Hz. Muhammed öldükten sonra ortaya çıkan devletin liderliği
sorununda belirli bir ayrışma gerçekleşmiştir. Bazı kişiler devletin lideri,
imam konumunda Ali'yi görmek istemişlerdir. Nitekim Şiilik inancına göre imamet
Ali'nin hakkıdır ve peygamber bunu yaşarken ima etmiştir. Sünniler Ali'nin de
imamete uygun olduğunu kabul etmekle birlikte, peygamberin yaşarken kendisinden
sonra Ali'nin imam olması gerektiğini ima ettiğine inanmazlar. Nitekim Şiilerin
büyük bir çoğunluğu Ali öncesindeki 3 halifeyi kabul etmezken, Sünniler kabul
eder. Şiilik ve Sünnilik arasındaki tartışma bu şekilde siyasi bir tartışma ile
(kimin imam olması gerektiği) başlamış, zaman içinde iki grup ibadetler ve
çeşitli akide konuları açısından da ayrışmıştırlar. Üçüncü siyasi grup olan Hariciler
ise başta Ali taraftarı kişilerdi. Bununla birlikte Sıffin Savaşı sonunda hakem
tayin edilmesi olayına sonradan karşı çıkmış, bu hakemliğin geçersiz olduğunu
öne sürmüş ve ayrı bir grup olarak ortaya çıkmışlardır.
SUNNİLİĞİN TEMEL ÖZELLİKLERİ
1. Sünniler Şia'dan farklı olarak peygamberin ölümünden
sonra halife olan ilk dört halifenin (Hulefa-i Raşidin) hepsini tanır ve dört
halifeyi doğruluk üzere olan halifeler olarak saygı ve sevgiyle anarlar.
2.Herhangi bir kimsenin soyunun imameti hak ettiği fikri
bulunmaz .Genel olarak Şia ile arasındaki en büyük ayrılıklardandır.
Nitekim imamet, halife makamı Sünnilikte önemli olsa da Şia'nın çoğu mezhebinde
olduğu gibi itikatta bir yere sahip değildir. Aynı şekilde peygamberin torunu
Hüseyin'in Kerbela'da öldürülmesi hadisesi genel olarak üzücü bir olay olarak
kabul edilip, Yezid Sünni cemaat içerisinde sıklıkla yerilse ve Sünnilikte isim
olarak neredeyse hiç kullanılmasa da, Şia'dakine benzer bir şekilde Kerbela
Olayı her yıl törenlerle anılmaz.
3.Şia'daki çeşitli mezheplerde bulunana benzer bir Mehdi
inanışı yoktur.
4.İmamet anlayışının farklılığı sebebiyle herhangi bir
imamet silsilesi de bulunmamaktadır.
5.Şia'da birçok mezhebin kabul ettiği imamların üstün akli
kabiliyeti, bilgi ve hikmeti olduğu, günahsız ve hatasız oldukları gibi
fikirler Sünnilikte bulunmaz.
6. Şia'da çoğunluk imamların sözlerini de hadis
külliyatından sayarken Sünnilikte hadis külliyatı sadece Hz.Muhammed'in
sözlerini ve eylemlerini kapsar.
SUNNİ MEZHEPLER
Sünnilerin takip ettikleri akide (inanç) mezhepleri üç
tanedir: Matüridilik, Eş'arilik ve Selefiyye.
Ehl-i Sünnette yaygın olan dört büyük fıkıh mezhebi
bulunur: Hanefilik, Şafiilik, Malikilik ve Hanbelilik -vahhabilik
1. HANEFİLİK :
Ebu Hanife'nin metodu akılcı bir yaklaşım izler ve Sünn
fıkıh mezhepleri arasında bir fıkh yol olarak kıyasa en çok değer veren
mezheptir. Ayrıca fıkıh mezhepleri arasındaki en liberal mezhep olduğu görüşürü
yaygındır. Her ne kadar mezhebin kurucusu olarak Ebu Hanife ismi zikredilse de,
mezhebin gelişiminde Ebu Hanife'nin iki öğrencisi Ebu Yusuf ve Muahamamed bin
Hasan eş-Şeyban'nin rolleri büyüktür ve bu iki imama birlikte imameyn lakabı
takılmıştır. Nitekim Haneflikte daha sonraları, imameynin ortak görüş
belirttiği ve görüşlerinin Ebu Hanife'den farklı olduğu durumlarda, imameynin
görüşleri kabul görmüştür. Orta Asya ülkelerinde, Hindistan, Pakistan ve
Afganistan gibi ülkelerdeki Sünni nüfusta yaygın olan Hanefilik, ayrıca Orta
Doğu'da Türkiye ve Irak gibi ülkelerde de oldukça yaygındır.
Yapılan eleştiriler:
Aklın, Nakli delillerin önüne geçirilmesine ve Kıyasa
şiddetle karşı karşı olanlar ,Ebu hanifeye şiddetle karşı çıkmışlardır.Bunlara
Hadis ehli denir.Nitekim bilinen odur ki Ebu Hanife Ehl-i Reydir. Kıyas ve
aklı, naklin önüne geçirmede uzman hatta mucididir diyebiliriz.
Ahmed ibni Hanbel(r.a)`de şöyle demiştir:
"Ebu Hanife ve ashabı hadis konusunda
cahildirler"(4) Ahmed ibni Hanbel(r.a)`in daha sonra bu tenkidi tavrından
vazgeçtiğini gösteren bir ifadesi mevcuttur. Şöyle ki: "Şafii gelip
aramızdaki ihtilafı kaldırıncaya kadar Hanefilerle lanetlesirdik."(5)
4- Darakutni-sunen 1/324
5- Tahanevi-Kavaid S:384
İbni Ebi Şeybe (r.a) de El musannef isimli eserinde
"Ebu Hanife`ye reddiye" isimli bir bab açmış, 125 meselede Ebu
Hanife`nin hadislere aykırı hüküm verdiğini ileri sürmüştür.
Darakutni (r.a) süneninde "Ebu Hanife (r.a)`e hadiste
zayıftır" demektedir. Darakutni (r.a)`in Şafii mezhebine karşı
tarafgirliği ve Hanefi mezhebine karşı husumeti meşhurdur.
İmam Buhari Ebu Hanife hakkında demiş ki:
1- "Güvenilmez Adam." (Tarihul Kebir c.
8 s.81)
2- "Sapık Mürcie Mezhebinin
Mensubu." (Tarihul Evsat c.2 s.93)
3- "Küfründen dönmesi için iki defa tövbeye
çağrılan adam." (Kitabuz Zuafa s.132)
Süfyan bin Uyeyne, Ebu Hanifenin Ölüm haberi kendisine
gelince şöyle demiştir:
"Allah ona lanet etsin! İslam'ın can damarlarını, bir,
bir kopardı. Müslümanlar arasında ondan daha şerir biri doğmamıştır."
(İbni Abdulbirr, El İntika s.149-150)
İbnül Carud ise Ebu Hanifeyi tanıtırken şu korkunç sözü
söylüyor: "Müslüman olup olmadığı tartışmalıdır." (El
İntika s.150)
Bir diğer Mezhep İmamı olan İmam Malik ise şöyle demiştir:
"Ebu Hanife, İslam bünyesinde doğan en şerir varlıktır.
Bu ümmete, fikirleri yerine kılıçla vursaydı daha iyi olurdu." (El
İntika s.150)
Abdullah Bin Mübarek ise şöyle diyor:
"Biz önceleri onu tanımıyorduk ve sohbetlerine devam
ediyorduk. Ne zaman ki onu yakından tanıdık kendisini terk ettik."(s.151)
Bu eleştiriler konusunda Fettullah GÜLEN in görüşleri:
"Bütün bunlara rağmen ben bir şeye hep hayret
etmişimdir ki o da, İmam Buhari ve Tirmizi gibi ayrı bir büyüklüğün sembolü
olmuş insanların Hz. İmam'ın fâikiyetini bir türlü kabullenememiş olmalarıdır.
Vâkıa İmam Tirmizi daha çok hocasının tesirindedir; ama İmam Buhari'nin, onun
hakkında -söylediği kadar bile olsa- bir şey dememesini çok arzu ederdim. Çünkü
ondan dolayı hadisçiler arasında Ebu Hanife'ye karşı bir cereyan oluştuğu
söylenebilir. Ancak bu tavır hepsinde yoktur; mesela, hemen hemen aynı asırda
yaşayan İmam Tahavî, çok meselede İmam Buhari'den aşağı değildir ve çok erken
dönemlerde hadislerdeki müşkilleri çözme adına hayranlık uyarın bir insandır. Hatta
onun müceddid olduğunu söyleyenler bile olmuştur. İşte bu büyük imam, bağlı
bulunduğu mezhep anlayışını bırakıp Hanefi mezhebini tercih etmiştir."
2. ŞAFİLİK :
Şafilik ismini el-Şafi (Muhammed bin İdris Kureyş) isimli
fıkıh alimden alan bir Sünn fıkıh okuludur. Gerek Ebu Hanife gerekse Malik'ten
(Malik bin Enes) oldukça etkilenmiş olan el-Şafi aynı zamanda Usül'ül-Fıkıh
yani Fıkıh Usülü ilminin de kurucusudur. İtikadda Şafiler Eşariliği takip
ederler. Bugün Şafiilik Mısır, Somali, Yemen, Hicaz, Endonezya, Malezya ve
Etiyopya gibi birçok ülkede yaygındır. Ayrıca Hindistan'ın bazı bölgelerinde de
Sünni Müslümanlar arasında yaygın bir mezheptir.
3.MALİKİLİK :
Maliklik ismini fıkıh alimi ve hadis alimi (muhaddis) olan
Malik bin Enes'den alan bir Sünni fıkıh mezhebidir. Temel fıkıh kaynaklarına
yaklaşımı Ebu Hanife'ninkine benzemektedir. Her ne kadar re'y ve kıyasla hiç
hükmetmediği iddiaları doğru olmasa da, re'y ve kıyası sık kullanmamıştır.
Malik icmayı diğer alimlerden daha sık kullanmıştır ve Maliklikte icma diğer
mezheplere oranla daha sık kullanılagelmiştir.
Ayrıca sahabe kavli, sahabelerin icraatları ve maslahatlar
Malik mezhebinde diğer mezheplere oranla daha önemli bir kaynak teşkil eder ve
daha önemli bir yere sahiptirler. Bugün dört mezhepten üçüncü en büyüğü olan
Maliklik özellikle Kuzey Afrika ve Batı Afrika'da yaygındır.
4.HANBELİLİK :
Not: Hanbeliliğin bir hali olan Vahhabilik aşağıda ayrıca ele alınmıştır.
Not: Hanbeliliğin bir hali olan Vahhabilik aşağıda ayrıca ele alınmıştır.
Sünn fıkıh mezheplerinden Hanbellik adını fıkıh alimi ve
muhaddis Ahmed bin Hanbel'den almaktadır. Ahmed bin Hanbel aynı zamanda
Seleflik ekolü içinde önemli bir yere sahiptir. Hanbellik mantık metodolojilere
en düşük önemi veren fıkıh mezhebi sayılabilir; nitekim özellikle ilk
dönemlerde çoğu akılcı metod ve fikri reddetmişlerdir. Eğer bir hususta
Kur'an'da ve sahih hadislerde bir karar bulunmuyorsa sahabe kavline, eğer
sahabe arasında bir ihtilaf varsa Kur'an ve Sünnet yönünden en güçlü olan
tarafın kararına uyulur. Eğer bunların hiçbiri mümkün değilse fakat zayıf bir
hadisin varlığı mümkünse, zayıf hadisi takip edilir. Eğer bu da mümkün değilse,
en son çare olarak kıyasa başvurulur. Bugün özellikle Arap yarımadasında yaygın
olan mezhep aynı zamanda tarih boyunca farklı ekolleri etkilemiştir. Örneğin
çağdaş Vahhabilik hareketi Hanbellikten büyük ölçüde etkilenmiştir.
5. ZAHİRİYYE :
Bugün müntesibi bulunmayan fakat birçok konuda hala
etkilerini sürdüren bir başka fıkıh mezhebi de Zahiriyye'dir. Bazen belirli
tarih dönemler için Sünn gelenek içerisindeki beşinci fıkıh mezhebi olarak
anıldığı da olur. Kurucusu Ebu Süleyman Davut b. Ali b. Halef olan mezhep, fıkıhta akl metodların
çoğunluğunu reddetmesi ve nassların (ayet ve hadislerin) görünen anlamlarını
(zahir anlamlarını) temel alması sebebiyle Zahiriyye olarak adlandırılmıştır.
Mezhebin gelişiminde büyük rol oynamış ve özellikle Endülüs'te yayılmasına
sebep olan başlıca alim ise İbn-u Hazm'dır. Her ne kadar etkisini
yitirse ve zaman içinde kitlesel varlığını kaybetse de, 20. yüzyılda da çeşitli
fıkh eserleride Zahir etkisi ve fıkıh anlayışı devam etmiştir.
Tevil yolunu tutmaz, kelimelerin zahiri manasını alır, ahkama sebep göstermeye kalkışmaz, illet aramaz, hükmü lafızla manasından alır, zahiri manayı aşmaz, zahiri manayı dikkate alır.
6.VAHHABİLİK - SELEFİYYE:
Vehhabilik, Arap Yarımadasında Necd dolaylarında yaklaşık iki asır kadar önce Muhammed b. Abdulvahhâb (1115-1206) tarafından kurulmuş bir mezheptir. Vehhabilik mezhebi bugün Suûdi Arabistan’ın resmi mezhebi durumundadır. Mısır, Hindistan, Afrika ve diğer başka ülkelerde taraftarları vardır.
Vehhabi ismi her ne kadar bu mezhebin kurucusunun adıyla ilgiliyse de. Bu isim mezheplerine kendileri tarafından konmuş olmayıp, muhalifleri tarafından konmuştur. Bununla birlikte Vehhabiler kendilerine “Muvahhidûn” derler ve kendilerini İbni Teymiyye’ (Ahmed bin Abdulhalim Harrâni)nin açıkladığı şekilde, Ahmed b. Hanbel’in mezhebini devem ettiren Sünniler olarak görürler. Zira onlar. “Biz itikad da Selef, amelde de Hambeli mezhebindeniz, esasen Ahmed b. Hanbel, itikad hususunda Selef mezhebinin nascı (eseriyse) kolunu temsil eder. Onun ameldeki yolu da budur. Böylece biz amelde ve itikatta Hanbeliyiz; Vehhabi diye bir şey yoktur. Muhammed b. Abdulvahhâb, ilmen ve fiilen bu mezhebi yenileyen bir Şeyhülislam olmaktan başka bir şey değildir.” derler.
Kuran'dan sonra ana kaynakları Müsned'dir.Kütübi sitteyi de kabul ederler.
Vahhabiliğin özellikleri:
1. Esas delil, kitap (Kur’an ve Sünnet)tir. Akıl delil olamaz.
2. Müteşabih âyetler, muhkem âyetler gibi delildir; bunların zâhiri murad edilmiştir. Bu sebeple bunları (yaratıklar tarafından) tevil ve tefsir etmek küfürdür, bunlar zahiri manalarıyla manalandırılır.
3. İmanda, amel dahili olarak mevcuttur. Amel imandan bir cüzdür. Artar ve eksilir. İman, kalple tasdik, dil ile söylemek ve rükünleri yerine getirmektir. Buna göre ameli yerine getirmeyen kimse imansızdır.
4. Tasavvuf bid’attır; tarikata girmek, mürşide bağlanmak, onu vesile edinmek, rabıta kurmak şirktir, küfürdür.
5. Kabirler üzerine kubbe yapmak, adak adamak, kabirleri ziyaret etmek, küfürdür, delalettir.
6. Kim Beytullah’tan başka bir kabri, türbeyi veya şehitliği, yahut ta başka bir yeri tazim için tavaf ederse Allah’a şirk koşmuş olur.
7. Falcılara, müneccimlere inanmak şirktir.
8.Mevlid okunmasına karşı çıkmaları.
9. Kendisi ile Allah arasına, kendisine tevekkül edeceği, onlara yalvaracağı ve onlardan yardım isteyeceği vasıtalar koyan kimse, küfre girmiştir.
10. Allah’ın kitabı ve Resûlünün sünnetinde bulunmayan bir şeyi (bid’at) ortaya koyan kimse mel’undur ve ortaya attığı şey de reddedilir.
12. Nazar değmemesi için nazar boncuğu taşımak, muska takınmak, ağaç, taş ve benzeri şeyleri kutlu saymak, Allah’tan başkası için kurban kesmek, Allah’tan başkası için adak adamak, belânın, hastalığın yok olması için boncuk, ip, hamaylı ve benzeri şeyleri takınmak, yıldız falı ve benzeri şeylere inanmak, salih kişilere saygı gösterip onlardan dua yoluyla yardım dilemek, şirktir.
13. Beş vakit namazın cemaatle kılınması farzdır. Namazı terk eden kimse kafirdir ve onlar hakkında dinden çıkmış (mürtet) hükmü verilir.
14. Kur’an ve Sünnet zahiri anlamlarıyla değerlendirilir ve anlaşılır. Bu mânada müteşabihler de delildir; ancak zâhiri ile ele alınır, ona göre mânalandırılır. Bu işte aklı ve tevili işe karıştırmak bid’attir, küfürdür.
15. Allah’ın zatı ve sıfatları ile ilgili Kuran’ı Kerim’de geçen âyetler, olduğu gibi alınmalı; ister muhkem ister Müteşabih olsun, zahirlerine göre mânalandırılmalıdır. Bu bağlamda Allah'ın eli , kolu vardır fakat bildiğimiz anlamda değildir.Allah’ın (c.c.) sıfatını kendisinden başkasının bilmesi mümkün olmadığından, keyfiyetini ve nasıl olduğunu Allah’tan (c.c.) başka kimse bilemez.
Kur’an’ın batını (yani gizli öğretisi) vardır.
Kur’an’ın zahiri (yani açık öğretisi) sünnete takdim edilemez, başka bir ifadeyle sünneti iptal edemez.
Kur’an’ın manasını açıklayıp tefsir eden Peygamberdir. Başkası onu tevil edemez, çünkü onun beyanı sünnettir. Başka yoldan beyan edilemez.
İbni Teymiyye, Zemahşeri ve başkalarının yaptığı gibi, Kur’an’ın reyle anlaşılmasını inkar etmektedir.
Ehli sünnet
mezheplerinden ayrılan en önemli yönü kıyası kaynak olarak kabul
etmeyisleridir. Zahiriler ehli sünnet mezheplerinin Kitap ve sünnetten sonra önemli
kaynak olarak kabul ettikleri icma’ı da ancak bazı şartlarla kabul ederler.allahdostuseyyid
Rey
içtihadını, kıyası ve taklidi reddeder. Onlara göre icma ancak bütün ulemanın
icmaı olursa muteberdir; bunu da tespit etmek mümkün degildir. Su halde dayanılacak
icma sadece sahabe icmaıdır; çünkü bunu tespit mümkündür. Kıyası inkar ve yalnız
nasslara dayanılarak verilen hükümler hukuk açısından çok da saglıklı bir düsünce
olmadıgından Zahiriler bir nevi kıyası kabule mecbur olmuslardır. Fakat onun adına icma
degil “delil” demistir.
Belli bir
kesim tarafından çok tepki gösterilen bu mezhebin mensupları Kur’an’ın mahluk oldugunu
da ileri sürüyorlardı. Ayrıca taklide siddetli bir sekilde karsı çıkıyorlardı.
Onlara göre herkes içtihat etmek zorundadır. içtihat edemeyenler, baskasına
sorabilirler; ancak onun görüsüyle degil, onun takdim edecegi kitap, sünnet ve icma
deliliyle amel ederler.
Tevil yolunu tutmaz, kelimelerin zahiri manasını alır, ahkama sebep göstermeye kalkışmaz, illet aramaz, hükmü lafızla manasından alır, zahiri manayı aşmaz, zahiri manayı dikkate alır.
6.VAHHABİLİK - SELEFİYYE:
Vehhabilik, Arap Yarımadasında Necd dolaylarında yaklaşık iki asır kadar önce Muhammed b. Abdulvahhâb (1115-1206) tarafından kurulmuş bir mezheptir. Vehhabilik mezhebi bugün Suûdi Arabistan’ın resmi mezhebi durumundadır. Mısır, Hindistan, Afrika ve diğer başka ülkelerde taraftarları vardır.
Vehhabi ismi her ne kadar bu mezhebin kurucusunun adıyla ilgiliyse de. Bu isim mezheplerine kendileri tarafından konmuş olmayıp, muhalifleri tarafından konmuştur. Bununla birlikte Vehhabiler kendilerine “Muvahhidûn” derler ve kendilerini İbni Teymiyye’ (Ahmed bin Abdulhalim Harrâni)nin açıkladığı şekilde, Ahmed b. Hanbel’in mezhebini devem ettiren Sünniler olarak görürler. Zira onlar. “Biz itikad da Selef, amelde de Hambeli mezhebindeniz, esasen Ahmed b. Hanbel, itikad hususunda Selef mezhebinin nascı (eseriyse) kolunu temsil eder. Onun ameldeki yolu da budur. Böylece biz amelde ve itikatta Hanbeliyiz; Vehhabi diye bir şey yoktur. Muhammed b. Abdulvahhâb, ilmen ve fiilen bu mezhebi yenileyen bir Şeyhülislam olmaktan başka bir şey değildir.” derler.
Kuran'dan sonra ana kaynakları Müsned'dir.Kütübi sitteyi de kabul ederler.
Vahhabiliğin özellikleri:
1. Esas delil, kitap (Kur’an ve Sünnet)tir. Akıl delil olamaz.
2. Müteşabih âyetler, muhkem âyetler gibi delildir; bunların zâhiri murad edilmiştir. Bu sebeple bunları (yaratıklar tarafından) tevil ve tefsir etmek küfürdür, bunlar zahiri manalarıyla manalandırılır.
3. İmanda, amel dahili olarak mevcuttur. Amel imandan bir cüzdür. Artar ve eksilir. İman, kalple tasdik, dil ile söylemek ve rükünleri yerine getirmektir. Buna göre ameli yerine getirmeyen kimse imansızdır.
4. Tasavvuf bid’attır; tarikata girmek, mürşide bağlanmak, onu vesile edinmek, rabıta kurmak şirktir, küfürdür.
5. Kabirler üzerine kubbe yapmak, adak adamak, kabirleri ziyaret etmek, küfürdür, delalettir.
6. Kim Beytullah’tan başka bir kabri, türbeyi veya şehitliği, yahut ta başka bir yeri tazim için tavaf ederse Allah’a şirk koşmuş olur.
7. Falcılara, müneccimlere inanmak şirktir.
8.Mevlid okunmasına karşı çıkmaları.
9. Kendisi ile Allah arasına, kendisine tevekkül edeceği, onlara yalvaracağı ve onlardan yardım isteyeceği vasıtalar koyan kimse, küfre girmiştir.
10. Allah’ın kitabı ve Resûlünün sünnetinde bulunmayan bir şeyi (bid’at) ortaya koyan kimse mel’undur ve ortaya attığı şey de reddedilir.
12. Nazar değmemesi için nazar boncuğu taşımak, muska takınmak, ağaç, taş ve benzeri şeyleri kutlu saymak, Allah’tan başkası için kurban kesmek, Allah’tan başkası için adak adamak, belânın, hastalığın yok olması için boncuk, ip, hamaylı ve benzeri şeyleri takınmak, yıldız falı ve benzeri şeylere inanmak, salih kişilere saygı gösterip onlardan dua yoluyla yardım dilemek, şirktir.
13. Beş vakit namazın cemaatle kılınması farzdır. Namazı terk eden kimse kafirdir ve onlar hakkında dinden çıkmış (mürtet) hükmü verilir.
14. Kur’an ve Sünnet zahiri anlamlarıyla değerlendirilir ve anlaşılır. Bu mânada müteşabihler de delildir; ancak zâhiri ile ele alınır, ona göre mânalandırılır. Bu işte aklı ve tevili işe karıştırmak bid’attir, küfürdür.
15. Allah’ın zatı ve sıfatları ile ilgili Kuran’ı Kerim’de geçen âyetler, olduğu gibi alınmalı; ister muhkem ister Müteşabih olsun, zahirlerine göre mânalandırılmalıdır. Bu bağlamda Allah'ın eli , kolu vardır fakat bildiğimiz anlamda değildir.Allah’ın (c.c.) sıfatını kendisinden başkasının bilmesi mümkün olmadığından, keyfiyetini ve nasıl olduğunu Allah’tan (c.c.) başka kimse bilemez.
Kur’an’ın batını (yani gizli öğretisi) vardır.
Kur’an’ın zahiri (yani açık öğretisi) sünnete takdim edilemez, başka bir ifadeyle sünneti iptal edemez.
Kur’an’ın manasını açıklayıp tefsir eden Peygamberdir. Başkası onu tevil edemez, çünkü onun beyanı sünnettir. Başka yoldan beyan edilemez.
İbni Teymiyye, Zemahşeri ve başkalarının yaptığı gibi, Kur’an’ın reyle anlaşılmasını inkar etmektedir.