensin.”

Cenaze erkek ise dördüncü tekbirden sonra şöyle denir:

“Allah’ım! Bu senin kulundur. Senin erkek ve kadın kulunun evladıdır. O sana misafir oldu ve sen huzuruna varılanların en hayırlısısın. Allah’ım! Biz bunun hakkında iyilikten başka hiçbir şey bilmiyoruz. Ancak sen onu bizden daha iyi bilirsin. Allah’ım! Eğer o, iyilikte bulunan kimselerden ise, iyiliğini artır; eğer kötülükte bulunan kimselerden ise, ondan geç ve onu bağışla. Allah’ım! Ona kendi katında en yüce derecelerde yer ver. Geride bırakılanlar arasında ailesi hakkında onun yerine geç. Kendi rahmetinle ona rahmet et, ey merhametlilerin en merhametlisi.”

Cenaze kadın ise şöyle denir:

Allah’ım! Bu senin kadın kulundur. Senin erkek ve kadın kulunun kızıdır. O sana misafir oldu ve sen huzuruna varılanların en hayırlısı-sm. Allah’ım! Biz bunun hakkında iyilikten başka hiçbir şey bilmiyoruz. Ancak sen onu bizden daha iyi bilirsin. Allah’ım! Eğer o, iyilikte bulunan kimselerden ise, iyiliğini artır; eğer kötülükte bulunan kimselerden ise, ondan geç ve onu bağışla. Allah’ım! Ona kendi katında en yüce derecelerde yer ver. Geride bırakılanlar arasında ailesi hakkında onun yerine geç. Kendi rahmetinle ona rahmet et, ey merhametlilerin en merhametlisi.”

Dördüncü tekbirin ardından beşinci tekbir alınır ve namaz son bulur.

Cenaze namazını cemaatle kılan kimse, tekbirleri alıp duaları da kendisi okumalıdır. İmamın okumasıyla yetinilmez


CENAZE NAMAZI DUASI:
a) Erkek cenaze için cenaze namazı duası:
 Allâhümma'ğfir lihayyinâ ve meyyitinâ ve şâhidinâ ve gaibinâ ve zekerinâ ve ünsânâ ve sagýrinâ ve kebîrinâ. Allâhümme men ahyeytehû minnâ fe ahyihî ale'l-islâm ve men teveffeytehû minnâ fe teveffehû ale'l-îmân. Ve hussa hâze'l-meyyite bi'r-ravhi ve'r-râhati ve'l-mağfireti ve'r-rıdvân. Allâhümme in kâne muhsinen fe zid fî ihsânihî ve in kâne müsîen fe tecâvez anhü ve lakkihi'l-emne ve'l-büşrâ ve'l-kerâmete ve'z-zülfâ, bi rahmetike yâ erhame'r-râhimîn (Anlamı: Allahım! Dirimizi, ölümüzü, burada bulunanlarımızı bulunmayanlarımızı, erkeğimizi kadınımızı, küçüğümüzü büyüğümüzü mağfiret buyur, bağışla. Allahım! Aramızdan yaşatacaklarını İslâm üzere yaşat, öldüreceklerini iman üzere öldür. Şurada duran ölüye, kolaylık ve rahatlık ver, onu bağışla. Bu kişi, iyi bir kimse idiyse sen onun iyiliğini artır; eğer kötü davranmış günahkâr bir kimse idiyse, sen rahmet ve merhametinle onları görmezden gel. Ona güven, müjde, ikram ve yakınlık ile mukabele et. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allahım).

b) Ölen kişi çocuk gibi mükellef olmayan bir kimse ise:, duadaki ve men teveffeytehû minnâ fe teveffehû ale'l-îmân (öldüreceklerini iman üzere öldür) cümlesi yerine Allâhümme'c‘alhü lenâ feratan, Allâhümme'c‘alhü lenâ ecren ve zuhran, Allâhümme'c‘alhü lenâ şâfi‘an müşeffe‘an (Allahım! Sen onu bizim için önden gönderilmiş bir sevap vesilesi yap, ecir vesilesi ve âhiret azığı eyle, onu bize şefaati kabul edilen bir şefaatçi eyle!) diye dua edilir.



c) Ölen kişi kadın ise: duanın ana metni ve anlamı aynı kalmak üzere, duadaki … ve hussadan sonraki zamirler kadın yerini tutacak şekilde şöyle değiştirilir: Ve hussa hâzihi'l-meyyite bi'r-ravhi ve'r-râhati ve'l-mağfireti ve'r-rıdvân. Allâhümme in kânet muhsineten fe zid fî ihsânihâ ve in kânet müsîeten fe tecâvez anhâ ve lakkiha'l-emne.


ABDESTSİZ CENAZE NAMAZI KILINIR MI?
Hanefi mezhebine göre Abdestsiz bulunulur da cenaze namazının kaçırılma endişesi varsa teyemmüm ederek cenaze namazı kılınabilir
Şafii,Hanbeli,Maliki,mezhebe göre ise, cenaze namazı teyemmümle kılınmaz.

Şa'bî :adlı Sünnî fakih, cenaze namazında taharet (abdest) şartını aramaz. Bu yaklaşıma göre, rükû ve secde bulunmadığından, cenaze namazına cenaze namazı değil, dua denilmesi uygun düşer. (bk. İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müctehid, 1/194, Türkçesi: Bidâyetü'l-Müctehid, 1/462-3, Beyan Yayınları)
İbn Cerir et-Tabarî de aynı görüştedir.

Caferî Mezhebi de ölüye namazda, hadesten ve necasetten taharet şartları ile diğer namaz şartlarını aramaz.(ehli beyt mektebine göre namaz /Abdullah Turan)
 
CENAZE NAMAZINA YETİŞEMEYEN
Şafii:
İmama tâbi olarak cenaze namazını kılmak isteyen kişi, cemaate geldi­ğinde imamın birinci veya ikinci tekbiri alıp da bunlardan sonra okunması ge­reken sûre veya salâtla meşgul olduğunu görürse, imamın üçüncü tekbiri al­masını beklemeden hemen namaza başlar. Ancak yalnız başına kılıyormuş-çasına namaza devam ederek birinci tekbiri alır. Sonra da Fâtiha'yı, imamın müteakip tekbiri almasına dek okuyabildiği kadar okuyup tekbir aldıktan son­ra Peygamber Efendimiz'e salâtü selâmda bulunur ve namaza bu şekilde de­vam eder.İmamın selâm vermesinden sonra, eksik kalmış olan kısmı tamamlar.

Hanefi:
İmam cenaze namazına durduktan sonra biri ge­lip kendisine tâbi olmak isterse, hemen tekbir almayıp imamı bekler. Müteakip tekbirleri imamla birlikte alır. İmamı beklemeyip tekbir alırsa namazı fâsid ol­maz ama bu tekbiri de geçerli olmaz. İmamın selâmından sonra cenaze hemen kaldırılmazsa, yetişemediği tekbirleri alır. Ancak cenaze hemen kaldırı­lırsa, yetişemediği tekbirleri almayıp selâm verir.İmamın dördüncü tekbiri almasından sonra ve fakat selâm vermesinden önce cenaze namazına gelen kişi, sahih olan görüşe göre namaza başlama­lı, belirtilen tafsilat doğrultusunda imamın selâm vermesinden sonra namazı­nı tamamlamalıdır.



CENAZE GÖTÜRÜLÜRKEN ÖNDEN Mİ ARKADAN MI GİDİLMELİDİR?


Hanefîler'e göre cenazeyi ta'kîb etmekte efdal olan,Cenazenin arkasından gitmektir.
Delil:
Hz. Ali'den «Ölüyü önüne al ve gözünü ondan ayırma. Zira o büyük bir öğüt, uyan ve ibrettir» dediği de rivayet olunmuştur. Küfe uleması aynca İbn Mes'ud'un «Peygamber (s.a.s) 'e, cenaze ile beraber yürümenin keyfiyetini sorduk. «Cenazenin arkasından gidilir, cenaze kimsenin arkasından gitmez, cenaze ile beraber bulunanlardan hiç kimse cenazeyi geçemez» dedi.[ Ebû Dâvûd, Cenâiz, 15/50, no: 3814. ]

Şâfiîler'e göre efdal olan cenazenin ön tarafında gitmek­tir.
Cenazeyi teşyî etmek, yani mezara götürülürken peşinden gitmek sün­nettir. Bir mazeret yoksa bu görevi yürüyerek yapmak menduptur. Cenazeyi teşyî eden kişi, onun af ve mağfireti için bir şefaatçi konumunda olduğundan, arkasında değil, ön tarafından orta süratte yürümeye gayret etmelidir. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc,2/19.)

Delil:
Mâlik mürsel olarak Peygamber (s.a.s) Efendimiz'den ve Hz. Ebû Be­kir ile Hz. Ömer'den, ölünün önünde yürümeyi rivayet etmektedir [Mâlik, Cenâiz, 16/3, no: 8.]

Abdurrahman b. Ebzî'den «Hz. Ali (r.a.) ile bir cenaze teşyiinde beraber bulunuyordum- Hz. Ali (r.a.) elimden tutmuştu ve ölünün arkasında yürüyorduk. Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer de ölünün önünde yürü­yorlardı. Bunu kendisine sordum- Ölünün arkasında yürüyenin, önünde yü­rüyenden üstünlüğü farz namazın nafile namazdan üstünlüğü kadardır. Ebû Bekir ile Ömer de bunu biliyorlar. Fakat ikisi de kolaylaştırıcı kimseler olup halka böyle de olur diye göstermek için önde yürüyorlar dedi.[ Abdürrezzak, 3/445, no: 6263; İbn Ebî Şeybe, 3/278. ]


Mâlikîler arasında; a. Önde gitmek; b. Arkada gitmek; c. Yayalar önde, binekliler arkada gitmek suretiyle üç görüş vardır.


Cenazeye iştirak eden kadınların cenazeyi arkadan ta'kîb etmelerinde imam­ların İttifakı vardır (Kastallânî).


CENAZE DEFNİ YAPILIRKEN OTURMAK VE AYAKTA DURMAK:

Ulemanın çoğu, îmam Mâlik'in Hz. Ali'den «Peygamber (s.a.s) cenaze merasiminde ilkin ayakta duruyor idiyse de, sonradan bu âdeti bırakıp oturarak yapardı» [Mâlik, Cenâiz,\6/11, no: 33.] mealinde getirdiği hadise dayanarak cenazenin önünden ayağa kalkmanın mensuh olduğunu söylerler.

Kimisi de, Amir b. Rabia'mn «Peygamber (s.a.s):
'Cenazeleri gördüğünüz zaman ayağa kalkın ve cenaze sizi geçinceye veyahut yere bırakılıncaya kadar ayakta durun' buyurdu»[Buhârî, Cenâiz, 23/46, no: 1307; Müslim, Cemiz, 11/24, no: 958; Ebû.Ddvûd, Cemiz 15/47, no: 3172] şeklindeki ha­dislere dayanarak cenazenin Önünden kalkmayı vacib görmüşlerdir. Men­suh olduğunu söyleyenler, bu neshin kabir üzerinde ve ölü gömülürken ayakta durmaya da şamil olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir.

Kimisi lafzın zahirine bakarak şamil olduğunu, kimisi de Hz. Ali'nin fii­line bakarak şamil olmadığını söylemiştir. Zira neshi rivayet eden Hz. Ali -rivayet olunduğuna göre- lbnü'l-Mükennef in kabri üzerinde ayakta durmuş ve kendisine «Ya Emira'l-Mü'minîn, niçin oturmuyorsun[ Ebû Dâvûd, Cenah, 15/49, no: 3180.]» diye sorulunca da «Kardeşimizin kabri üzerinde ayakta durmamız ona küçük bir hizmetimizdir» demiştir. [İbn Rüşd Kadı Ebu'l-Velid Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Rüşd El-Hafîd, Bidayetü’l-Müctehid ve Nihayetü’l-Muktesid, Beyan Yayınları: 1/447-448.]



AYAKKABIYLA CENAZE NAMAZI KILINIR MI?

HANEFİ:
Peygamberimiz ayakkabıları ile namaz kılmıştır. Çünkü o dönemde Mescid-i Nebi’nin tabanı şu an olduğu gibi halılarla kaplı değildi; zemin taş ve topraktandı. Bu yüzden toprak bir zeminde namaz kılarken ayakkabıların çıkarılması şart değildir. Temiz olup olmadıkları kontrol edilir, namaza engel herhangi bir pislik varsa bunlar giderilir ve ayakkabılarla namaz kılınabilir.

ŞAFİİ:
“Ayakkabıyla cenaze namazını kılmak caiz değildir. Meğer ki yeni alınmış ve henüz müteneccis olmamışsa (pislenmemişse) cenaze namazını iade etmek sünnet değildir. Fakat tekrar edilmesi, yani ayrı ayrı ferd ve cemaatlar tarafından kılınması sünnettir.”(Halil Günenç, Büyük Şafii İlmihali, Hilal Yayınları, İlaveli 2. Baskı, s: 177)


CENAZE NAMAZINDA FATİHANIN HÜKMÜ

Hanefîler, cenaze namazının dua niteliğini baskın gördüklerinden Fâtiha sûresinin Kur'an tilâveti niyetiyle okunmasını tahrîmen mekruh sayar, fakat dua niyetiyle okunmasında sakınca görmezler.

Şâfiîler'e göre, diğer namazlarda olduğu gibi, cenaze namazında Fâtiha'nın okunması bir rükündür. İlk tekbirden sonra okunması daha faziletlidir.
Delil:Talha: "Ben İbn Abbâs'ın arkasında cenaze üzerine namaz kıldım; bu namazda îbn Abbâs Fâtihatu'I-Kitâb'ı okudu da: Cenaze namazında Fâtihatu'I-Kitâb okumak bir sünnet olduğunu bil­sinler dedi" demiştir.Buhari,cenazeler:65
Hanbelîler'e göre de Fâtiha bir rükün olup ilk tekbirden sonra okunması vâciptir.
Mâlikîler'e göre ise Fâtiha'nın okunmaması daha iyi olup okunması tenzîhen mekruhtur.



GIYABİ CENAZE NAMAZI KILINIR MI?

Hanefî ve Mâlikî fakihleri, kıble yönünde sapma meydana geleceği gerekçesiyle, gaip yani orada bulunmayan bir cenaze üzerine namaz kılmayı câiz görmezler.
Şâfiîler'e göre gaip üzerine cenaze namazı kılınabilir. Çünkü Peygamberimiz Necâşî'nin namazını bu şekilde kılmıştır.
Hanbelîler'e göre de aradan bir ay geçmedikçe gaip üzerine cenaze namazı kılınabilir.



ÖLÜYE KURAN OKUMA VE TELKİN

Cenaze defni üzerinden bir süre geçtikten sonra, orada Kur'an okumak bazı toplumlarda hoş karşılanmıştır. Genellikle Mülk, Vâkıa, İhlâs, Felak ve Nâs sûreleri, sonra Fâtiha ile Bakara sûresinin ilk beş âyeti okunur. Sevabı da cenazenin ve diğer müminlerin ruhlarına bağışlanır. Ölünün bağışlanması için dua edilir ve yavaş yavaş cemaat dağılır. Peygamberimiz bir cenaze gömüldükten sonra bunları yapmamakla beraber hemen dönmez, bir müddet mezarı başında bekler ve cemaate şöyle derdi: Kardeşiniz için yüce Allah'tan mağfiret isteyiniz ve kendisine sükûnet vermesini dileyiniz. O şimdi sorguya çekilmektedir (Ebû Dâvud, “Cenâiz”, 67-69).


Telkin. Cenaze kabre konduktan ve başında Kur'an okuma da tamamlandıktan sonra, kalabalığın orayı terkedip geride kalan bir kimsenin kabrin başında yüksek sesle ve ölüye hitaben iman esaslarını hatırlatması işleminin adıdır. Peygamberimiz’in "Ölülerinize ‘lâ ilâhe illallah’ telkin ediniz" (Müslim, “Cenâiz”, 1) sözündeki "ölüleriniz" kelimesi, âlimlerin çoğunluğu tarafından, "ölmek üzere olanlarınız" şeklinde anlaşılmış ve bunlar telkinin sadece ölüm döşeğindeki hasta için olduğunu, definden sonraki telkinin meşrû olmadığını söylemişlerdir.

Bazı Hanefî âlimleri ise bu konuda açık bir hüküm bulunmadığını, yani ölü defnedildikten sonra telkin vermenin tavsiye edilmediği gibi yasaklanmadığını ileri sürmüşlerdir.

Mâlikîler'e göre de telkin, ölüm döşeğinde iken verilir; gömüldükten sonra telkin vermek ise mekruhtur.

Hanefî mezhebinde mükelleflik yaşına girdikten sonra ölen kimsenin mezarı başında telkin verilmesi meşrû görülmüştür. "Telkin yapılmaz", "Ne yapın denir, ne de yapmayın" diyen Hanefî fıkıhçılar da vardır.

Şâfiî mezhebine ve bir kısım Hanbelî fıkıhçılara göre de, telkin yapılması müstehaptır.

Şia: 
Mezarı toprakla doldurulmadan önce sağ elle cenazenin sağ omzuna vurulması ve sol elle de sol omzundan sıkıca tutulması ve ağzın ölünün kulağına yaklaştırılarak şiddetle hareket ettirilmesi ve üç defa şöyle denilmesi:
Eğer ölünün ismi Muhammed ve babasının ismi de Ali ise, üç defa şöyle denilmelidir:
"İsme‘', ifhem ya Muàammed'ebne Ali."[Ey Ali oğlu Muhammed! (Söylediklerimi) dinle ve anla.]

Arapça yapılan telkin ve duanın Türkçe anlamı: 
"Bizden ayrıldığında bulunduğun ahit üzere misin sen? O ahit: Al-lah'tan başka ilâh olmadığına, tek ve ortağı bulunmadı-ğına, Hz. Muhammed'in (Al-lah, ona ve tertemiz Ehlibeyti'ne rahmet etsin) O'nun kulu, elçisi, peygamberlerin efendisi ve resullerin sonuncusu olduğuna, Hz. Ali'nin müminlerin emiri, vasilerin efendisi ve Allah'ın itaatini bütün âlemlere farz kıldığı imam olduğuna, Hasan, Hü-seyin, Ali b. Hüseyin (Zeynelabidin), Muhammed b. Ali (Bakır), Cafer b. Muham-med (Sadık), Musa b. Cafer (Kazım), Ali b. Musa (Rıza), Muhammed b. Ali (Ce-vad), Ali b. Muhammed (Hadi), Hasan b. Ali (Askerî), "Kaim, Hüccet ve Mehdi" hazretlerinin (Allah'ın rahmeti onlara olsun) müminlerin imamları, bütün yaratıklara Allah'ın hüccetleri, senin imamların, hidayet imamları ve iyiler olduklarına dair şehadet etmendir. Ey Ali oğlu Muhammed;

Allah Teala tarafından elçi olarak yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) iki melek sana gelip Rabbin, Peygamberin, dinin, kitabın, kıblen ve imamla-rın hakkında sorduklarında, korkma, hüzne kapılma ve onların cevabında şöyle de:

"Allah, Rabbimdir. Hz. Muhammed, (Allah, ona ve tertemiz Ehlibeyti'ne rahmet etsin) peygamberimdir. İslâm, dinimdir. Kur'an, kitabımdır. Kâbe, kıblemdir. Mümin-lerin emiri Ali b. Ebu Talib, imamımdır. Ali'nin oğlu Hasan Müçteba, imamımdır. Kerbela'da şehit edilen Ali oğlu Hüseyin, imamımdır. Ali Zeynelabidin, imamımdır. Muhammed Bakır, imamımdır. Cafer Sadık, imamımdır. Musa Kazım, imamımdır. Ali Rıza, imamımdır. Muhammed Cevad, imamımdır. Ali Hadi, imamımdır. Hasan Askerî, imamımdır. Beklenilen Hüccet, imamımdır. Bunlar, (Allah'ın rahmeti hepsi-nin üzerine olsun) benim imamlarım, efendilerim, önderlerim ve şefaatçilerimdir. Onları seviyor; dünya ve ahirette düşmanlarından teberri ediyorum. O hâlde ey Ali oğlu Muhammed! Bil ki:

Şüphesiz Allah Tealâ, ne güzel Rabdır. Hz. Muhammed (Allah, ona ve tertemiz Ehlibeyti'ne rahmet etsin) ne güzel elçidir. Hz. Ali ve masum evlatları olmak üzere on iki imam, ne güzel imamlardır. Hz. Muhammed'in (Allah, ona ve tertemiz Ehlibeyti'ne rahmet etsin) getirdiği, haktır. Ölüm, haktır. Kabirde Münker ve Nekir (denen iki meleğ)in sorgulaması, haktır. Yeniden dirilme, haktır. Dirilip yayılma, haktır. Sırat, haktır. Mizan, haktır. Amel defterlerinin dağıtılması, haktır. Cennet, haktır. Cehennem, haktır. Kıyamet gelmektedir; onda hiçbir şüphe yoktur. Gerçekten Allah kabirde olanları diriltecektir.
Allah, seni gerçek söz üzerinde sabit kılsın; seni doğru yola hidayet etsin ve seni sevdiklerinle rahmet yurdunda (cennette) tanıştırsın."



EŞLER CENAZELERİNİ YIKAYABİLİR Mİ?

Hanefi Mezhebine Göre: Bir kadın vefat eden kocasını yıkayabilir. Çünkü kadın iddet bekleyecektir. Bu iddet çıkmadıkça evlilik devam ediyor sayılır.
Fakat koca, ölmüş karısını yıkayamaz. Çünkü erkeğin iddet beklemesi gerekmez, karısı ölünce aralarındaki evlilik bağı kalkmış olur. Ancak yıkayacak kimse bulunmadığı takdirde, koca karısına teyemmüm verir.

Diğer üç imama göre: Koca karısını yıkayabilir.


ŞEHİDE CENAZE NAMAZI KILINIR MI?
Şafiî, Mâlik ve Ahmed bunun haram olduğuna kail olmuşlardır. Şehid yıkanmaz ve namazı da kılınmaz.Şâfiîlerin bâzısı vâcib değil, lâkin caiz olur demişlerdir. 
Hanefîler'e göre şehîd yıkınmaksızın namazı kılınır.
Not: Peygamberin Uhud şehitlerini yıkamadan ve namazlarını kılmadan gömmesi, vefatına yakın ise gidip cenaze namazı kılması görüş ayrılıklarının temel nedenidir.


ÖLEN KADININ SAÇI :
Şafiî, Ahmed ibn Hanbel, İshâk ibn Râhûye :Kadın cenazesinin saçının üç bukle yapılıp arkasına bırakılmalı.
Delil:
İbn Atıyye: Biz peygamberin kızını yıkayacağımız sırada saç örgülerini çöz­dük. Sonra başını yıkadık, sonra da saçları üç bukle yaptık.Buhari,cenazeler:13
Bunu Peygamber'in işaretiyle yapmış olması da muhtemeldir.

Hanefîler :Saçların iki bölük yapılıp cena­zenin göğsüne ve gömleğinin üstüne konulması içtihadında bulunmuşlardır. Hanefîler'ce saçı tarakla tarayıp arkaya atmaya luzûm yoktur.
Delil:
Hadîste görülen Ümmü Atiyye'nin kendi yaptıklarını haber vermesinden ibarettir.İhtimâl üzerine hüküm bina edilemiyeceği şer'î bir esastır.



SEFERİLİK


SEFERDE NAMAZLARI İKİ REKAT MI  KILMALIYIZ?
HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
EVET VACİPTİR
İSTEĞE BAĞLI
EVET SÜNNETTİR
İSTEĞE BAĞLI
EVET
MUTLAKA


İmam Ebu Hanife (ra): namazı kısaltarak iki rekat kılmak va­ciptir. Misafirin namazını iki rekat olarak kılması namazını tam kılması demektir. Zira misafire yolculuk sırasında iki rekat kılması farzdır.

DELİL:

1.) Hz. Ömer'den rivayet edilmiştir: «Hz. Ömer, «Seferde namazın iki rekat kılınması Peygamberimizin İfadesiyle «tam kılınmış namazdır, kısal­tılmış namaz değildir.» dedi.» Yolcunun tam namazı iki rekat olduğuna göre, seferde namazı iki rekat kılmak farzdır.

2.) Resulullah {sav}, bütün yolculuklarında namazı kısaltarak iki rekat kılarlardı. Bu husus İbnl Abbas (ra)'tan şöyle rivayet edilmiştir: «Resulul­lah (sav), sefer sırasında, evine dönünceye kadar namazlarını iki rekat olarak kılardı.» Resutullah (sav)'ın namazlarını iki rekat kılması seferde namazın iki rekat kılınmasına delalet eder.

3.) İmran bin Husayn (ro)'dan rivayet edilmiştir: «Resulullah (sav) İle haccettim, iki rekat kıldı. Hatta Mekke'de kaldığı onsekiz gün boyunca namazlarını yine iki rekat kıldı. Mekkelilere de hitap ederek, «Siz namazları­nızı bize bakmayarak dön rekat kılın. Çünkü biz seferiyiz, İki rekat kılı­yoruz.» buyurdu.»

4.) ibni Ömer (ra), «Resulullah (sav) ile seferde bulundum. O, namaz­larını iki rekat olarak kılardı. Resulullah'tan sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr, Ömer (ra) ve Osman (ra) ile de seferde bulundum. Onlar da farz namaz­larını iki rekat olarak kılarlardı. Zira Allah (cc), «Andolsun ki Resulullahda sizin İçin, Altahı ve ahiret gününü umanlar ve Allahı çok zikredenler için güzel bir numune vardır.» (Ahzab: 21) buyurmuştur.» demiştir.

5.) Buharı ve Müslim'in Hz. Ayşe'den rivayet ettikleri: «Namaz başlan­gıçta İki rekat olarak farz kılınmıştı. Sonra mukimler için arttırılarak dört rekat yapıldı. Seferdeki namaz ise ilk haliyle iki rekat olarak kaldı.»[CASSAS C.2 ]


6.)Ya'lâ b. Ümeyye'den; demiştir ki:
Ömer b. Hattâb'a, "Aziz ve celil olan Allah sadece "Eğer kâ­firlerin size fenalık yapacağından korkarsanız" dediği ve (bugün) bu (korku) da kalmadığı halde insanların (yolculukta) namazı kısaltma­larını nasıl buluyorsun?" dedim. Ömer (r.a.) dedi ki:
Senin hayret ettiğin şeye ben de hayret ettim de bunu Resûlullah (s.a.)'den sordum.
“Bu, azız ve celil olan Allah'ın size verdiği bir sadakadır. O'nun sadakasını alınız" buyurdu. (Müslim, musâfirîn 4; Tİrmizî, tefsîru sûre (4); Nesâî, taksini's-salât 1; İbn Mâce, ikâ­me 73; Dârimî, salât 179; Ahmed b. Hanbel, I, 25, 36.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/374.)

Şia:
Yolcu namazının mutlaka kısaltılarak iki rekat kılınması gerekir.

Muhammed’ül - Bakırdan (A.M.), yolculukta namaz hakkında ne buyurursunuz, nasıl ve kaç rikkat (rekat) kılınmalı diye sormuşlar, İmâm (A.M.), << Gerçekten de noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, << Yeryüzünde, sefere çıktığınızız zaman... Namazı kısaltmakta bir vebâl (günah) yok size >> buyurmuştur. Artık,yolcu değilken namazı nasıl tamamlamak vâcipse (farzsa), yolculukta da kısaltmak vâciptir.>> cevabını vermiştir.” ( Tarih boyunca İslâm mezhepleri ve Şiilik, Yazan Abdulbâkıy Gölpınarlı, Der Yayınları, İstanbul 1987 baskısı, sayfa 589. )




Şafii (ra) ve İmam Hanbel (ra)'e göre seferde namazı kısaltmak ruhsattır. Kişi dilerse namazını kısaltarak . iki rekat kıtar, dilerse tam olarak kılar.

DELİL:

1.) «Sefere çıktığınız zaman... namazı kısaltmanızda bir vebal yok­tur.» âyetinin zahiri, namazı kısaltmanın vacfb olmadığını bildirmektedir. Çünkü âyetteki, «üzerinize bir vebal yoktur» İfadesi, seferde namazı kısaltmanın vacib değil, mubah olduğuna delalet eder. Şayet seferde namazı kısaltmak vacib olsaydı, âyette «üzerinize bir vebal yoktu» ifadesi yerine «seferde namazı kısaltmanız vacibtir» veya doğrudan doğruya, «seferde namazı kısaltın» İfadesinin kullanılması icabederdi.

2.) Hz. Ayşe'den rivayet edilen. «Resulullah (sav) İle beraber umre İçin Mekke'ye gittim. Oraya varınca Resulullah (sav)'a, «Yolda namazımı bazan kısaltarak, bazan da tam olarak kıldım. Orucumu da bazan tutuyor, bazan tutmuyordum.» dedim. Bana hiçbir kusur bulmayarak, «Güzel yap­mışsın ya Ayşe» buyurdu.» [Razi. C. 11. S. 18. 448] hadisidir. Eğer namazı kısaltmak vacib olsaydı Hz. Ayşe'nin yolda kıldığı namazlar için Resulullah (sav) «Güzel yapmışsın» demez, dört rekat olarak kıldığı namazların hatalı olduğunu söyleyerek «iki rekat namaz kılman lazımdı» derdi. Bundan da anlaşılıyor ki, seferde namazı kısaltmak vacib değil, ruhsattır.

3.) Hz. Osman, hilafeti sırasında sahabilerle uzun bir yola gittiğinde namazını bazan tam, bazan da kısaltarak kılmıştır. Sahabilerden hic kim­se de Hz. Osman'ın bu şekilde, namaz kılmasına itiraz etmemiştir. Hz. Os­man'ın bu uygulaması ve sahabılerln itiraz etmemesi de yolculukta namazı kısaltmanın vacib değil ruhsat olduğuna delalet etmektedir.

4.) Yolculukta orucu bozmak da ruhsattır. Kişi dilerse tutar, dilerse tutmaz. Bu, namazın kısaltılmasının da ruhsat olduğunu delalet etmekte­dir.

İmam Malik (ra)'e göre bir kimse sefer sırasında namazını tam olarak kılmışsa, iki rekat olarak tekrar iade etmesi lazımdır. Çünkü seferde na­mazı kısaltmak vacib değil sünnettir.





SEFERDE SÜNNETLER KILINIR MI?
Ulemâ beş vaktin sünnetlerinden başka nafile namazların seferde kılınabileceğinde ittifak etmişlerdir. İhtilâf beş vaktin sünnetindedir. Hz. Abdullah b. Ömer ile diğer bazı ulemâya göre seferde vakit sünnetlerini kılmak mekruhtur.
Delil:
Hafs b. Âsim b. Ömer b. el-Hattab dedi ki: "Ben Mek­ke yolunda İbn Ömer'le beraber bulundum. Bize iki rekat namaz kıl­dırdı, sonra dönüp bir baktı ki halk uzakta dikiliyorlar:
Bunlar ne yapıyorlar? dedi. Ben:
Nafile namaz kılıyorlar, dedim. O da:
Ben nafile kılacak olsam namazımı (dörde) tamamlardım. Ey kardeşimin oğlu! Gerçekten ben Resûlullah (s.a.) ile birlikte seferde bulundum. Allah ruhunu kabzedinceye kadar iki rekattan fazla kıl­madı. Ebû Bekir'le birlikte bulundum, o da Allah ruhunu kabzedin­ceye kadar iki rekatten fazla kılmadı. Ömer'le de beraber bulundum, o da Allah ruhunu kabz edinceye kadar iki rekattan fazla kılmadı. Son­ra Osman'la beraber bulundum o da Allah Teâlâ ruhunu kabz edinceye kadar iki rekattan fazla kılmadı. Allahu Teâlâ da; "gerçekten Resûlullah da sizin için güzel bir örnek vardır" buyurmuştur, dedi.[ Buhârî, taksîrü's-salât 11; Müslim, musâfirîn 8; Nesâî, taksiru's-salât 4; tbn Mâce, ikâme 73. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/413-414.]


Ebû Hanife, îmam Ahmed, Şafiî sünnetlerin kılınacağı kanaatindedir.
Nevevî diyor ki "İhtimal ki, Peygamber (s.a.) sünnetleri konakladığı yerde kılar da İbn Ömer bunu görmezdi. Zira nafileyi evde kılmak efdaldir. Yahut sünnetlerin bazan terk edilebileceğine dikkat çekmek için onları ba-zan terk etmiştir."
Delil:
el-Berâ b. Âzib el-Ensâri'den; demiştir ki:
Ben Resûlullah (s.a.) ile birlikte on sekiz defa yolculuk yaptım. Güneş (batıya) kaydıktan sonra, öğleden evvel iki rekat namaz kılma­yı terk ettiğini görmedim.[ Tirmizî, salât 353. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/410.]

İbnu Abbâs radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hazer namazını ve sefer namazını farz kılmıştır. Biz hazarda farzdan önce ve sonra sünnet kılardık. Seferde de farzdan önce ve sonra sünnet kılardık. (K.S. 6306 C.17 S.48 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 1072. )

HANGİ SEFERDE NAMAZ KISALTILIR?

Ramazan orucunun yenil­mesini mubah kılan sefer, ibadet ve taat seferi olmalıdır. İbadet olan se­ferler ise cihad, hac, umre ve ilim talebi için yapılan seferlerdir. Veya ti­caret ve meşru bir seyehat gibi mübah olan bir sefer olmalıdır. Yoksa yol kesmeye, kumar oynamaya ve benzeri gayri meşru işleri yapmaya giden­lerin seferleri masiyet seferi olduğu için namazın kısaltılmasına, orucun bozulmasına sebeb olamaz. Bu görüş Şafii ve Hanbelilerin görüşüdür.

İmam Malik (ra)'e göre, mubah olan her seferde namazı kısaltmak ve orucu yemek caizdir. Rivayete göre, bir sahabi Resulullah (sav)'a, «Ya Resulullah (sav), ben ticaret için zaman zaman Bahreyn'e gidiyorum.» de­yince, «Farz namazlarını iki rekat olarak kıl.» buyurmuşlardır.

İmam Sevri (ra) ve Ebu Hanife (ra)'ye göre ise namazın kısaltılması­nın şartı seferi olmaktır. Yapılan sefer ister mubah bir sefer olsun ister ol­masın namazı kısaltmak caizdir. Hatta bir adam yol kesmek, soygun yap­mak, adam öldürmek niyetiyle sefere çıksa bile yine seferidir, namazını kısaltarak kılar.



SEFERİN MESAFESİ  NE KADARDIR?

İhtilafın kaynağı hadis:
Yahya b. Yezîd el-Hunâî demiştir ki:
Enes b. Mâlik'e namazı kısaltarak kılmayı sordum. (O da);
Resûlullah (s.a.) üç millik yahut -Hadisin ravisi Şu'be şübhe etmiştir- üç fer­sahlık yola çıktığı zaman iki rekat kılardı, diye cevap verdi.(Müslim, musâfirin 12)

İhtilaf sebepleri:
Tartışmalar bir kişinin bir saate alacağı yol  (bir fersah) dolayısıyla bir günde ne kadar yol gidebileceği  ve uzun yolculuğun kaç gün olduğu üzerinedir?
Bir fersah bazı kaynaklarda 8 , bazı kaynaklarda 6 , bazı kaynaklarda 5.8 km  alınmıştır.Dolayısıyla hesaplarda farklı çıkmaktadır.
Seferi olacak mesafeyi de 15, 16,18 ve 21 fersah olarak tespit etmişlerdir.



Şafii, Hanbelî ve Malikilere göre, namazın kısaltıla bilmesi için çı­kılacak seferin en az iki günlük olması lazımdır. Bu iki günlük yol ' şer'î ölçülere göre 16 fersah eder ki 80 km olur..
Delilleri:
Atâ b. Ebî Rebâh'dan "İbn Ömer ve İbn Abbâs dört berîdlik yolculukta iftar ederler ve namazları ikişer rekat kılarlardı. [Dört berid , 16  fersahtır]."(Buhari)
Ey Mekkeliler, yolculuğunuz 4 bürd´den [1 bürd. 4 fersahtır. 4x4 = 16 fersah eder.  ] az olursa, namazlarınızı tam kılınız. Eğer Mekkeden. Asfan´a kadar giderseniz namazınızı seferi olarak kılınız» [Şafii. İbn-i Abbas tan rivayet etmiştir. Fahreddin er-Razi - age - C. S, S, II] hadisidir.
İmam Şafii (ra)´nin, Atâ´dan: «Atâ, İbn-i Abbas (ra)´a, «Arafat´a gi­den kimsenin namazı kısaltılır mı » diye sordu. O´da «hayır» deyince, İkinci kez, «Merrü ez-Zehran´a giden seferi olur mu » İbn-i Abbas (ra) «Ha­yır, Cidde, Asfan ve Taife giden adam, namazını kısaltabilir» dedi.» [İmam Şafii. Atadan rivayet etmiştir. Fahreddin er-Razi - age - C. 8, 9. N] rivayetidir.
Not: Maliki, Şafii ve Hanbeli mezheplerinde 80 kilometreden fazla giden seferi olur. (Mezahib-i Erbea)
Not genel kabul: 16 * 5 = 80 km
Not:İki günlük yol=16 fersah=48 mil=92 km diyenlerde vardır.


Hanefilere göre (İmam Sevri de aynı görüştedir) namazın kısaltılabllmesi için yolculuğun üç günlük olması gerekmektedir. Buna göre yolun uzunluğu 18 fersah olmakta­dır. [(hanefiler bir günde 6 fersah gidileceğini esas alır)Bir fersah, üç mil ve her mil de 20 dakika sürecek olsa, on sekiz fersah "18" saat etmiş olur. ]
Not: Fetvai hindiyyede mesafe  5.8 * 18 = 104 km dir.(üç günlük yol=18 fersah= 54 mil = 104km)
Not: Genel kabul: 5 ( 6 saatlik yol yürüyüşünden bir saatlik dinlenme çıkınca) * 18 =90 km dir.
Not: Bir başka hesaplamada bir günlük yürüyüş 6 saat kabul edilmektedir. Yaya yürüyüşü ile ortalama saatte 5 km. yol alındığı göz önüne alınırsa, günde 5x6 = 30 km, üç günde 30x3 = 90 km.

Delilleri:
"Mestler üzerine meshin müddeti yolcular için üç gün, mu­kîmler için de bir gün bir gecedir"(Müslim, "Tahâret", 85; Ebû Dâvûd, "Tahâret", 60 )Hanefî ulemâsına göre, bu hadis sefer müddetinin en az üç günlük olduğuna delâlet eder.
Resulullah (sav) efendimiz: «Bir kadın yanında mahremi olmadan 3 günden fazla yolculuk yapamaz» buyurdu» [Buhari, Kasrı Salat babında. Abdullah b. Ömer´den rivayet etmiştir.] hadisidir. Bu hadisten anlaşılan, seferiliğin üç gün oluşudur. Üç günden az olan yolculuk, sefer hükmüne girmez. Onun İçin oruç yemeyi mubah kılan seferin, 3 gün ol­ması lazımdır.


İmam Evzai'ye göre en kısa mesafe bir günlük olmalıdır. Bu da sekiz farsahlık yol demek
Not: Şafii'nin ilk görüşü de bu yöndeydi.
Delili: 
"Allah'a ve âhiret gününe iman eden bir ka­dının beraberinde mahremi olmaksızın bir günlük yola gitmesi helâl değildir"(Müslim, hac 320-321,Buhari)
 
Hz. Ömer, İbni Ömer (ra) ve İbnl Abbas (ra)'a göre namazın kısaltıl­ması için sefer en az bir gün olmalıdır.

İbni Mesud (ra)'a göre ise namazın kısaltılabilmesi için seferin en az üç gün olması lazımdır. İbni Mesud (ra), seferi tarif ederken, «Bir yol­culuk ki, onda meşakkat ve zorluk vardır, o seferdir.» demiştir.» [İBNUL ARABİ]



Şia(şii) ( ehlibeyt) : Yol, sekiz şer'î fersahtan [46102.4 m.] az olmamalıdır. [Bir fersah, 5762.8 metredir.]



ÖZET:
Hanefîler'in çoğunluğunun kabulüne göre yolculuk, orta bir yürüyüşle üç günlük bir mesafeden ibarettir. Buna "üç konak" veya "üç merhale" de denir. Bir kişinin günde ancak altı saat yolculuk yapabileceği kabul edilince üç günlük yolculuk on sekiz saatlik bir zamana tekabül etmiş olmakta ve buna göre karada böyle bir yürüyüş ile, denizde ise mutedil bir havada yelkenli bir gemi ile on sekiz saat sürecek bir mesafe "sefer süresi" sayılmıştır.

Daha sonra bu üç günlük yol veya on sekiz saatlik yolculuk asrımızda değişik ince hesaplarla kilometreye çevrilmiştir. Bu çevirmenin de asıl sebebi, çağımızda hızlı ulaşım araçlarının ortaya çıkması sonucu, üç günlük süre ölçütünü uygulamanın neredeyse imkânsız hale gelmiş olmasıdır. Bu hesaplara göre, kişinin yolcu sayılacağı ve yolculuk ruhsatlarından istifade edeceği mesafe, küçük bazı farklılıklarla 80-90 km. arasında tesbit edilmiştir.


Not:   1 fersah : 3 mil : 5762 m
                         1 mil: 1921 m
                         1 berid :4 fersah



KAÇ GÜN KALINACAKSA SEFERİ İMKANLARINDAN YARARLANILIR?

HANEFİ: 15 günden az (Bir görüşe göre tebük seferine bakarak belirlemişler)
Delil:
İbn Abbas(r.a.)'dan; demiştir ki:
Resûlullah (s.a.) Fetih yılında Mekke'de namazlarını kısaltarak onbeş gün kaldı.[Beyhakî, es-Sünenu'1-kiibrfi, III, 151;İbn Mâce, ikâme 76.; Nesâî, taksirü's-salat, 4; Zeylai, Nasbü'r-râye II, 184' ]
Not: Bugün yarın derken 15 günden fazla kalınırsa seferilik  devam eder.


ŞAFİİ: 4 günden az - Giriş çıkış günleri hariç -(Bir görüşe göre veda haccı süresine bakarak belirlemişler)
Delil: "Kim bir beldede dört gece kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar.”[Muvatta', Kasrü's-salât 18]


MALİKİ. 4 günden az(Giriş çıkış günleri dahil) , ayrıca 20 vakit farz namazdan az bir süre (Bir görüşe göre Mekkenin fethinde geçen süreyi dikkate almıştır.Bu süre hakkında 15,17,19 gün gibi değişik rivayetler vardır.)
Delil: İmam Malik der ki: "Bu mevzuda işittiğim hadisler içerisinde gönlüme en yatkın olanı bu hadistir("Kim bir beldede dört gece kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar.”) ." Ayrıca Müslim'in rivayet ettiği "Muhacirin hac ibâdetlerini eda ettikten sonra Mekke'de kalacağı müddet üç gündür"(Müslim, hac 444) ha­disini de delil getirirler ve "dört gün kalırsa, müsafirlikten çıkar" derler. Ma­liki uleması da aynı görüşte olmakla beraber onlar giriş ve çıkış günlerini de dört günün içinde sayarlar.

HANBELİ: 21 vakit farz namazdan az bir süre.Bir kimse 22 vakit namaz kılacak kadar bir beldede ikâmete azmetti mi, müsafirlikten çıkar, daha az süre için otur­maya niyet eden kimse yolcu sayılır.
Delil : îbn Abbâs ve Câbir'den rivayet edilen şu hadis-i şeriftir:
"Peygamber (s.a.) Mekke'ye (Zilhicce'nin) dördüncü günü geldi. Dört, beş, altı ve yedinci günleri orada kaldı. Sekizinci gün sabah namazını Ebtah vadisinde kıldı. Tam olarak kıldığı bu namaz vakitlerinin tümü yirmi bir va­kitti."[ Şevkânî, Neylu'l-evtâr, III, 5, 236. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/428-431.]

ZAHİRİ: Kişi kendi yolculuk halini bilir.Yolcu hissediyorsa yolcudur.Mukim hissediyorsa mukimdir.


Ehli beyt (şii ): 10 gün


SEFERİ MUKİME;MUKİM OLAN SEFERİYE UYAR MI ? UYARSA NASIL UYAR?
Hanefi:
Mukîm, müsafire (seferi olana); müsafir de mukîme uyabilir. Burada müsafir iki rekatın sonunda selâm verince, mukîm kalkar -sağlam görüşe göre- kıraatta bulunmaksızın namazını tamamlar. Yolcu ise ancak vakit içinde mukîme uyabilir. Bu durumda dört rekatlı bir farz namazını mukîm gibi tam olarak kılar. İmama vakit içinde uymakla farz namazı iki rekattan dört rekata dönüşmüş olur.

Delil:

"İbn Abbas 'Seferî'nin durumuna ne dersiniz? Yalnız başına kılınca iki rekat, mukîm olarak dört rekat kılıyor.' sorusuna;'Bunu yapmak sünnettir.' cevabını vermiştir." (ez-Zühayli, İslam Fıkhı, II/335).

Nâfi' şöyle demiştir:
"İbn Ömer seferî olduğu zaman imamla birlikte kılınca dört rekat kılar; yalnız başına kıldığı zaman ise iki rekat kılardı."




Şia: Öğlen, ikindi ve yatsı namazlarını iki rekât kılan bir yolcunun, bu namazlarda yolcu olmayan imama uyması mekruhtur. Yolcu olmayanın da bu namazlarda yolcuya uyması mekruhtur.


SEFERİNİN HAKLARI:
Seferle değişen hükümler şunlardır:
  1) Dört rek'atlık farz namazların, iki rek'at olarak edâ edilmesi.
  2) Ramazan ayında ise, oruç yemenin mübah olması.
  3) Mestler üzerine mesh müddetinin üç güne çıkması.
  4) Cum'a ve Bayram namazlarının düşmesi.
  5) Kurban kesmenin vücûbunun düşmesi.
  6) Hür olan kadınların; yanında kendisine nikah düşmeyen birisi olmadıkça (yani mahremsiz olarak) bu mesafeye gitmelerinin haram olması.